AB’nin yanlış politikaları ve DAEŞ’e katılan gençler

ads ads ads ads
01/04/2015

ads

Ozan Ceyhun Ozan Ceyhun


Almanya’nın „Federal Anayasayı Koruma Dairesi“ Başkanı Hans-Georg Maassen'in verdiği bilgilere göre, Almanya'dan DAEŞ'e katılan kadınların yüzde 40'ı 25 yaşın altında bulunurken, dokuzu ise çocuk yaşlardaymış. DAEŞ'in son dönemlerde kadın ve kızları hedef almaya başladığına dikkati çeken Maassen, internet üzerinden iletişime geçilen DAEŞ sempatizanı kızların evlilik vaadiyle bölgeye götürüldüğünü söyledi. Internette vaadedilen romantik sözlerin DAEŞ saflarına katılındığında sona erdiğine değinen Maaßen, bölgeye giden kadın ve kızların ilk etapta pasaportlarına el konulduğunu söyledi. Resmi rakamlara göre, Almanya'dan DAEŞ saflarına 650 dolayında kişinin katılmış ve yaklaşık 200'ünün tekrar Almanya’ya geri dönmüş.

Bu sadece Almanya’ya özgü bir durum değil!

Fransa, Belçika ya da Hollanda’da da durum aşağı yukarı aynı!

AB ülkeleri ve AB Komisyonu hatta AP bu konuda sadece istatistikler ile ilgilenmemeli.

Asıl soru: „Bu gençler niçin DAEŞ’e katılıyor?“ sorusu. Ve bu sorunun cevabı öyle Alman İstihbarat Teşkilatı Başkanı Maassen’in açıkladığı kadar basit değil! Yani „kızlar evlenmek istiyor ve gidiyorlar“ ya da „evlilik vaadiyle kandırılıyorlar“ tarzı „popülist açıklama“ denemeleri aslında AB ülkelerinin içinde bulunduğu „aciz durumu“ sergilemekte.

Hadi diyelim genç kızlar ve kadınlar DAEŞ savaşçılarına „eş olabilmek“ amacıyla ailelerini, yaşadıkları diyarları terk edip DAEŞ’in egemen olduğu topraklara gidiyorlar. Peki erkekleri nasıl açıklayacağız?

Kısacası AB ülkelerinde yaşamakta olan müslüman gençlerin bazıları „azınlıkta da kalsalar“ nasıl oluyor da DAEŞ propagandasına bu kadar kolay kanabiliyorlar?

Almanya değil mi onlarca yıl boyunca kendi ülkesinde doğan gençlere „vatandaşlık vermekte“ direnen ülke?

Almanya’da hala „çifte vatandaşlık“ onlarca yıldır ülkede yaşamakta olan insanlara çok görülmekte. Artık dünyanın her köşesinde standart uygulama haline gelen „yerel seçim hakkı“ Almanya’da maalesef „tabu“.

Daha geçen yıl Almanya’da „sünnetin yasaklanması“ tartışıldı! İki yıl önce Federal İçişleri Bakanlığı sözde „terörist gruplara karşı“ bir afiş kampanyası yaparken bile başörtülü ya da türbanlı kızları rencide eden fotoğraflar ve içerikler kullandı.

Fransa, Belçika ya da Hollanda’da belki „çifte vatandaşlık“ ya da „yerel seçim hakkı“ sorun değil ama buna karşın müslüman gençlere yönelik dışlamalar ve müslümanlara yönelik önyargılar had safhada!

AB ülkelerinin tümünde aşırı sağcı partiler „İslamafobi“ konusunda neredeyse uzmanlaşmış durumdalar. Üstelik seçmen de onları desteklemekte. Son AP Seçimleri bize bunu kanıtladı!

AB ülkelerinde yaşamakta olan müslümanlar sürekli olarak „kendilerinin teröristlerle ilgilerinin olmadığını“ açıklamak zorundalar.

Fransız, Hollanda, Belçika ya da Almanya aşırı sağcılarının her gün yeni bir seçim zaferi kazandıkları, kendilerine „karşı olduğunu“ açıklamaktan çekinmeyen Pegida gibi ırkçı hareketlerin geniş yığınların desteğini aldığını gözlemledikleri ve AB genelinde camilere yönelik ırkçı saldırıların arttığı bir dönemde AB ülkelerinde yaşayan müslüman gençlerin „mutlu olduklarını“ iddia edemeyiz sanırım.

Bu gençlerin arasında azınlığı oluştursalar da belli bir kesimin AB ülkelerinin kendilerine yönelik yanlış politikalarına karşı tepki olarak „radikalizmi“ seçmeleri aslında kimseyi şaşırtmamalı!

Bu sayıca az da olsa terörizme yönelen her bireyin insanlık adına bir kayıp olduğu gerçeğini göz önünde tutarak yitirdiğimiz için çok üzüldüğümüz gençlerimize DAEŞ alternatif olabiliyorsa AB ülkelerinin onlarca yıldır süregelen yanlış politikalarının sorumluluğu büyüktür. Onlarca yıldır bu ülkelerde yaşamakta olan müslümanlara „kendi evlerinde oldukları hissi vermek yerine“ onları hep birer „yabancıymıycasına topluma kaynaştırmamak“ hatasını işleyen Almanya, Fransa, Belçika ya da Hollanda gibi AB ülkeleri acilen bu konuda politikalarına çeki düzen vermek zorundalar.

İslamafobinin vardığı boyutu artık fark etmeliler!

Bir çoğu AB ülkelerinin de vatandaşı olan DAEŞ’e katılan müslüman gençleri sadece polisiye olarak izlemek, polisiye uygulamalarla engellemek ya da kendi hatalarını görmezden gelip Türkiye’ye yönelik olduğu gibi başka ülkeleri „gençleri durdurmamakla“ suçlamak sorunu çözmemekte.

AB genelinde ve AB üyesi ülkelerde sürekli dışlanmakta olan müslümanlara yönelik olarak onları toplumla kaynaştırıcı adımlara ihtiyaç var. İlk olarak AB’nin müslümanlarını AB’nin hristiyanları ile eşit haklarla donatmak kaçınılmaz bir şart! AB’de katolik ya da protestan olmak ne ise müslüman olmak da aynısı olmalı. Yani İslam Dini aynı AB’nin resmi dini olarak yaşamın her alanında kabul görmeli.

Müslüman gençler AB ülkelerinde dini inançları nedeniyle ayrımcılığa uğramamalı! Ayrımcılığa karşı politikalar lafta kalmamalı ve yaşamda hissedilmeli.

AB yanlış politikalarıyla bir grup müslüman genci DAEŞ saflarına gitmeyi „cazip“ hale getirdiğinin farkına varmalı. Yoksa bugün DAEŞ’e yarın başka bir terör örgütüne gidişler son bulmayacaktır! 

01/04/2015 11:05
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ozan ceyhun
MANŞETLER

HK Ozan Ceyhun

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.