Bir aşk hikayesinin hatırlattıkları

ads ads ads ads
28/08/2016

ads

Ahmet Okan Ahmet Okan


O yıllarda aşk yaşamak savaş yapmak kadar zordu.

Henüz mektuplaşma dönemiydi.

Birbirini sevenler bir mahalleden diğer mahalleye,

Bir sokaktan diğer sokağa mektup yazar haldeydiler.

Sokak aralarında çekilen hasret denizaşırı hasretlerden beterdi.

Mevsim kıştı,

Kışlık sinemalarda iki film birden oynatılırdı.

Ve bir film düşmüştü şehere.

1970 yapımı filmin adı: Love Stroy.

Yanılmıyorsam beyaz perdeye 1971’de yansımıştı.

Romantik- dramatik bir filmdi.

Zengin oğlanla fakir kızın bir aşk hikayesiydi bu.

Oğlan burjuva, kız işçi sınıfına mensup bir ailedendi.

Filmi görmek için biletler çok önceden tükenirdi,

Kaç hafta üst üste oynandı hatırlamıyorum,

Ama genç kızların mendillerinin ıpıslak olduğu aklımdadır.

O sırada Kıbrıs’ta ikili görüşmeler sürmekteydi.

Günümüzdeki gibi sonuç alınacağına dair umutlar vardı.

Kapılar açıktı ve gençler “o tarafta” harçlık için çalışmaktaydılar,

Kızlar mini etek giymekte,

Oğlanlar uzun saç bırakmaktaydılar.

Kolejli kızlar çarşı pazarda aralarında İngilizce konuşurlar,

Fakat o yıllarda moda olan takma kirpikleri takmaktan utanırlar,

Dibelik Fliz Akın, Türkan Şoray gibi olmaktan çekinirlerdi,

Ama onlara özenirlerdi; içleri kıpır kıpır, en azından saçlarını, makyajlarını aynı model yaparlar, kimi zaman kumral kumral bakarlardı.

Böyle olunca mevsim sonbahara dönerdi.

Bisikletliler arabalılardan çoktu,

Liselerin erkek öğrencileri hem Mücahit hem öğrenciydiler.

Bugünkü gibi dairedeki memurlar öğle yemeklerini dışarıda yemezler,

Öğle paydosunda evlerine gider tekrardan dairelerine dönerlerdi.

Lokantalarda henüz Meksika, İspanya, Fransa yemekleri yoktu.

Zaten dışarıya servis yapan restoranlar da yoktu,

Trafiği karıştıran motorlu servis araçlarının gürültüsü de yoktu,

Etraf sessiz ve sakindi ve,

Henüz dizlik giyen insanlar ortalıktan kaybolmamışlardı,

Çarşafı kendine özgü kadınlar da,

Mahallebici Mehmet Ali dayı Sarayönü’ndeki yerindeydi,

Boyacı Rauf Dayı da öyle,

Bayram yerleri Çağlayan’da kurulur,

Cuma günleri Bandabuliya dolar taşar,

Arasta şenlenir,

Deveciler Hanı ile Lefke Hanına köylerden kasabalardan gelen yolcu otobüsleri konaklardı.

Ve her hafta Girne Kapısında düzenlenen Bayrak törenleri festival şeklinde geçerdi.

Evlerde tel dolapları atılmadıydı,

Avlularda toprak su küpleri,

Fesleğen, sardunya ve gül damlasından ibaret teneke saksılar,

Bir köşede el değirmeni,

Her evde bir dikiş makinesi,

Oturma odasında ahşap radyolarla siyah beyaz televizyonlar,

Orta masalarda el işlemesi örtüler,

Duvarlarda duvar halıları ve altın yaldız çerçeveli siyah beyaz düğün fotoğrafları durmaktaydı.

Ve kadınlar gümüş rengi yüksüklerini henüz kullanmaktaydı…

Çoronik, Osman Gezer, Karanfilli Cemal, Ermeni Ahmet ve Mehmetaliler ile Becerikli hayattaydı.

Becerikli düğünlere gitmeye devam ederdi,

Ara sıra Kuğulu Park’ta da sahne alırdı.

Mücahitler Parkında Küçük Aysel çıkardı zaman zaman..

Sünnet çocukları Girne Caddesi ile ara sokaklarda atlarla dolaştırılırdı ve her birinin birer sağdıç’ı vardı.

Bu düğünler üç dört gün kadar sürerdi.

Gelinonarıcılar da mesleklerini bırakmamış,

Terziler dükkanlarına kilit vurmamışlardı.

Girne Kapısında Efenin kahvesi hasır sandalyelerini meydanın ortasındaki plakaya çıkarır,

Çocuklar, gençler hisar üstüne çıkar, oturur, gelen geçeni seyreder,

Enver’in kahvesi ise sandalyeleri Anibal’a doğru uzanan kaldırımlara sıralardı.

Yaz mevsimlerinde her akşam ayakları özürlü olan Hasan o kaldırımlarda yatar uzanırdı,

Aynı mevsimlerde açık hava sinemaları tıklım tıklım dolar taşardı,

Tavus kuşunun arada bir attığı çığlıklar, açık hava sinemalarından yükselen seslere karışırdı…

Mevsim kıştı,

Sinemalara acı bir aşk hikayesi düşmüştü.

Yıl 1971 ve Beatles grubu dağılalı bir yıl olmuş, en son Let It Be albümü yayınlanmıştı.

Bakalım John Lennon bundan sonra neler yapacaktı.

Yanılmıyorsam “Imagine”ı yapmıştı.

Dünya da kaynıyordu doğrusu.

Amerika elini arı kovanına sokmuş,

Vietnam’ın çekik gözlü yoksul insanlarına bomba yağdırıyor,

Ama bu gerçek filmin sonunda hüsrana uğrayacağını hesap edemiyordu.

Ankara’da bir bahar sabahı, henüz şafak sökmeden ince uzun boyunlarını yağlı urgana uzatıp sonsuzluğa giden Denizler ailelerine son mektuplarını yazmaktaydı…

Deniz babasına şöyle sesleniyordu:

“…Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.

Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.

Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…”

O yıllarda aşk yaşamak savaş yapmak kadar zordu.

Henüz mektuplaşma dönemiydi.

Birbirini sevenler bir mahalleden diğer mahalleye,

Bir sokaktan diğer sokağa mektup yazar haldeydiler.

Sokak aralarında çekilen hasret denizaşırı hasretlerden beterdi.

Ama kaçamaklar da olmaz değildi.

Gençler kimi kulüplerde yaş günü partileri düzenler, bu bahaneyle bir araya gelebilirlerdi.

Her şeye rağmen hayat capcanlıydı,

Lakin zordu.

Birçok zengin oğlan, birçok da fakir kız vardı.

Bunun tersi de vardı kuşkusuz,

Kız zengin, oğlan fakir.

Ama hangisi olursa olsun, filmi seyredenler sanki kendi aşk hikayelerini görür gibiydiler; uyarsa da uymazsa da, zihinlerde hep o şarkı vardı.

Film izlenirken gözyaşları sel olur,

Sanki bütün kızlar Jennifer (Ali MacGraw),

Bütün oğlanlar Oliver Barrett (Ryan O’Neal ) olurdu…

Sonunda kız hastalanarak ölecekti,

Tıpkı “Hıçkırık” filminde olduğu gibi.

Sınıf farkından doğan sıkıntılar bir yana,

Hastalık kızın yakasına yapışacak,

Ve bu aşk böylece acı sonla noktalanacaktı.

Filmden geriye kalan filmin aynı adlı müziğiydi.

O müzik her duyulduğunda hicranla nihayet bulan aşk hikayelerini anlatır o gün bugündür…

Bir de yok olan o sokakları… 

28/08/2016 15:11
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ahmet okan
MANŞETLER

HK Ahmet Okan

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.