Ahmet Okan'ın Kaleminden...

ads ads ads ads
19/10/2014

ads
Ahmet Okan'ın Kaleminden...

“Otururlar ve bakarlardı…”

Kimdi bu oturanlar?

Oturup da bakanlar?

Bu bir meşguliyet mi?

Evet.

Bu bir meşguliyet.

Oturmak ve bakmak.

Eğer adanın tarihi Kıbrıslıların tarihi değilse, Kıbrıslılara kalan şey, oturmak ve bakmaktı.

Ve zaten hep böyle olmuştur.

Adanın geçmiş tarihi Mısırlılar, Hititler, Yunanlılar, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Franklar, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizlerle anılmıştır.

Gerisi oturup bakmıştır.

En yaygın meşguliyet de buydu.

Kendilerinin gün boyu oturup etrafa bakmaları bir yana, gelen misafirlere de bunu önermeleri dikkate değerdir.

“Buyurup oturmaz mısınız?”

Kendi oturuyor ya, gelen de otursun.

Kendi bakıyor ya, gelen de bakınsın!..

Nasıl olsa savaşı yapan onlar değil, barışı yapan da onlar değil, ülke kaynakları ne ise, onlardan nemalanan da onlar değil.

Yüzyıllar böyle sürdü.

Oturup bakmakla.

Bir hasır sandalye altına, iki tane kollarına, bir tane de ayağına.

Öylece oturup bakıyorlardı.

Krallar, askerler, valiler gidip geliyor, yönetimler el değiştiriyor, gelen kendi kültürünü getiriyor ama onlar oturup bakıyor,  gelenlere de “Buyurup oturmaz mısınız” diyorlardı.

Bu alışkanlık belli ki ada Türklerine de bulaşmış zamanla.

Onlar da oturanlara benzeyerek, oldukları yerde oturup kalmışlardı.

Avlularda, kapı önlerinde, bostan bahçelerinde, damlarda, kahvelerde, meydanlarda.

Oturup  bakıyorlardı.

Her şeyi oturdukları yerde duyarlardı.

Lüzinyanlar gidip yerine Venedikliler geldiğinde, onlar oturuyorlardı.

Venedikliler gidip Osmanlılar geldiğinde onlar oturuyorlardı.

Osmanlılar gidip İngilizler geldiğinde bir köşede oturup bakıyorlardı.

Her gelenle kültürleri birbirine karışsa da, oturmak meşguliyetinden bir türlü vazgeçtikleri yoktu.

Osmanlı adaya gürültüyle gelmişti.

Hisarlar toplarla dövülüyordu.

Belki Mağusa ve Lefkoşa’da bir süreliğine oturmaktan vazgeçmişlerdi ama, o sıralarda tekmil köylerde insanlar oturmaktaydı.

Vali adaya gelip idareyi aldığında tekrar oturmaya başladılar.

Çünkü bu ada onlarındı ama tarih onların değildi.

Onların yapacağı tek şey oturup bakmaktı.

Kim geliyor, kim gidiyordu.

Gelenler ezgi cefa mı çektireceklerdi, yoksa kendilerine karışan olmayacak, oturdukları yerde rahat mı edeceklerdi.

Her seferinde bu düşüncelere gark oluyorlar ama oturdukları yerden de kalkmıyorlardı.

Bu durum adaya her gelen gezgincinin dikkatini çekiyordu.

Kimdi bu insanlar?

İşleri güçleri yok muydu?

Neden gün boyu orada burada oturup bakınmaktan başka bir meşguliyetleri yoktu?

Kinross’un anlattıkları:

Haşmet Gürkan “Kıbrıs’ın Sisli Geçmişi” adlı kitabının “Önsöz”üne (Patrick Balfour (Lord Kinross)’ın Kıbrıslılarla ilgili eserinden bir alıntı yapmış.

Kinross “Öksüz Bırakılmış Ülke” adlı bu kitabında 1949-1950 yıllarının Kıbrıs’ını anlatıyor.

Gürkan’ın yaptığı alıntıda ise, Kıbrıslıların yukarıdaki halleri anlatılmakta.

Şunları anlatıyor yazar:

Kıbrıs’ı bilmek için onun tarihini bilmek gerekir.

Bu tarih ise Kıbrıslıların kendi tarihi değildir.

Bu tarih Mısırlıların, Hititlilerin, Yunanlıların, Bizanslıların Frankların, Venediklilerin, Türklerin ve İngilizlerin tarihidir.

Bu tarih adayı kendi stratejik ya da ticari amaçları için fetih veya kolonize eden halkların sürekli gelip geçişleridir.

Tüm bu olup bitenlerde Kıbrıslıların fikri söz konusu değildir.

Oturan ahali:

Kinross daha sonra Kıbrıslılar hakkında şunları yazar:

Kıbrıslılar, kısa, sağlam yapılı, değirmi kafalı bir halktır. Lapta köyünün içinde her yürüyüşe çıktığımda, onları kahvehanelerde hep dik arkalıklı sandalyelerde oturur görürdüm.

Bazen birbirleri ile konuşur ama çokluk suskun halde.

Gerçekten de bir Kıbrıslı için oturmak tek başına bir meşguliyettir.

Bazen bir adam için “Köyüne döndü ve oturur” derler.

Bu onun işsiz durması ve iştahını kabartmasın diye gün boyunca oturması demektir.

Ne var ki çalışsın veya çalışmasın bütün Kıbrıslılar oturan insanlardır ve bir yabancıya yaptıkları ilk davetleri “”Buyurup oturmaz mısınız?” dır.

Dik arkalıklı sandalye böylece Kıbrıslı yaşamın simgesidir.

Bu kesinlikle bir mutfak sandalyesidir.

Hasır bir oturağı, sağlam ayakları ve arkada bir iki dayanağı vardır.

Kıbrıslı bundan daha rahat bir eşya geliştirmeyi gereksiz bulmuştur.

Kıbrıslı sandalyesine bir güzel yerleşir.

Bacakları açıktır ve nadir gevşeme anlarında sandalyesini arkaya eğip duvara yaslanır.

Kıbrıslının sandalyesi aynı zamanda bir masadır.

Üzerine bir tepsi konabilir.

Aslında keyif sahipleri birden fazla sandalye kullanır:

Bir oturmak, iki tane kollarına, iki tane ayaklarına, bir tane de kahve fincanı için.

İşte böylece köy içinde yürürken, Kıbrıslılar hep otururlardı.

Otururlar ve de bakarlardı…

Kültür devam ediyor:

Oturma kültürü, dediğimiz gibi ada Türklerine de bulaşmıştı.

İçinde yaşadığımız döneme de bakıldığında, aslında çalışır gibi gözükerek en çok yapılanın oturmak olduğunu söyleyemez miyiz?

Yarının ne olacağını kim bilebilir ki?

Yine gelip gidenler olacak.

Yine yönetimler, siyasi sistemler değişecek.

İngiliz üslerinden savaş uçakları kalkarken, iki cemaatin de insanları kendi köşelerinde oturmuyor mu?

Görüşmeler her tıkandığında birinin bir şey mi yaptığı var?

Oturup da etrafa bakınmıyor muyuz?

İki ahaliyi birleştirmek için adaya gelip giden yabancıları oturup seyretmiyor muyuz?

Hatta onlara “Buyurun oturunuz” demiyor muyuz? 

19/10/2014 11:09
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ahmet okan, Ahmet Okan
MANŞETLER

HK YAŞAM

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.