Usul

ads ads ads ads
14/10/2015

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı




Bu adanın en çok neye ihtiyacı var? Tabii ki suya. Sen kalk bu ihtiyacı giderme adına rüya bir projeyi ortaya koy. Sonra çalış çabala, kırk kilometrelik denize boru hattı yerleştir. Rüyayı gerçekleştirmek adına boru hattından adaya su getir. Ama sonunda anlaşama getirdiğin suyu nasıl dağıtacağın konusunda birbirine düş. Neden? En başta konuşulacak konuyu, en sona bıraktığın için. Çünkü usulümüz böyle. Yumurta kapıya dayanıncaya kadar plan program yok. Devam edelim bu usule. Edelim ki Dünya, bir yandan yapılan işe hayranlık duyarken bir yandan da yaşanan paradoksa kahkahalarla gülsün bize.

Ülkemizin en önemli giriş kapısı neresidir? Tabii ki Ercan Havaalanı. Peki yeterli bir kapasitesi var mı? “Yok” deyip çare aradık . Çareyi de işletmeyi özelleştirmekte bulduk. Şimdi yeni terminal lazım, pist lazım. Alt –üst geçit lazım. Bunlar için “ÇET RAPORU” lazım.

Etraftaki ağaçların büyük ölçüde kesilmesi gerekebilir diyorlar. Doğal olarak çok itiraz var. Aslında olay baştan belli. Yapısal genişleme, önceden araştırılması tartışması yapılmamış bir proje dahilinde oluyorsa, ağaçların kesilmesi kaçınılmaz. Ne var ki “Ercan” örneğinde de tartışma yine “Bizim Usul” ’den kaynaklanan bir sonuç oldu. Olayın yüzde doksan dokuzu tamamlanmış. Ağaçlar kesilsin mi kesilmesin mi onu tartışmak şimdi aklımıza geldi.

Hele de son yaşanan “domates savaşları” konusuna ne demeli ? Gelsin mi gelmesin mi diye açık oturumlar düzenlenirken, hükümet önce dört gün ithal izni verdi. Sonra bunu üretici kanadının baskısıyla ikiye düşürdü. Yangından mal kaçırırcasına iki günde ithal edilen domateslerin büyük bir kısmı da “Zehir” çıkınca geri gönderildi. Böyle olunca bizim tür bir icraata daha başarıyla imza atıldı. Usulümüz tescillendi.

Bu ülkede “Sağlık , Eğitim yürümüyor” dedik. “Adalet yok” dedik. Çare olarak ne yaptık ? Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Eğitim ve Hukuk fakülteleri açtık. Fakülteleri açarken de bunların dertlere çare olamayacağını söyleyenleri adeta linç etmeye kalktık. Ama sonunda ne oldu? Bırakın mevcut dertlere çare olmayı yeni proplemler oluştu. Kontrolsuz plansız açılan kontenjanlarla mevcut sorunlar üstüne “Diplomasız işsizler ordusu” yaratıldı. Tam “Bizim Usul ” oldu yani.

Falanca kurumun müdürü başarılı ama görevden alındı. Bunu Başbakan da söylüyor. “Çok iyi idi, biz memnunduk ama ortağımız değiştirmek istedi” diye usulümüzü kamuya beyan ediyor. Ama başbakan ne yapabilir ki ? Usulümüz böyle bizim.

“Mal Tazmin Komisyonunun” kuruluşunu anımsarsınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tazminatlarından bir kurtuluş yolu olarak gösterilmişti bizlere. Açıkçası hepimiz sevinmiştik. Neticede bir başkasının malı üzerinde oturmak zor bir şeydi. Oraların bir şekilde gerçek sahibi olmak lazımdı. Önce iyi başladı sonra o da bizim usule uydu. Davalar biriktik sonra birikti. Değil karar üretmek oturum yapamaz hâle geldi. Bir gün tapu dan memur gelmedi, bir başka günde savcılıktan ya da harita dairesinden. Günler boş boş geçmeye bıçak tekrar kemiğe dayanmaya başladı. Büyük bir fırsat böylelikle yitirildi gitti. Neden mi : “Usulden”. Usul de ne usul ya. Hep bizim zararımıza çalışan bir usul.

Bu ülkede yasalar uygulanmayan. Anayasa var hiç takılmayan. Ah benim güzel insanlarım yaşam kurallarınız bile usulden. Oysa vaz geçsek bu “Usul”den . Dönsek kurallı yaşamaya. O zaman belki deha mutlu olacağız.

VE ŞİİR

Bu haftaki şairimiz sayın Fatoş Avcısoyu Ruso. Onun “Büyü” adlı kitabından seçilen şiiri ile huzurunuzdayız:

DALGIÇ VE DENİZKIZI

yasaklar incitmesin diye

düşdenizini

kumla örtüyorsun

korkularımın üzerini

ah yine zamansızlığım

tutuyor

toplayıp balıklarımı

boynuna vuruyorum

sevişmenin su halinde

iki derin hayalperest

bir dalgıç

ve denizkızı

ANLAYAMADIKLARIM 1

Hiç anlayamadım bu “Nobel ödülünü bir Türk kazandı” diye gerinenleri. Yahu ödülü adam Amerka birleşik Devletleri adına kazandı. Orada yaptığı çalışmalarla bu sonuca ulaştı. Olanakları kendine orası verdi. Yüzlerce Türkiye, onlarca da K.K.T.C üniversitesi var. Buradalar da ki çalışmalardan bir bilim adamımız “Nobel” alsın. İşte o zaman gerçek anlamda gurur duymak sevinmek hakkımızdır derim ben. Gerisini anlamam. Kimse kusura bakmasın.

ANLAYAMADIKLARIM 2

Bir ülkenin başkentinde barışı teşvik etmek için toplanan insanlardan yüze yakını bir kalemde öldürülsün ve o ülkenin dışişleri bakanı hâlâ güvenlik zaifiyeti yoktur diyerek koltuğunda otursun. Bunu benim anlamak için çaba göstermeme gerek yok. Zaten tüm dünya anlamamış.

14/10/2015 12:06
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.