Akıncı Sessizliğini Bozdu!

ads ads ads ads
26/08/2013
HK

ads
Akıncı Sessizliğini Bozdu!

28 Temmuz seçiminde seçmenin “CTP ve DP” koalisyonuna işaret ettiğini söyleyen deneyimli siyaset adamı Mustafa Akıncı, uzun süren sessizliğini bozdu, toplumsal tercihin önceliğine dikkat çekti.

Havadis - Baykan Gürses Özdağ

Uzun yıllar, milletvekilliği, siyasi parti başkanlığı ve Lefkoşa Belediye Başkanlığı yapmış olan Mustafa Akıncı, geçmişten bugüne siyaset hayatını, deneyimlerini ve yaşanan süreçlerle ilgili görüşlerini için paylaştı.

Akıncı, oluşacak yeni hükümete ilişkin de görüşlerini ortaya koyarken, “ortak uzlaşma kültürünün” önemine değindi.

Geçmiş koalisyon hükümetlerinin dış müdahaleler sonucu noktalandığına dikkat çeken Mustafa Akıncı, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler üzerine bazı örnekleri vererek yakın siyasi sürece ilişkin hatırlatmalarda da bulundu.

“Kendi kendimizi yönetme arzusu, bir arzu olmaktan çıkarılmalıdır, gerçeğe dönüştürülmelidir. Bunu yapacağını söyleyen ve halktan oy alanların bu söylemlere sahip çıkması gerekiyor” diye konuşan Mustafa Akıncı, “Türkiye ile daha kişilikli bir ilişkiyi talep eden, arkasında duran bir siyaset izlemek gerekiyor” diyerek görüşlerini ortaya koydu.

“Siyaset illa belli bir makamda olmak anlamında değildir…”

Uzun yıllar süren aktif siyaset hayatına ara veren Mustafa Akıncı, illa bir makamda olmak gerekmediğini, farklı şekillerde de topluma hizmetler verilebileceğini söyledi.

Akıncı, aktif siyasetle siyaset yapmak arasındaki bağını şöyle anlattı:

“Siyaset illa belli bir makamda olmak anlamında değildir. Siyaset, toplumsal yaşamı daha güzel kılmak uğraşı ise, ona katkıda bulunacak çeşitli yollar ve yöntemler olabilir diye düşündüm ve siyasetin o belli türü içinde de yeteri kadar zaman harcadığım için, daha farklı katkılarda bulunmak istedim.

Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulduğu zaman 1975’te hemen ardından oluşan Kurucu Meclis’e 27 yaşımdayken seçilenlerden biriyim. Hemen ardından bir sene sonra 28 yaşında, 14 yıl sürecek bir başkanlığa seçildim.

28 yaşımdan 42 yaşıma kadar LTB Başkanlığı makamında bulundum. Belediye Başkanlığı sona ermeden parti başkanlığı görevini almak durumu ile karşı karşıya kaldım. Uzun yıllar milletvekili ve kısa bir dönem de Başbakan Yardımcısı olarak da katkıda bulundum.

35 yıl dolayında bir süre aktif siyaset dediğimiz dönemi geçirdim. Sonra, aktif siyaset dönemi kapanınca topluma vermem gereken başka hizmetler olduğunu düşündüm ve Belediye Başkanlığı’nda geçirdiğim 14 yıl ile ilgili ve sadece onunla sınırlı kalmayan, yerel yönetimlerin gelişimini de anlatan bir kitap kaleme aldım.

Benim de içinde yer aldığım yakın tarihsel geçmişi anlatacak ikinci bir kitap için çalışıyorum. Dolayısıyla ben zamanımı çok da boşa harcayan biri olarak görmüyorum kendimi… Aktif siyasetin benim içinde bulunduğum koşullarında daha fazla verecek bir şeyimin olmadığına kanaat getirerek ayrıldım. Birçok insan benim ayrılışımı zamansız gördü. Ben 65 yaşındayım, aktif siyasetten ayrıldığımda 60 yaşındaydım.

Bunu erken görenler var, bu işi 80’li yaşlara kadar götürenler ya da götürmek isteyenler olabilir, ben öyle düşünmedim ve böyle düşünülmesini de doğru bulmuyorum. Genç kuşaklara yer açılması gerekiyor. Ancak, şu da bilinmelidir ki ben aktif siyasetin o dönem içinde bulunduğum koşullarında gönül huzuru içinde ayrıldım. O dönem açısından yapabileceklerimi yaptığıma inanarak ayrıldım.”

“Türkiye ile Kıbrıs arasında kurulu yanlış ilişkiler değişikliğe uğramadı”

Türkiye’de ve dünyada yaşanan bazı gelişme ve değişimlere işaret eden Mustafa Akıncı, en yakın örnekle Türkiye’de 2002 yılından sonra birtakım değişimler yaşandığını belirtti. Akıncı, “En büyük değişim ise gerçek iktidar olarak tanımladıkları askeri vesayetin bir ölçüde kontrol altına alındığı gözlemlendi. Tabii bu askeri vesayet ortadan kaldırılırken gerçek anlamda demokratikleşmenin olması arzu edilirdi, gerçek anlamdaki çoğulcu bir demokratik anlayışın gelmesi beklenirdi” dedi.

Akıncı şöyle devam etti:

“Ama görünen şu ki, birtakım güçler el değiştirmiş oldu. Şu anda iktidarda olanlar kendi iktidarlarını daha da perçinleyecek tavırlar geliştirdiler. Kıbrıs’a bakıyoruz 2002’den sonra ne oldu diye, kendi iç bünyemizde ne oldu diye, ne yazık ki en ufak bir değişiklik olmadığını görüyoruz.

Polis askere bağlıydı, hala öyle, ülkenin para politikası, Merkez Bankası ve onun başındaki en yetkili kişi eskiden Ankara tarafından gösteriliyor, formalite olarak da buradan atanıyordu, gene aynı… Kısaca Türkiye ile Kıbrıs arasında kurulu olan yanlış ilişkiler değişikliğe uğramadı.”

“Demokratikleşme ne Türkiye’de ne de Kıbrıs’ta gerçekleşebildi…”

Türkiye ile Kıbrıs arasında kurulu olan ilişkilerin değişiklik göstermemesinin nedenlerine de değinen Mustafa Akıncı, bunun iki nedeni olduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’de işbaşında olanlar kendi bakımlarından da gerçek bir demokratikleşmeyi hedeflemedikleri için, buranın da kendi kendini yönetmesi ve gerçek anlamda sivilleşme ve demokratikleşme için yola koyulmasına katkıda bulunmadılar.

Burada da görev üstlenenler, böyle bir hedefi öncelikli mesele haline getirmediler. Ayrıca, bunu talep eden bir halk ve bu talebin takipçisi olan halkın temsilcileri olması gerekir. Bu talep de güçlü şekilde ifade edilmelidir ki buna muhatap olanlar da bu gücü hissetsin.”

“Halk, kendi kendini yönetme talebini gerçekten ortaya koydu mu?”

Annan Planı döneminde Kıbrıs Türk halkının, kendi kendini yönetme yönünde bir irade ortaya koymasının ardından bunun neden hayata geçirilemediği sorgulamasına ilişkin de konuşan Mustafa Akıncı, “Gerçekten böyle bir güçlü halk talebi var mıydı bunu sormak lazım. Annan Planı dönemindeki talebimiz gerçek anlamda çözüm ile birlikte, demokrasi, insan hakları ve çoğulculuk vazgeçilmez talepler miydi gerçekten?” diye sordu.

Akıncı devamla şunları söyledi:

“Çok iyi anımsıyorum, güven duyulacak bir kamuoyu araştırmasında insan hakları, demokrasi, çoğulculuk, çevre, kadın ve çocuk hakları gibi temel kavramlara destek olanların oranı % 5 olarak çıkmıştı. Bu çok çarpıcıydı.

Annan Planı süresince bir çözüm istedik, ekonomik sorunların yarattığı bunalım ortamında halk daha çok çözüme yöneldi ve destek verdi. Bunu çok iyi sorgulamak lazım.

Bugün yapılan araştırmalarda böyle güçlü bir talep göremiyoruz. Kıbrıs Rum tarafının plana hayır demesi elbette birtakım sıkıntılar yarattı, ama sırf onlar hayır dedi diye sizin doğru bildiğinizden vazgeçmeniz gerekmez, onları da o doğru temele yönlendirmek için çalışmanız gerekir, ama maalesef bizde böyle olmadı.

Biz 1974 sonrasındaki gibi bir ganimete kapıldık, bu defa da Annan Planı sonrası ganimeti geldi. İnşaat patlaması yaşandı. O günlerde çok uyardım, sahte bir cennettir, bir Orams davası bile bu cenneti yıkmaya yeterli olacaktır, nitekim de öyle oldu.”

“Maraş yılanların oldu, insanların olamadı”

Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin de konuşan Mustafa Akıncı, yeniden gündeme gelen Kapalı Maraş’ın açılması talebinin gözden geçirilmesini isteyerek, bununla çözüm kapısının da aralanabileceği görüşünü ortaya koydu.

Akıncı’nın Maraş ile ilgili saptaması şöyle:

“Maraş, bütünlüklü çözümün parçasıdır söylemini tekrarlamaktan vazgeçip, bütünlüklü çözümün kapısını açacak bir anahtar olarak neden değerlendirmiyoruz?

Mağusa İnisiyatifi’nin yayımladığı kamuoyu araştırması hem çarpıcı hem de anlaşılırdır. Halk, doğru olanı görebiliyor. Aktif siyasette olduğum zamanlarda hep söylerdim ‘Maraş, yılanların çıyanların farelerin oldu da insanların olamıyor bir türlü…’ Artık insanların olsun, çare üretilsin Maraş konusunda bir adım atılsın. Maraş 1990’lı yılların başında bütünlüklü bir çözümün parçası değildi.

Ama o bütünlüklü çözüm de gelmiyor, 40 sene daha mı kalsın, çürümeye devam mı etsin.1993’de Maraş’a karsı Lefkoşa Havalimanı’nın açılması gündemdeydi ve çok acıdır o şans yitirildi. O zaman açılabilseydi bugün her iki tarafın da ekonomisi daha iyi noktada olacaktı ve çözümün kapısı da açılacaktı.

Maraş’ı daha fazla ölüme terk etmemek lazım. Mağusa halkı % 73 oranında açılmasını istiyor, Kıbrıslı Rumlar da elbette isteyeceklerdir. Bu konuyu 40 yıl daha sürüncemede bırakmak akıl işi değildir. Maraş, insani bir konudur da aynı zamanda…

Kıbrıslı Türkler de bununla iç içe yaşamanın hüznünü yaşıyor, bir de orayı terk edenlerin hüznünü düşünün… Burada açılacak iş alanlarını da düşünün, ekonomik potansiyeli de düşünün.

Hangi açıdan bakarsanız bakın, tetikleyici olabilecek bir unsur var ortada ve bu konudaki ezberin bozulması lazım…”

“Ortak uzlaşma kültürü önemli”

Kurulacak yeni hükümete ilişkin değerlendirmelerini de paylaşan Mustafa Akıncı, burada önemli olanın ortak uzlaşma kültürü yaratılması olduğunun altını çizdi.

Akıncı, halkın oyları ile CTP- DP koalisyonunu işaret ettiğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

“Halk seçimde bir tercih yaptı, Halk iki partiye yeşil ışık yaktı. CTP’nin oylarını bir yere kadar yükseltti, DP’nin oylarını da artırdı. Buna karşılık TDP yerinde saydı denebilir. En büyük kaybı UBP aldı. Kişilerin bireysel tercihleri farklı olabilir, ama toplumsal tercih bu iki partinin bir araya gelmesini işaret ediyor. CTP ve DP’nin bir hükümet kurmasını öngörüyor.

Başka seçenekler üzerinde de duruluyor. Ancak ben 28 Temmuz seçiminde şekillenen toplum tercihinin altını çiziyorum, bunun olmaması ve başka modellerin gündeme gelmesi halinde, bunların toplumsal tercih ile bağdaşmayacağı tespitini yapmak zorundayım.”

Bakanlık kavgası ve partiler…

CTP ile DP arasındaki koalisyon görüşmelerinde üzerinde uzlaşı sağlanamayan konunun bakanlıkların kimde kalacağı şeklinde olduğunu söyleyen Mustafa Akıncı, bu konuda esas olanın, ortak hükümet programı olması gerektiğine işaret etti.

Akıncı devamla şunları söyledi:

“CTP-DP, 4-5 konu görüştü ve bu konulardaki ayrılıkları hiç basına yansımadı. Anayasal değişiklikler, partiler yasası, ekonomi, Kıbrıs sorunu konusunda… Çok ciddi bir ayrılık noktası yansımadı.

Topluma yansıyan Maliye ve İçişleri Bakanlıkları, kimde olacak veya Meclis Başkan Yardımcılığı’nı DP talep etti…

Yani, eğer bir koalisyon hangi bakanlık hangisinde olacak şekilde ayrıştığında ve illa ki bu bakanlık bende olacak, olmazsa ben yapamam noktasında ise, o koalisyon çok zor çalışır demektir. Çünkü koalisyon ortak program demektir.

Parti programları değil, o programlarından yararlanarak ortak hükümet programı olacak. Sadece o bakanlığın da sorumluluğu olmayacak, ortak programın sorumluluğu tüm hükümette olacak. Dolayısıyla, ikincil önemde olması gereken bir konu, hangi bakanlığın kimde olacağı… Eğer, her bakanlık ait olduğu partinin kurtarılmış bölgesi olacaksa, o zaman bu toplumun daha çok çekeceği var demektir. Hangi bakanlığın kime gideceği beni ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren ortak hükümet anlayışıdır, ortak programdır, o programın toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesidir. Son iki ayda, hükümet bir bütün olarak hareket etti.

Mesela, Hükümet içinde daha aktif olanlar da vardı, mesela daha aktif olan bir bakan olarak Mehmet Harmancı isimlendirilebilir. Çok çaba harcadı, ama ben hükümete, bir bütün olarak bakarım. Ve o kurtarılmış bölgeleri bu hükümette görmedim, ortak bir anlayışla hareket ettiklerini gördüm, Başbakan konumundaki Sibel Siber de, diğer bakanlar da öyle… Bu cesaret verici bir örnek oldu, toplum da bu anlayışı benimsedi.”

“DP yakın tarihi örnek almalı”

Mustafa Akıncı, 1998 yılında Meclis Başkanlık Divanı seçimi konusunda yaşadıkları bir deneyimi de paylaşarak DP’nin bu örnekten yola çıkarak, şimdi koalisyon görüşmelerinde bunu göz önünde tutmasını istedi.

Akıncı, UBP-TKP hükümeti döneminden örnek vererek şunları anlattı:

“ 1998’de Meclis Başkanlık Divanı oluşumu konusunu biz TKP olarak hükümet meselesinden ayrı tuttuk, o dönemde UBP ve TKP yükselen partilerdi, toplumsal tercihe bağlı oluşmuş bir hükümetti.

DP ana muhalefet olarak kalmış, CTP de bizden daha az bir oy almıştı. 7 milletvekili bizim, 24 de UBP’nin vardı, o oyla hem Meclis Başkanı hem de Meclis Başkan Yardımcılığı’nı hükümet ortakları paylaşabilirdi. Ama DP’nin bizden fazla milletvekili vardı ve dedik ki bu gelenek yaratılsın ve yaşatılsın, Meclis Başkanlık Divanı seçimi ile Hükümet seçimini ayrı konuşacağız, bunu pazarlık konusu yapmıyoruz bizim önerimiz başkan UBP’den, yardımcısı da DP’den seçilsin.

Nitekim, Salih Coşar’ı seçtik. Şimdi duyuyorum ki bu konu pazarlık meselesi oluyor ve CTP’nin bu konuda bir önerisi oluyor bunu ayrı tutalım bunu ana muhalefet alsın. Bizim 1998’deki tavrımızı öneriyor, bunun doğru olduğunu söylüyorum ve DP’nin de bu yakın tarihsel geçmişteki güzel örneği anlayışla karşılayıp devam ettirmesini istiyorum.

CTP-DP koalisyonu kurulacaksa, Meclis Başkan Yardımcılığı’nın da ana muhalefet olarak UBP’ye verilmesi gerekiyor.”

“Koalisyonlar hep dıştan müdahaleler nedeniyle sona erdi”

Geçmiş koalisyon hükümetlerinin dış müdahaleler sonucu noktalandığına dikkat çeken Mustafa Akıncı, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler üzerine bazı örnekleri vererek şu hatırlatmayı yaptı:

“CTP ve DP’nin yaptığı açıklamalara baktığımızda ‘ortak icraat kültürünün’ bu toplumda yerleşmesi anlamında çaba harcamış bir kişi olarak, bu anlayışın toplumda yerleşebilmesi için koalisyonların da gerekliliğine inanırım.

Maalesef ortak uzlaşma kültürümüz bulunmuyor. Bırakılsaydı olacaktı. 1985 UBP-TKP koalisyonu Turgut Özal’ın paketi dayatması nedeniyle yıkıldı. DP-CTP koalisyonu dıştan müdahalelerle yıkıldı. Benim içinde olduğum UBP-TKP koalisyonu 2001 yılında askerin dayatması ile yıkıldı.

Bunları söylerken şunun altını da çizmek isterim, ortaklık kültürünün oluşabilmesi için ortakların da en başta demokrasiye sahip çıkması gerekiyor.

Dıştan yapılan müdahalelere boyun eğerek, dıştan gelen talepleri emir kabul ederek demokrasi kültürü gelişemez.”

“Ankara telkinli bir hükümet modeli reddedilmeli”

“Olduğu söylenen Ankara’dan telkinlerle başka bir hükümet modeli, mesela CTP-UBP, toplumsal tercihin dışında oluşturulmak istenirse bunun en başta siyasi aktörlerce reddedilmesi gerekir. Oy verenlerin de oylarına sahip çıkmaları ve dıştan gelen bu telkin ve ya emirleri bozacak davranışları sergilemeleri gerekiyor.”

“Kendi kendimizi yönetme arzusu, gerçeğe dönüştürülmeli”

“Kendi kendimizi yönetme arzusu, bir arzu olmaktan çıkarılmalıdır, gerçeğe dönüştürülmelidir. Bunu yapacağını söyleyen ve halktan oy alanların bu söylemlere sahip çıkması gerekiyor. Daha dik duruş sergilenmeli. Denilecek ki ‘maaşlar Türkiye’den geliyor, orası parayı vermezse memurlar bile ödenemez’. İki taraf arasında hep yanlış ekonomik ilişkiler oluştu. Geçmiş yönetimlerin bu konuda çok büyük günahları vardır. İki faktör önem taşıyacaktır, Kıbrıs Türk Halkını yönetme iddiasında bulunanlar kendi kendini yönetebilecek bir yapıyı oluşturmak için hem daha akılcı ekonomik tedbirler almak durumundadırlar, hem de Türkiye ile daha kişilikli bir ilişkiyi talep eden, arkasında duran bir siyaset izlemek durumundadırlar. Bugüne kadar böyle olmadı. Hep alan ve hep veren ilişkisi oldu. Ama Türkiye’nin de buradan aldıkları var. Kıbrıs Türk’ü ithalatın çok büyük kısmını Türkiye’den karşılıyor. Türkiye’nin bu topraklarda 40 bin askeri var, ciddi bir nüfusu var. Bu ilişki tek taraflı alan, tek taraflı veren ilişkisi değildir.”

“Halk CTP’ye muhalefet ol mesajı vermedi”

Akıncı, CTP’nin hükümette yer almama ve muhalefette kalma ihtimalinin seslendirilmesine de değinerek “Matematiksel olarak seçenekler var, ama bu gibi söylemler halkın seçimde verdiği mesaja uygun değil. Ortaya çıkan toplumsal tercihe rağmen ‘ ben birinci parti geldim ama ana muhalefet olarak da görev yapabilirim’, söylemi ciddi ve gerçekçi bir söylem değildir.Matematiksel anlamda başka seçenekler vardır, ama moral anlamında bence yanlıştır. Siyaset yalnız rakamları alt alta koyup toplamak değildir, bunun moral yönü vardır, bu moral değerlerle de yapılmalıdır” dedi.

“TDP, ‘ben değil, biz’ anlayışı ile yola koyulmalı”

TDP’nin seçimde aldığı sonucu değerlendiren Mustafa Akıncı, yeni dönemde “ben değil, biz” anlayışı ile hareket edilmesi tavsiyesinde bulundu. “Bazı durumlarda siyasetçiler konuları genellikle yönetim kurullarına, ya da parti yetkili kurullarına götüreceklerini söyler. Halbuki öyle durumlar vardır ki, kurullardan ziyade kurallar geçerlidir. Bazen de bu kurallar yazılı olmayan kurallar da olabilir. Seçim dönemlerinde bu gibi kurallar özellikle batı demokrasilerinde yaşama geçer, bizde örneği çok fazla bulunmaz. Kimseyi üzmek istemem ama İrsen Küçük ve Mehmet Çakıcı, o kuralların gereğini seçim akşamı yerine getirmeliydiler. Biraz gecikmeli oldu. TDP için Kasım’da kurultaya gideceğini açıkladı, Bu Partide yetkin genç isimler var, onların etrafında bir sinerji oluşmalıdır. Sayın Çakıcı’ya hizmetleri için teşekkürü ihmal etmeden ‘Ben değil, biz’ anlayışı ile yola koyulmaları gerekir. Sıkıntıyı sadece bir kişiden kaynaklı görmek de doğru değildir. Örgütlenmeden parasal sorunlara kadar birçok boyutu var.”

26/08/2013 11:55
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: mustafa akıncı
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.