Bağımsız Kürdistan ve Filistin

ads ads ads ads
27/09/2017

ads

Başaran Düzgün Başaran Düzgün


Tanınmamışlıktan değil, her daim Ankara’nın güdümünde olmamızdan dolayı Kıbrıs Türkünün münferit bir dış politikası olmadı hiçbir zaman.

Konunun, KKTC’nin uluslar arası hukuktan dışlanmasıyla da alakası yoktur.

Kıbrıs Türkü, 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla “kurucu ortak olarak” uluslar arası hukuka ve dolayısı ile uluslar arası kuruluşlara dahil oldu.

Bu nokta “kimliği ile var olmanın” en yüksek aşamasıydı.

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran yasaları beğenmeyebilirsiniz, işleyiş şekline çeşitli eleştiriler yöneltebilirsiniz ve hatta bazı yasa maddelerinden dolayı ırkçı da sayabilirsiniz fakat bu gerçek değişmezdir.

Kıbrıslı Türklerin 1963 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanmaları bile bu gerçeği değiştirmez.

Veya, Ankara’daki derin devletin “geri alma” projeleri bile.

Kıbrıs Türkü, uluslar arası hukuka dahil olduğu zamanlarda da Ankara’dan ayrı bir dış politika izlemesine izin verilmedi.

Hatta sıfır düzeyde olması ve Ankara’nın takip edilmesi şeklide bir yapı oluşturuldu.

Bu da haliyle politikasızlığı getirdi.

Rahmetli Özker Özgür, anılarında anlatır.

Muhalefetin yükseldiği ve hükümete gelme olasılığının arttığı günlerdi.

Dönemin TC Büyükelçisi “siz hem NATO’ya karşısınız hem de Kıbrıs’taki üslerin sökülmesini istiyorsunuz. İktidara gelmeyi daha çok beklersiniz…”

Değil hükümetin, muhalefetin bile farklı bir dış politika argümanı geliştirmesine tahammülleri yoktu.

Ankara, Sovyetlere karşı NATO’nun sınır bekçisiydi ve ABD’nin sadık bir müttefiki idi.

Bunun dışındakilerin de

yaşama hakkı yoktu.

***

Kıbrıs Türkünün Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan kendi kaderini belirleme ve kendi kendini yönetme hakkı varoluş kaynağıdır.

KKTC’nin tanınmaması veya uluslar arası toplumdan dışlanmış olması da bu gerçeği değiştirmez.

Üzerine titrediğimiz temel gerçekliğimiz budur.

Peki bu gerçeklik sadece bize mi özgüdür?

Dünyada pek çok halk bu temel ilke çerçevesinde kendi kaderini belirlemiştir.

Önemli bir kısmı da sanıldığı gibi tercihini ayrılmadan/ ayrılıkçılıktan yana değil, bütünden yana kullandı.

Son örnek İskoçya’dır.

Peki Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtlerin ve İspanya’nın Güneyi’ndeki Katalanların bağımsızlık referandumu yapmalarını nasıl yorumlamak gerekir.

Öncellikle belirtilmelidir ki Türkiye’deki Kürtler 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin asli üyesidirler.

Yani kurucusudurlar.

Şimdilerde yaşanan sorunlar / çatışmalar bu gerçeği değiştirmez.

Irak’taki Kürtler Irak Federasyonu’nun bir parçasıdırlar.

Irak’taki federal yapı hayati sorunlar yaşamaktadır.

Bağdat’taki merkezi yapı mezhepçi Şiilerin kontrolündedir ve  İran’ın uydusudur.

Irak’taki özerk yapı,  federal sistemin devam edemeyeceğini iddia etmekte ve kendi halkına nasıl devam edilmesi gerektiğini sormaktadır.

Yapılan referandumu bu şekilde yorumlamak gerekir.

Türkiye’nin ayrılıkçı / terör yöntemi kullanan Kürtlerle sorun yaşaması, İran’ın ve Suriye’nin benzer korkularının olması Irak’taki Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkının önünde engel olmaması gerekir.

Kaldı ki Irak’taki özerk Kürt yönetimi, geçen haftaya kadar Türkiye’nin en yakın müttefiki idi.

***

Ortadoğu’daki bataklığın kurutulması için 2 şey gerekir.

Birincisi,  Irak’ta kendi kendini yöneten ama Irak bütününden kopmayan bir Kürt Yönetimi oluşmalıdır.

İkincisi, bağımsız Filistin devleti mutlaka kurulmalıdır.

Gerisi sivrisineklerle uğraşmaktan ibarettir.

Şimdi yapıldığı gibi…

27/09/2017 14:03
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: başaran düzgün
MANŞETLER

HK Başaran Düzgün

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.