Bakalım ne olacak? (Kazanmak mı kaybetmek mi? İşte bütün mesele!)

ads ads ads ads
01/09/2015

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


 

Bugün, önümüzdeki günlerde “çözüm olacak mı olmayacak mı” sorusuna cevap verebileceğimiz çok özel bir müzakere süreci daha başlıyor. Bu olayın özelliği ile önemini anlatmadan önce bir başka “olayı” daha anlatalım.

Müzakerelerde aşılması en zor sorun olarak gösterilen “mülkiyet” Annan Planı’nda olduğu gibi bu kez de en sona bırakıldı. Öncesinde tartışılan konuların şunlar olması gerekirdi: “Devlet ve Yönetim...” “Vatandaşlık, ikamet hakkı ve siyasi haklar...” “Güvenlik...”


Fark etmişsinizdir: Bu başlıklar “siyasi eşitliğe dayalı iki Kurucu devletin oluşturduğu federasyonun işleyişiyle ilgilidir.” Fakat bu başlıkların tespiti “yönetim biçimi ile Kuzey Güney coğrafyalarının sınırları, yüzölçümleri, hangi yörelerin Rum’a iade edileceği” gibi belirgin bir tespitten sonra yapılmamıştır!

Mesela şimdilerde Rum tarafından işitilen sesler “Karpaz’ın da Rum’a iade edilmesini çağırmaktadır!” O zaman düşüncelere “kanton mu olacaktır, olacaksa iki bölgelilik esasına nasıl bir yönetim biçimi ile oturtulacaktır” sorularını takmaktadır… Dolayısıyla “Yönetim” konusunda uzlaşıya varılmış da olsa böyle bir toprak ve mülkiyet ayarlaması sonucunda tekrardan yeni bir “Yönetim şeklinin saptanması” kendini zorlamayacak mıdır?”

HER ELBİSE HER BEDENE OLMAZ Kİ: Söylemek istediğimiz şudur. “Beden dikilen elbiseye göre değil, elbise bedene göre dikilir.” “Arsası ölçülüp biçilmeden ev yapımına başlanmaz.”

Nedense sırf müzakerelerin sağlıklı sürdürülmesini sağlamak için sonunda asla uzlaşamayacakları mülkiyet ve toprak konularını geçmişte de bugün de hep gerilere ittiler!.. Şimdi gelelim müzakeresi yeni başlayacak olan “Toprak ve Mülkiyet” sorununa.


AZINLIK ÇOĞUNLUK MU? Geçtiğimiz hafta Türk halkı ile Rum halkının adadaki toprak varlıklarını köşeme dönüm hesabı ile aktardıydım. Eğer bu özel ve devlete ait mülkler hesapları “bire bir” gündeme gelirse ve ısrarla Kuzey’den Rum’a iadeler konusunda dayatmalar olursa biline ki tüm adadaki 5 milyon dönümlük tapulu Türk ve Rum mülklerinin Kuzey’de Türklere düşen payı 450 bin Güney’de ise 400 bin dönümdür! Rumların özel mülkü ise 4 milyon dönümün üzerindedir!

NÜFUS VE MÜLK SORUNU: Her ikisi de İngiliz sömürgesinden kalma anomalileri ve Evkaf arazileri gaspını içermektedir. Yoksa 1571 Osmanlı fethinden sonra tüm ada “Memaliki Metruke’nindi!” (Padişahın.) Tapu falan da yoktu. İngiliz adaya geldiğinde öncelikle tapu dağıtmakla işe başladı ve ne olduysa o tapularla büyük oranda toprak kaybına uğrayan Türk halkına oldu! Ama bunun hesabı ne soruldu ne arandı! Çünkü Rum ve AB ile BM’ler için Kıbrıs sorunu 1974’te başlar! Ondan önce Kıbrıs kayıp adadır! Ve müzakereler de öteden beridir hep 1974’ü gözeterek kurgulanır! Diyelim ve ekleyelim. İnşallah sonumuz hayırlı olur!

**********

Canlara tak edince: (Akla özelleştirmeler geldi!)

Uzun yıllardır toplum katlarında emir kipinden “özelleştirilsin” sözü hele örgütlü “birlikler” tarafından telaffuz edilmediydi. Çünkü bizde bu tip öneriler “işçinin ve çalışanın ekmeği ile oynamak” anlamına geliyor kimseler de böyle “dinsizlikle imansızlığa” düşmemek için çoktan “insafsız mütegallibe” olan “Kurumlara” ellemek istemiyor! Ellese zaten kıyametler kopar!

Nitekim bu nedenle olmalı yıllardır devletin sırtında kambur haline gelmesine karşın “Kurumlar” hem kendilerini yenileyemeden hem de zararlar hanesine kazınan bozuk yapısallıklarına karşın bugünlere kadar geldiler! Üstelik tüm zarar ve demode olmuş teknolojilerinin faturalarını halka ödete ödete!

Oysa bu toplumda “serbest piyasa ekonomisinden liberal ekonomilere” kadar akla ne kadar model geldiyse hepsi de tartışıldıydı! Buna karşın KTHY’nin batıp gitmesi bile ne eldeki devlet sektörlerinin özelleştirilmesine yol açtıydı ne de alternatif model olan kooperatifçiliği gündeme getirdiydi!

Sağolsun Kıb-Tek bu dokunulmazlık tabusunu “inadına tutumu ve halkla kavga ederek” kırdı! Nitekim artık bıktırıp usandırıp toplum katlarında kıyasıya eleştiriye uğrarken geçtiğimiz gün “Kıbrıs Türk Sanayi Odası’ndan genç iş adamlarına, Müteahhitler ve İnşaatçılara kadar” önde gelen 8 mesleki örgüt, “Kıb-Tek artık topluma zarar veriyor” diyerek “özelleştirilmesini” istediler!


BİR İLK OLMALI: Olayın artık çok geç de olsa sorgulanması gereken yanı şudur: 1974’ten sonra Kuzey’in patronu olduk ama “devleti” olamadık! Becerimiz yoktu! Buna karşılık 2 binli yıllara kadar çok iyi yönetim kadrolarına” sahip olduk! O kadroların oluşturduğu sistemlerle geldik bugünlere. Nitekim mevcut Kurumlar da o yıllardan kalmıştır. Fakat sonrası iktidar kadrolarının gitgide “basiretleri” tutulduğundan bu “kurumları” rasyonel şekilde çalıştıracak ne çapları kaldıydı ne inançları! Zaten tümünü de “popülizm kazanının” içine atarak beterince harcadılardı.

KISACA: Dünya değişti, İşit gibi terör örgütleri bölgemizi kan deryasına çevirdi ama bizim “statükocu tutkunu yönetimlerimiz” hiç değişmedi! Üstelik olanı da berhava etmek görevinde!

Ha Kıb-Tek’in özelleştirilmesi mi? Biraz daha. Hele şu “çözüm” olayı netleşsin. Zaten eskisinin yıkılıp yeni bir devletin kurulması vacip olacaktır!

**********

Kısaca takıldığım

Toplumda sesler daha yüksek çıkmaya başladı dedimdi! Ve hatırama geldi: Annan planı arifesinde de benzer “şikâyetler” vardı. 11 Şubat müzakereleri başladıktan sonra da ayni benzerlikte şikâyetler, yanına Türk Rum etkinliklerini de koyarak devam etti… Genelde bu tip “olaylar” provakasyona açıktırlar. İnsanları “çözüm olsun da nasıl olursa olsun” çaresizliğine götürürler! Bu kez biz öyle değildir diyoruz!

Diyoruz da öte yandan ne provokasyona ne de uzun boylu tertiplere hiç gerek olmadan döviz vurgunu “istenilenden alasını” yapıyor! İnsanları Euro bölgesine girme hayallerine itecek tırmanışını sürdürüyor ve şöyle dedirtiyor: “Bir an önce çözüm olsun da şu Türk parasının ikide birde bizi sıkboğaz eden baskısından kurtulsak gayrı!”

01/09/2015 12:13
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.