Kimsenin kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur (Kaldı ki biz kırk dervişiz birbirimizi çok iyi biliriz!)

ads ads ads ads
18/12/2014

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


“Yarının barışını” kurmaya çalışırken “geçmişin” karanlık dehlizlerinde kalması gereken olayları kanatmaya gerek var mıdır bilmiyorum! Nitekim “geçmişle” uğraştığı için rahmetlik Denktaş’a çok kızarlardı: Çünkü “Atlılar, Muratağa, Sandallar, Taşkent” katliamlarını dilinden düşürmez, her vesile ile o jenosit hareketlerini lanetler, “unutmayın” derdi!

Rumların da 1974 Barış Harekâtı ile birlikte yaşadıkları ve kimselerin inkâr etmediği pek çok acıları vardır. Olmalıydı ve kaçınılmazdı! Çünkü bu küçücük coğrafyada karşı karşıya gelip savaşan iki halkın askerleri, milis güçleriydi. Birbirlerine çiçekler atmıyorlardı. Kurşunlar bombalar yağdırıyorlardı. Bunun adı savaştı!

İşte ne olmuşsa o “savaşta” oldu! Türklerden Rumlardan masum insanlar öldü! Kadınlara tecavüzler oldu! Çocuklar kıyıldı, insanlar kitleler halinde kurşunlanarak toplu mezarlara gömüldü! Tüm savaşların bir “cephesi” bir de “cephe gerisi” vardır! O cephe gerisinin olaylarını önleyemezsiniz çünkü savaşlarda yaşananlar insan hakları ile sevgisi değil, düşmanlıkla kin ve nefrettir! İntikam duygularıdır! “Savaş anlarını” sonrasının barış ortamlarında değerlendirmek ise çok daha zordur!

DERYA DOĞUŞ BU ZORU MU DENEMEK İSTEDİ? Meclis’teki konuşmasında 1974’ün artık “geçmişin acılarıyla günahlarına” karışmış o cephe gerisi olayları hatırlattı. Türklerin de Rum kadınlarına tecavüz ettiklerini, bu nedenle kilisenin “kürtajı serbest” bıraktığını söyledi… Söylemeli miydi? Bunlar zaten çoktan kitaplaştılar! Çoktan belgelendiler! Çoktan insanların vicdanlarında yargılandılar ve mahkûm edildiler!”

Mesela geçtiğimiz nisan ayında Avrupa Parlamentosu adayı olan Stavrinidis, “Rum okullarında Kıbrıslı Türklere karşı suç işlediklerini çocuklara anlatmaları gerektiğini” söylüyor ve “Türk çocuklarını analarını, dedeleri öldürdük” diyordu… Atlılar Muratağa katliamlarını hatırlatıyordu!

Tabii ki bu serzeniş “geçmişle yüzleşmeydi!” Vicdanlarda kıvrılıp yatarken insanın insanlığına sızı veren hatıraların dışa vurumuydu!                                                                                        Belki Derya Doğuş o yılları yaşayıp görmediydi ama biliyordu… Belki de Stavrinidis gibi o da vicdan sızısı duyuyor, geçmişle yüzleşmek istiyordu. Bunu da “dokunulmazlığı” olan Meclis kürsüsünden yapıyordu. Milletvekillerinin “özgürce konuşma ve görüşlerini açıklamaları için oluşturulan o Meclis kürsüsünden…” Derya da konuşur, ötesi milletvekilleri de…

KISACA: Dün Doğuş Derya’ya yapılan saldırıları havadis gazetesinde gördüm. (Kaç zamandır sosyal medyayı kullanmıyorum) 1974 Harekâtı sırasında eğer böylesi “sosyal medya” olsaydı o savaşın en kanlı cephelerinden bile böylesi mesajlar atılmazdı! Derya’nın görüşleri ile tırnak kadar uyuşmamamıza karşın söylüyorum: “Bu mesajlar çok acımasız ve çok gaddarca oldular!”                                                                                                                   Gitgide kantarın topunu kaçırıyoruz! Kimilerimiz dini, kimilerimiz milliyetçiliği, kimilerimiz seçimleri, kimilerimiz de “devir fırsat devridir” diyerek parasal çıkarlarüzerine kurguladıklarımızdüşünce ve söylemlerle KKTC’yi viran harap eyliyoruz! Hakaretler bir yana, “kamplaşmalar” söz konusu oluyor, iç barış yara alıyor!

 

**********                                                                                            

Hangi topraklar nereden nereye kadar kalıcılığı ile “bizim” olacak?

Kırk yıldır bir Tanrı’nın kulu çıkıp da “bu topraklar bizimdir, bizim kalacaktır” demedi! Rahmetlik Denktaş bile “devlet” yaptığı bu toprakları ne zaman müzakere masasına taşısa, “şu kadarını veririz” derdi. O da yüzde 29 ve üzeriydi!

Annan planında gördüktü ki çözüm ve AB üyeliği uğruna “KKTC” Devletinin toprakları da verilir, kentleri de köyleri de! Eh bu kadar “bonkör” olan bir devletin hemen her müzakere safhasında verilmeye hazır toprakları, kentleri, köyleri ortalarda dururken, kim “siyasi kalıcılığına olan inancında Kuzey’e sahiplik koysun ki?”

Bugün de farklı konumda değiliz… Müzakere masasında en büyük sorun yine “vereceğimiz topraklar” sorunudur! Mesela Lefkeliler “biz hastanemizi istiyoruz” diyorlar… Galiba ardından da “ilçe” olmak isteyecekler. Buna karşılık hükümet hastaneyi Güzelyurt’a taşımak istiyor… Fakat, “olası çözümde Güzelyurt bizde mi kalıyor yoksa gidiyor mu” sorusuna kimse cevap veremiyor! Vermeden de ne Lefke’nin ne de Güzelyurt’un sorunlarını çözebilirsiniz! Ve işte asıl sorun da bu oluyor! Eğer Güzelyurt gidiciyse daha bugünden Lefke kalkındırılmalı… Yok kalıcıysa, Güzelyurt’a ağırlık verilmeli…

BU KARARSIZLIK NEDENİYLE: Tam 25 yıldır KKTC’nin fiziki yapılmasına yönelik planlar gündemde bekletildikleri halde hâlâ uygulama aşamasına geçirilmediler… Nitekim geçtiğimiz günlerde konuya kıyısından köşesinden değindiydim. Çünkü eskiden beridir “planlı yapılaşma ile kalkınmadan söz ediyorum.” Üstelik olayın teknik ve bilimsel yönlerini de çokluk bilmeden! “Çünkü görmek için bilmeye ihtiyaç yoktur.” İşte Lefkoşa! Nasıl bir çarpık yapılaşmaya kurban gittiğini görmek için insanın uzman olması gerekmez! Çünkü yarım saat yağmur yağsa sellerle boğulup haşat olan Lefkoşa o çarpık yapılaşmanın ibretli çevre sorunu vesikasıdır!

NEYSE Kİ VE NİHAYET BAŞLIYORLAR: Kısaca genç insanlardan oluşan ve bildiğim için yazayım gerçekten dört yıldır fedakârca çalışan bir ekip. Planlı programlı ve çok kapsamlı, adına “Ülkesel Fizik Plan” dedikleri projeyi Bakanlar Kurulunun onayından sonra uygulamaya başlayacaklar… Ancak:

Usandırmış olsak da yine tekrarlayacağız: Maraş’la birlikte 3 bin 242 kilometre karelik bir alana sahip KKTC’nin olası çözümdeki alanı ne olacaktır? Mesela “Ülkesel Fizik Plan” ekibinin yayımladıkları raporlarda deniyor ki 3 bin 242 kilometre karelik KKTC’nin ancak 150 kilometresi “yapılanmıştır!” Bu yapılanma alanı 2010 yılında uydu ile alındı. Kapsamında binalar, yollar, arsalar da var. Yani ülkenin sadece yüzde 5’i yapılandı!

Şimdi madalyonu çeviriyorum. Ben bu güne kadar ne zannediyordum? KKTC’nin dağlarını taşlarını, kıyılarını ovalarını öylesine çarpık yapılaşmalarla doldurduk ki artık kentlerde hastane okul yapacak yerler bile kalmadı! (Elinizde bilimsel veriler yoksa gördüğünüzü yazar söylersiniz!) Şimdi öğreniyoruz ki “her şeye karşın Kuzey hâlâ bakirdir ve hâlâ kurtarılıp bayındır bir coğrafya olma şansına sahiptir.”

O zaman yine soruya cevap ararız: Artık planlı programlı “yapılaşma” söz konusu olacaksa “nihai çözümde nereleri kalıcılığı ile bizim olacaktır ki öncelikler bu yörelerde olsun?” Bilmiyoruz!

Bu bilinmezliği yenmeliyiz: “Rum tarafı bilmeli ki Kuzey’den kapabileceği şu kadardır ve şuralarıdır…” Dolayısıyla Türk tarafı olarak biz de bileceğiz ki gelecekte evlatlarımıza, kalıcılığı ile “işte vatanınızdır” diyeceğimiz şu kadar toprak da bizimdir…                                                                                                                         

 

**********

Kısaca takıldıklarım: (Hasikos efendinin iştahına maşallah ve vuran dolar!)                                                       

Rum İçişleri Bakanı Hasikos Taşınmaz Mal Komisyonu’na müracaat edenleri kınarken şöyle dedi: “Baf’tan Girne’ye kadar vatan satılıyor!” Hasikos gene bize bir şey bırakmadı! Bu defa da Girne’ye kadar uzandı! Ne doymak bilmez iştaha!

DOLAR FENA VURUYOR! Vurur! Çünkü “bu halkın alın yazısı “vurulmak” üzerinedir!

Doğduğumda bu memleketi bir yandan İngiliz sömürge idaresi vuruyordu öte yandan fukaralık.

Dolayısıyla sıtma, trahom, verem, tifo vuruyordu!

İngiliz gitti bu kez fakat ciddi ciddi Rum vurmaya başladı! Kendimizi Kuzey’e attığımızda zaten vuruktu! Ha bakın Kuzey’e geldikte tarihimizde ilk kez bir fark yarattık biz de Rum’un terk ettiği malını mülkünü vurduk! O kadar vurgun olsundu!

Sonra vatan dedik, devlet dedik... Bu kez kimi seçip başımıza koyduksa, onlardan yedik vurgunu!

 

Saymakla bitmez ama el an “vurgun” yemeye devam ediyoruz. Sonuncusu Dolar tarafından gerçekleşiyor! Ve böyle devam ederse bilin ki bu kez fena vurgun yiyeceğiz!

18/12/2014 12:38
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.