Almanya vergilerimizle Türkiye’yi dinliyor

ads ads ads ads
21/08/2014

ads

Ozan Ceyhun Ozan Ceyhun


“Türkiye’yi dost ülke” olarak görmediklerini açıklayacak kadar “çirkin konuşmaya” cüret eden Alman memurlardan hesap sorulmayacağından eminim. Çünkü Almanya’nın Türkiye’yi bir “dost” olarak görmediğini 1982 yılından beri yaşamakta olduğum ve politika vesilesiyle “değerli” deneyimler yaşadığım bu ülkede çoğu kez bizzat “duydum”.

Almanya için Türkiye hiç bir zaman “dost” kategorisinde olmadı. Almanya’da yaşamakta olan biz “Türk kalmakta ısrar edenler de” hep “loyal olmayanlar” kategorisinde sayıldık.

Gerek Hessen Eyaleti’nde “SPD-Yeşiler Koalisyon Hükümeti döneminde” Sosyal İşler Bakanlığı’nda “müşavir” ya da da “yönetici” olarak görev yaparken gerekse milletvekilliği yıllarımda ve ardından Brüksel’de “AB nezdindeki eyalet temsilciliğinde” müşavirken bir “Türk” olarak “güvenilmez” olduğumu “açık bir şekilde” kimse söylemese de “hissedebilmekteydim”.

Bu beni rahatsız etmedi. Çünkü Almanya’da yaşıyor olsam ve “çifte vatandaşlığım” olsa da “Türküm” diyenlerden ve de bunun “kitabını yazanlardanım (Man wird nie Deutscher/Hiç bir zaman Alman olunmayacak-rororo Verlag)”.

Ayrıca hemen belirtmek isterim, tüm bu deneyimlerimi yaşarken “pırlanta” gibi “adam gibi adam” Alman dostlarım oldu. Yukarıda sözünü ettiğim nedenlerden dolayı yöneticiler nezdinde “rahatsızlık” duyarken Alman dostlarım bu konuda bana hiç “ayrımcılık” yaşatmadılar. Onları saygıyla anıyorum.

Ancak gerek bürokratik gerekse politik düzeyde yukarılara doğru çıkan yolda “Türk kalmak” bir tür “gizli dışlamaya da maruz kalmak” oldu.

“Türkiye benim vatanım değil. Almanya vatanım ve sadece Almanya’ya loyalim” diyenler elbette bunu demeyen bizlere göre avantajlı konumda oldular. Oysa onlar da yaşadıkları olaylarda “milyonlarca kez Almanya benim vatanım da” deseler son tahlilde hep “Türk” muamelesi gördüler. Özellikle en “ünlülerimiz” yaşadıkları tüm skandallar esnasında “Alman” oldukları tamamen göz ardı edildi ve “skandala neden olan Türk kökenli politikacı” diye bahsedildi kendilerinden.

Yeşiller Partisi’nden ayrılmamın ana nedenlerinden biri de bu oldu. Orada “formata uygun Türk” olmadım hiç bir zaman. Hatta Avrupa Parlamentosu’nda Avusturyalı “Türkiye Düşmanı” bir yeşil milletvekili tarafından bu nedenle “İngiliz” diye tanımlandım arkamdan konuştuklarında.

Yaşamımda hiç bir zaman bir istihbarat servisi ile ilişkim olmamasına rağmen AP’de belli çevreler beni “Türk ajanı” diye tanımlamaya özen gösterdiler. Üstelik o tarihlerde yani “eski Türkiye döneminde” bunu düşünmek bile imkansızdı.

Joschka Fischer’ler, Daniel Cohn-Bendit’ler hiç değilse açıkca yüzüme söylemekteydiler, “sen bizim istediğimiz tarzda bir Türk değilsin” diye ve bunun benim için “bir onur olduğunu” fark edememekteydiler.

SPD içinde bu sorunu bu şekilde yaşamadığımı özellikle belirtmek isterim. Gerhard Schröder ve Franz Müntefering döneminden beri birlikte bir çok alanda koşturduğum arkadaşlarım için hatta “Türk olmam” ve bu sayede “bir köprü rolü” oynamam bir kazanım olarak görüldü.

Ancak elbette SPD içinde de çifte vatandaş olsa da “Almanya ya da Türkiye arasında tercihim her zaman Türkiye’dir” diyenleri “dışlamak” isteyenler olmadığını söylemem. Bu konuda detaya girmeyeceğim.

Yalnız sorgulamak isteyenler için bir örnek verebilirim. Friedrich Ebert Vakfı’nın Yunanistan ya da Kıbrıs’ta sorumlu yöneticisinin bir Yunanlı ya da Rum olması hiç sorun olmamıştır. Yalnız bugüne kadar İstanbul’daki Türkiye temsilciliğine bir “Türk” ismin atanması da “düşünülebilecek” bir durum olmamıştır. Bilmem anlatabildim mi?

Genel olarak Almanya’da yaşamakta olan Türkler olarak “Almanya’da bir Türk olmanın her babayiğidin harcı olmadığını” iyi bilmekteyiz.

Örneğin son dinleme skandalı gündeme geldiğinde aramızdan sıyrılmış ve daha yukarılara çıkma rüyası gören birinin “Türkiye'nin BND tarafından izlenmesi, Irak ve Suriye sınırındaki durum ışığında, çok şaşırtıcı değil. Bunun tam aksi sorumsuzluk olurdu” demesi bizi çok üzse de onun ve de onun gibilerin bu davranışlarına hiç şaşırmamaktayız. Bu tarz örnekler maalesef çok sık yaşanmakta.

Bizzat ben çevremde insanların yanıma gelip “Anayasayı Koruma Teşkilatı bana çalışma önerdi ve ayda 4 bin DM (o zamanın parasıyla) verecekler” demesine şahit oldum. Yine aynı şekilde günümüzde Türkiye’de ünlü bir ozan olan birinin PKK’li kardeşine yaşadığı eyaletin İçişleri Bakanlığı’ndan gelen iki memurun “Sana para verelim sen bize bilgi ver, aldığın paradan da örgütüne bağış yaparsın” dediklerini bizzat kendisi bana anlattı.

Almanya’da STK’lar içinde aramızda “bizdenmiş gibi görünerek” muhbirlik yapan sayısız Türk ve Kürt olduğunu tahmin etmek hiç zor değil. “Eski Türkiye’de” aynısı yapmaktaydı.

Hakkımda “paralel çete tarafından” çıkarılan tüm dedikodulara ve bir parti vakfının sayfasında sunduğu metnin bizzat kendilerince “manipüle edildiği” kabul edilmiş olmasından dolayı artık sunulmamasına rağmen “itibar zedeleme operasyonlarına” karşın bugüne kadar hiç bir Alman kurumu ya da yetkilisi bana “çirkin” bir işbirliği önerisinde bulunmadı ve bulunamadı.

Gururla belirtmeliyim ki “benim tarafım en kötü günlerde bile belliydi”. “Eski Türkiye yöneticileri” ile sorunluyken de ülkem “Türkiye’ye sevgim” her zaman tüm yaşamım için her alanda belirleyici oldu ve bu hiç değişmedi.

Ne mutlu bize ki Almanya’da yaşamakta olan üç buçuk milyondan fazla Türkiye kökenli insanımızın büyük bir çoğunluğu da “Türkiye sevgisi” ile yanıp, tutuşmakta.

Elbette “eski Türkiye’nin” işşiz ve aç bıraktığı insanlarımız Almanya’da “alın terleri ile sağladıkları” yaşam koşulları nedeniyle Almanya’ya karşı “nankör” olmadılar hiç bir zaman.

“12 Eylül Faşizmi” nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılan bizler de hangi nedenle olursa olsun “cuntacı generallere” karşı bize “yaşam olanağı” sunan bu ülkeye “nankör” olmadık.

Ülkemiz Türkiye’nin ardından gönüllü olarak “ikinci vatan” olarak benimsedik.

Ama “ikinci vatan” hiç bir zaman bizleri “Türk kaldığımız sürece” benimsemek istemedi.

Onlarca yıl Almanya’nın kalkınması için çaba veren ve alın teri döken bizler vergilerimizle “vefa borcumuzu” defalarca ödedik.

Buna karşın her yıl “dünyanın vergisini” ödediğimiz ülke ise bizi “aşırı sağ ve neo nazilere” karşı layıkıyla korumayı beceremedi. Möln’de, Solingen’de ve daha başka yerlerde bir çok insanımızı yitirdiğimiz acı olayları yaşamak zorunda kaldık. Hala tam olarak aydınlatılması engellenen “NSU cinayetleri” bizler için büyük bir acı kaynağı.

Onlarca yıl yaşayıp ikinci vatan olarak benimsediğimiz ülke bize “yerel seçim hakkını”, “Çifte vatandaşlığı” ve daha bir çok yaşamımızı kolaylaştırıcı “uygulamayı” çok gördü.

Tüm bunlara rağmen “nankörlük” etmedik.

İyi “iş arkadaşı”, “iyi komşu”, gün geldi “iyi akraba” olmaya hep özen gösterdik.

Çocuklarımız yaşamın her alanında “Almanya için ter döker” hale geldiler. Futbol, sanat, politika ve daha nice alanda “Almanya’yı daha ilerilere” taşımaktalar.

Ama bunları yaparken dinimizi, kültürümüzü, dilimizi, örf ve adetlerimizi sahiplenmemiz, korumamız ve çocuklarımıza aktarmak istememizi çok gördüler.

“Türkiye sevgimiz” hep rahatsız etti.

“Demokratikleşen, sosyal devletleşen, modernleşen ve güçlenen Türkiye” ile duyduğumuz gurur onların “derdi” oldu!

“Eski Türkiye’nin tarihin çöplüğüne atlmasının” yasını tutar oldular.

“Yeni Türkiye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan” onlar için büyük sorun oldu!

Milyonlarca Türkün Almanya’da yaşıyor olması ve Recep Tayyip Erdoğan geldiğinde onbinlercesinin çoşması bazılarını çok rahatsız etti Almanya’da!

Farkındayız!

Gene de “vefalıyız”. “Nankörlük” etmiyoruz.

Ancak “vergilerimizin” kullanılarak anavatanımız Türkiye’nin “ikinci vatan” olarak benimsediğimiz Almanya tarafından “düşman ülkeymişcesine” dinleniyor olmasını da kesinlikle affetmiyoruz!

Elbette bundan sonra da her sorumlu insan gibi yaşadığımız topraklarda ödememiz gereken “vergilerimizi” ödeyeceğiz ancak bundan sonra nasıl harcandıkları bizi daha çok ilgilendirecek.

Almanya bu konuda “güvenimizi” kaybetti.

Bir yandan “ABD Şansölyemizi nasıl” dinler diyenlerin yüzleri kızarmadan yaptıkları “Türkiye’yi dinlemek zorundayız” açıklamalarını nefretle izliyor ve “aslında sadece Türkiye’nin değil vatandaşı bile olsak biz Türklerin de Almanya’da” ne derece “buralı ve dost” sayıldıklarını artık daha fazla şüpheyle sorguluyoruz. 

21/08/2014 15:05
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ozan ceyhun
MANŞETLER

HK Ozan Ceyhun

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.