Sorumsuzluk ve şımarıklık!
05/03/2018
Eşref Çetinel
Geçen hafta “Anastasiadis’in sayesinde “artık gevezeliğe dönüştü” dediğimiz Kıbrıs siyasi sorunu Doğu Akdeniz’deki Rum’un 3. Parselindeki sondaj çalışmalarının TC tarafından engellenmesi nedeniyle yeni bir ivme kazandı.
Erdoğan’ın da “ya bu hidrokarbon yataklarını KKTC ve TC ile birlikte değerlendireceksiniz yada sonucuna katlanacaksınız” yollarındaki uyarısı Anastasiadis’e vız gelip tırıs mı gitti bilmiyoruz ama Güney’deki muhalif medya ile bazı aklı başında Rumlar, “bu gaza sahipliğimizi kimse bize yedirmez” demeye başladılar..
GENE teşbihte bir hata olmaz diyecek ve Anastasiadis’le ilgili şunu söyleyeceğim: “Cingenenin bir çocuğu olmuş çeke çeke (bilmem neyini) sökmüş!
Rum tarafı “tanınmış devlet” oluşu ile AB üyeliğini tepe tepe kullanarak (fakat altını çiziyorum) tüm adanın devleti iddiasında Türk tarafının haklarını gasp ederken şu imajı çakıyor:
“Ben adanın mutlak devletiysem Münhasır Ekonomik Bölgelerimin de mutlak sahibiyim!”
ASLINDA bu tür “sürtüşmeli ve tartışmalı iddialarla müzakerelere başlansa bile sonuç alınması mümkün değildir! Çünkü bugünün tartışma konusu olan “tüm adaya sahiplik koyma iddiası” müzakerelerde otomatik olarak Rum’un “kuzey üzerinde büyük oranda sahiplik kazanması için Türk tarafının önüne koyduğu Kozu haline gelmektedir!”
şöyle ki “eğer benimle hidrokarbon yataklarını paylaşmak istersen birleşecek Kuzey’i bana en ehven ve kârlı şekilde açacaksın!”
ZATEN biliyoruz. Rum’un saplantılarından birisi de Kuzey üzerinde “çoğunluk egemenliği” oluşturma sevdasıdır.. Kaybettim dediği topraklara dönmektir!
Ancak bu arzusunu “siyasi eşitlik ilkesinde değil, “azınlık çoğunluk” esasında gerçekleştirmeyi hedeflemektedir ki Türkiyesiz bir Kıbrıs çözümü sağlarken Kuzey’e egemenliğini serebilsin!
TABİ AB’ye yahut BM’lere baktığımızda Rum tarafının bu çarpık ve saçma yaklaşımını görmediklerini anlıyoruz!
Maalesef bizim taraftaki aklı evvellerin de destekleriyle yaratılan “birleşik Kıbrıs’a dayalı çözüm” Rum’a cesaret vermekte, AB ile BM’ler de “iki halkı iç içe sokarak federal sistem oluşturmayı siyasi başarı olarak görmektedirler!
Tabi Anastasiadis de bu çarpık destek politikalarını arkasına alarak gevezelik üzerine gevezelik, şımarıklık üzerine şımarık yapıyor! Asıl facia ise kendini tüm adanın tek devleti olarak görmesi.
Tavsiyem şudur: Lütfen Erdoğan’nın siyasi sorun ve hidrokarbon yataklarıyla ilgili açıklama ve uyarılarına dikkat edilsin.. “Sorumsuzluklar” Kıbrıs sorununu beterin beteri yapabilir, “aman sakın ha” diyoruz!
KURUMLARI KURTARMAZSAK “ETİK DEĞERLERİMİZİ DE KURTARAMAYIZ!
7 Ocak seçimleri öncesi muhalefetin sürdürdüğü kampanyanın bir ayağını da “yolsuzluk” iddiaları oluşturuyordu.
Başta CTP olmak üzere şu anda tümünün de hükümette olduğu muhalefet partileri “hesap sormaya geliyoruz” diyorlardı. Doğrusu onca yılın seçimler dalgalarında yüze yüze bugünlere gelirken, “havaya” biz de kapıldıktı ki “neredeyse” kimin yüzüne baksak, “yoksa bu da mı yolsuzluk yaptı” şüphelerine düşüyorduk!
Geçtiğimiz hafta Başbakan Erhürman (herkeslerin zaten bildiği) bu yolsuzluk dosyalarını medyaya göre bircik bircik açıkladı! Bu açıklamanın girizgâhını da “dörtlü Koalisyon hükümeti protokolünde yer alan usulsüzlük ve hukuksuzluklara yönelik maddeye binaen.. Bunların çoğunun 2010 ve sonrasında açılan soruşturmalar olduğunu.. Önemli kısmının İrsen Küçük’ün Başbakanlığı döneminde Başbakanlık Denetleme Kurulu tarafından Başsavcılığa iletildiğini.. Ve büyük çoğunluğunun CTP dönemine ait olduğunu açıklamakla yaptı…
Ardından da bazılarının “Başsavcılık” tarafından “mesele yok” denilerek kapatılan davalarla ilgili bilgi verdi. Bilinenler de şimdilik 8 soruşturmanın karara vardırılması.. Nitekim Erhürman birçok dosyanın Başsavcılık tarafından kapatıldığını da açıkladı. Tabi halen Sayıştay’dan alınıp polisten bilgi istenenler de var, sayıları galiba yirmi sekiz..
Anladığım şu: Tutun ki 2010 yılından beridir zaten izleyip bazıları hakkında yorum da yaptığımız “bu usulsüzlük ve yolsuzluklar zaten kapatılmamış. Kararı verilenlere ek, elan mahkemeleri devam eden yahut bekleyenleri var…
Bir diğer anladığım da şu: 2010 yılından beridir mahkemelerde sürünen dava mı olur? Bu da yargımızın sorunu! Elindeki olanaklarla Başsavcılıktan ancak bu kadar!
Fakat sonuca baktığımızda her zamanki gibi “yetersizlik ve olanaksızlıklar nedeniyle yaşanan “iki büyük sorunun” kıskacında olduğumuzu görüyoruz: Birisi “denetim mekanizmasının çalışamaması, diğeri de geciken adalet!”
Eğer “bu iki hukuk unsuru” işlevlerini belirli sürelerde “kararlara bağlayabilselerdi,” bugün 17 yıl öncesinin “yolsuzluk ve usulsüzlükleri” karşımıza çıkmaz, bu nedenle şaibe ve töhmet altında kalan “müesseselerle politikacılar ve yurttaşlar” bir seçim kampanyasının “harcıalem suçluları” gibi muamele görürken mağduriyet yaşamaz yahut ağızların sakızları olmazlardı!
Gene geldik son söze: Bu memlekette kurumlarımızı kurtarmazsak ötesi etik dediğimiz “ahlâki değerlerlerimizi” de kurtarmak mümkün olmayacaktır!
KISACA TAKILDIĞIM: (SİZİ DE GÖRDÜK!)
Geçen hafta dört gözle beklediğimiz yağmurun yanı sıra, “Allah muhafaza” dediğimiz “zam yağmuru” da yağdı!
Demek ki Allah bir taraftan verirken bir taraftan alıyormuş! Yok “sümme haşa!” Ne hükümet’i alimiz Allah’tır ne de külli irade!
Fakat insanın gücüne gidiyor: Sen daha dün iktidar ol, ertesi gün de zamları bastır! Ve de ki “bizi bundan sonra göreceksiniz!” Oysa gördük işte!. Bari bundan sonra görmeye!
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız