Dr. Bekiroğlu tarihe ışık tutuyor

Kaya Bekiroğlu, 1960’a kadar geçen dönemde Türkiye’de Kıbrıs’la ilgili yaşananları anlattı

ads ads ads ads
16/04/2012

ads
Dr. Bekiroğlu tarihe ışık tutuyor

Dr. Kaya Bekiroğlu: ‘“Bizim Kıbrıs davamız yok’ diyen Fuat Köprülü’yü protesto ettim”

“TÜRKİYE’DE OKUMAYA GİDEBİLMEK İÇİN VAKIFLAR MÜDÜRÜ İLE TÜRKİYE’NİN BAŞKONSOLUSU’NU BULUŞTURDUK”…
“Mezun olduktan sonra ne yapacağıma ilişkin bir arayış içerisine girmiştim. Burs için müracaat ettim. Bu arada Evkaf Müdürü Münir Bey ile Tahsin Bey’in konuşmadıklarını, bir araya gelmediklerini işitiyoruz. Ben o zaman 17 yaşındayım ve bunları buluşturmaya karar verdim. Önce Münir Bey’e gittim. Odasına girdim. ‘Biz bu yıl mezun olduk. Okumaya gitmek istiyoruz. Orhan Tahsin Bey de, konsolos, bizimle ilgilenmektedir. Bize burs vermeye uğraşıyor. Sizleri bir araya getirelim de bize yardımcı olun’ dedim. ‘Peki, yardımcı olayım, ne yapayım’ diye sordu. Biz bir salon bulup, çay partisi yapmayı düşündüğümüzü söyledik”

“TÜRKİYE’YE OKUMAK İÇİN GİTTİĞİMİZDE HİÇBİR ŞEY BİLMİYORDUK”… “Ben, Osman Örek ve Arif Hocacık vapura bindik. İskenderun’a çıktık. Biz tabi ki çok heyecanlıydık. Yol sokak da bilmiyorduk. Türkiye nedir bilmiyoruz. Heyecan mı korku mu tam olarak ifade edemeyeceğimiz duygular bizi sardı. Bugünkü gençler o duyguları anlayamazlar. Biz 18 yaşında okumaya gidiyoruz, güya burs aldık ama hiçbir şey bilmiyoruz. Ne bir tanıdığımız var ne de başka bir şey…”

‘“BİZİM KIBRIS DAVAMIZ YOK’ DİYEN FUAT KÖPRÜLÜ’YÜ PROTESTO ETTİM”… “Fuat Köprülü Atina’ya gitmişti. Rumlar da ona Ege kara sularına Rum balıkçıların da balık avlamasını teklif etmişti. Buna müsaade etti. Biz Sedat Simavi’nin Hürriyet Gazetesi'nde kendisini protesto etmiştik. O dönemde Başbakan Adnan Menderes idi. Ben de Fuat Köprülü’ye bir telgraf çekmiştim. O zaman bu olaylar sonrasında Köprülü, ‘Bizim Kıbrıs diye bir davamız yok’ diye beyanat vermişti”…



Dr. Kaya Bekiroğlu 1927 yılında doğdu. 1955 yılında 6-7 Eylül olayları yaşanırken İstanbul’daydı. Bu olaylarla ilgili sorgulandı ama gözaltına alınmadı. Kıbrıslı Türk öğrencilerin Türkiye’de ihtisas yapabilmeleri için büyük bir mücadele veren Kaya Bekiroğlu, Cerrahpaşa’dan mezun olup adaya gelince o dönemin İngiliz yönetimi diplomasını kabul etmedi. Kendisine pratisyen hekim olarak görev yapması önerildi. Kaya Bey de pratisyen hekimlik yapmak yerine İngiltere’ye gitti ve orada cerrah olarak çalışmaya başladı. “Adem Yavuz’u ameliyat etmeme izin verselerdi Yavuz kurtulacaktı” diyen Kaya Bekiroğlu, 1974 yılında hastanede ameliyatını yaptığı ve hayatını kurtardığı Rum Andreas ile yıllar sonra karşılaşmalarını sohbetimiz sırasında anlattı.
Kaya Bekiroğlu Kurucu Meclis dönemlerinde iki kez milletvekilliği de yaptı. Kaya Bey ile yaptığımız söyleşiyi size üç bölüm halinde aktaracağız. Bekiroğlu’nun Kıbrıs’ta bir cerrah olarak yaptığı birçok ilk var. Bu arada siyasetin de içinde olan Kaya Bekiroğlu, 1960’a kadar geçen dönemde Türkiye’de Kıbrıs’la ilgili yaşananları da bize anlattı. “Bizim Kıbrıs diye bir davamız yoktur” diyen Fuat Köprülü’ye telgraf çeken Kaya Bekiroğlu, Türkiye’de Kıbrıslı Türklerin nasıl örgütlendiklerini de bizimle paylaştı. Dr. Kaya Bekiroğlu’yla Dr. Turan Korun’la birlikte konuştuk.
Röportajın ilk bölümünde Kaya Bey’in çocukluk ve lise yıllarını okuyacaksınız… İşte Kaya Bekiroğlu’na sorduklarımız ve onun verdiği yanıtlar:

Mete Tümerkan: Önce çocukluk günlerinizden başlayalım Kaya Bey. Bize o günleri anlatır mısınız?
Kaya Bekiroğlu: Ben Lefkoşa’da Abu Gavuk Mescit Sokağı’nda oturuyordum. Annemin annesi Nergisli’de, eski ismiyle Yennağra’da kalıyordu ve orada ebelik yapıyordu. Herkes doğum yapmak için Lefkoşa’ya gelirken annem beni doğurmak için köye gitmiş. Annesi benim doğumumda anneme ebe olarak yardım etmiş. Annemi, annesi doğurtmuş. Doğumdan sonra biz yeniden Lefkoşa’ya döndük. Ben Lefkoşa’daki o dar Akkavuk Sokağı’nı hatırlıyorum. Evin girişinde bir limon ağacı vardı. Ve avlumuz vardı. O evi dün gibi hatırlıyorum. Peder de Haydarpaşa’da ilkokul hocasıydı. O zaman öğretmenler köy köy dolaşıyor. Pederi Çatoz’a tayin ediyorlar. Yıl 1930. Ben üç yaşımı bitirdiğimde peder Çatoz’a gidiyor ve 1931 Rum isyanında peder eve geliyor Lefkoşa’dan ve bize Rumların isyan ettiğini söylüyor. Çocukken ilk hatırladığım Rumların 1931 yılındaki isyanı. Ben 1927 yılı doğumluyum. Çatoz’da kaldık, ben ilkokulu Çatoz’da okudum. Sonra peder başka bir köye tayin olacak, annem Lefkoşa’ya alıştığı için “Ben gitmem” diyor. Ve biz tekrar aynı mahalleye gelip ev kiralıyoruz. İlkokulda o zaman okullar ayrıydı. Kızlar ayrı, erkekler ayrı okurdu. Ben erkeklerin gittiği idadi dedikleri okulda okudum. Haydarpaşa Cami’nin orada… Şimdi orası sanat galerisi oldu.

Meter Tümerkan: O dönemde sizinle okuyan başka kimler vardı?
Kaya Bekiroğlu: Denktaş da o ilkokulda ve bizden iki sınıf öndeydi. Ben de köyden yeni gelmiştim. Çatoz’da beş yıl kalmıştık. Lefkoşa’ya intibak etmeye çalışıyordum. Yalnız Allah’tan Turan Korun’un amcası Babacan’la biz komşuyduk ve bize çok iyi baktılar. Lefkoşa’ya çabuk adapte olmamızda bize yardımcı oldular. Kısa sürede adapte olduk. İlkokulu bitirdikten sonra lise tek o zaman. Kıbrıs İslam Lisesi ve giriş imtihanları ile öğrenci alıyor.
Oraya sınava girdim ve geçtim. Orta-lise beraberdi. Böylece İslam Lisesi’nin orta bölümünde okumaya başladım. Mezuniyet günü gelip çattığında seremoni düzenlediler ve bize karnelerimizi verecekler. Benim okul numaram 52 idi ve beni karnemi almak üzere çağırdılar. Gittim, aldım. Bana bir zarf vermişlerdi. Açtım, baktım üzerinde 10 yazardı.
Ben onuncu geldiğimi düşündüm. Ama bir süre sonra birinci geldiğimi öğrendim. Çünkü herkes gelip beni tebrik etmeye başlamıştı. Benim 10 olarak gördüğüm ise 10 şilinmiş meğer. Birinci geldiğim için mükafat olarak bana 10 şilin vermişlerdi.

Mete TÜMERKAN: Kıbrıslı Türk hocalarınız var mıydı?
Kaya Bekiroğlu: Reşat Süleyman Ebeoğlu, Halil Fikret, Gonedralı bir matematikçimiz vardı. En mühimi Remzi Bey vardı kimyacı... Salih Mecit vardı. Bu arada harp başladı. Harp başlayınca 1939 yılında İngilizler bizim okulu daha güvenli olsun diye Lapta'’ya taşıdı. İngiliz okulu da Girne’ye gitti. İngiliz okulu Dome Otel’e yerleşti, bizi de Lapta’nın okullarına ve Rumların büyük evleri vardı onlara dağıttılar. İki sene orada okuduk. Çok zor bir dönemdi, felaketti o günler...
Perişan olduk. Bu arada Dr. Küçük gelmiş ve gazete çıkarmaya başlamıştı. O da bu durumu gazetesinde yazamaya ve niçin çocukların köye götürdüklerini sorgulamaya başlamıştı.

Mete Tümerkan: Dr. Fazıl Küçük bu iş karşısında mücadele etmiş miydi?
Kaya Bekiroğlu: Dr. Küçük İngiliz okulunu Girne’ye ama İslam Lisesi’ni köye götürdüklerini eleştiren birçok yazı yazdı. Ama o zaman da Almanlar birkaç bomba attıydı Lefkoşa’ya... Harp bitince biz Lefkoşa’ya döndük ve lise son sınıfını Lefkoşa’da okudum. Bu arada harp devam ediyor ve biz yurt dışına okumaya gidemiyoruz. Bu arada harbin bitmek üzere olduğu günlerde İngiltere Dışişleri Bakanı Hidden ziyaret etmişti Sir Anton’u... Saraçoğlu da gelmişti. Burada Lokmacı barikatından bizi İş Bankası’nın önüne kadar bizi sıralamışlardı boydan boya. Ellerimizde Türk ve İngiliz bayrakları vardı. Ve ikisi üstü açık bir otomobilin içinde yanımızdan geçmiş gitmişlerdi. Bu olayı da hiç unutmam. Neyse biz kendi hikayemize dönecek olursak, düşünün siz 1945 yılında ablam Söğüde ile Denktaş burs aldılar. Bu İngilizlerin Türklere verdiği ilk burslardan biriydi ve Mısır yoluyla İngiltere’ye gittiler.

“Nalbantoğlu önce öğretmendi, sonra tıbbiyeye gitti”
Mete Tümerkan: Siz bu sürede ne yaptınız?
Kaya Bekiroğlu: Bir sene boşta kaldım. Öğretmen oldum. O zaman öğretmen olmak için bir yıllık bir deneme süresi vardı. Ben bir yıl Haydarpaşa’da öğretmenlik yaptım. Bu deneme süresinden sonra Öğretmen Koleji’ne girebilirdiniz.
Bizim Burhan Nalbantoğlu önce Öğretmen Koleji’nde okudu, bitirdi ve sonradan tıbbiyeye geldi. O bizden iki sınıf öndeydi bizden lisedeyken ama öğretmen oldu ve iki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra tıp fakültesine bizden sonra geldi. O zaman Orhan Tahsin diye Türkiye’nin Lefkoşa’da bir konsolosu vardı. Kadıköylü biri idi, bekardı, çok şık giyinirdi.
Görenler kendisinin doğuştan diplomat biri olduğunu söylerlerdi. Daima gelir Kemal Rüstem’in kitapevinde otururdu. Ben kendisi ile tanışırdım. Mezun olduktan sonra ne yapacağıma ilişkin bir arayış içerisine girmiştim.

Mete Tümerkan: Bu sürede birilerinden yardım istediniz mi?
Kaya Bekiroğlu: Burs için müracaat ettim. Bu arada Evkaf Müdürü Münir Bey ile Tahsin Bey’in konuşmadıklarını, bir araya gelmediklerini işitiyoruz. Ben o zaman 17 yaşındayım ve bunları buluşturmaya karar verdim. Önce Münir Bey’e gittim. Odasına girdim. “Biz bu yıl mezun olduk. Okumaya gitmek istiyoruz.
Orhan Tahsin Bey de, konsolos, bizimle ilgilenmektedir. Bize burs vermeye uğraşıyor. Sizleri bir araya getirelim de bize yardımcı olun” dedim. “Peki, yardımcı olayım, ne yapayım” diye sordu. Biz bir salon bulup çay partisi yapmayı düşündüğümüzü söyledik. Salon düşünüyoruz, o günlerde uygun hiçbir salon yok bizim Türk tarafında... Uzun yolda en uçta sağa dönerken beyaz bir otel vardı köşede... Kendi aramızda para topladık ve o otelin salonunu kiraladık. Platforma onların ikisinin oturacağı şekilde bir düzenek kurduk. Biz de karşılarına oturduk. Davetiye de yazıyorum ben, kimin nerede oturacağını da...

“Münür mü, Münir mi?”
Ben Sir Münür diye yazıyorum. Bizim peder de öğretmen “hayır, Münür değil, Münir” diye beni uyarıyordu. O şekilde bir toplantı yaptık. Ve bana nasip oldu Münir Bey ile konsolosu bir araya getirmek. İyi bir toplantı oldu. Sonra bizi konsolos çağırdı. Orada bize çay ikram etti, hangi branşları istediğimizi sordu. Bize güya burs verdi. Bu konsolos Kıbrıs’a gelmeden önce İran’da da görev yapmış. Orada da Azeri Türklerine burs temin etmiş.


Mete Tümerkan: Tahsil yolculuğunuz nasıl başladı
Kaya Bekiroğlu: Biz sonradan tahsil için gittiğimizde bu adamları orada yurtlarda bulduk. Neyse o günlerde “Aksu-Güneysu” vapuru Mağusa Limanı’na gelmeye başlamıştı. Ben, Osman Örek ve Arif Hocacık vapura bindik. İskenderun’a çıktık. Biz tabi ki çok heyecanlıydık. Yol sokak da bilmiyorduk. Türkiye nedir bilmiyoruz. Heyecan mı korku mu tam olarak ifade edemeyeceğimiz duygular bizi sardı. Bugünkü gençler o duyguları anlayamazlar. Biz 18 yaşında okumaya gidiyoruz güya burs aldık ama hiç bir şey bilmiyoruz.
Ne bir tanıdığımız var ne de başka bir şey. Trene bindik. Trende de bir genç askere gidiyor elinde saz onu çalar. “İlimon ektim taşa” diye de sözler var söyler... Benim köyde yaşayan babamın babası, bize misafirliğe geldiğinde yemek yerken iloman isterdi. Biz Lefkoşalı olarak ona gülerdik. Baktım trendeki genç de tıpkı dedem gibi konuşur. Bize bu çok ilginç geldi. Neyse Ankara’ya indik. Ankara’da ne yol bilirdik ne de sokak. Allah’tan Osman Örek’in bir sınıf arkadaşı vardı Necat Konuk’un abisi. O Osman’la mektuplaşmış, bizi eve alacak. Nerede oturuyor? Keçiören’de...

“Osman Örek ile aynı yataktaydık”
Mete Tümerkan: Nasıldı o günlerde Keçiören, Ankara?
Kaya Bekiroğlu: Keçiören de cehennemin ucu, çok uzak... O zaman orası bir köy. Bir dere var, dereyi geçip yamacı tırmanıyorsun ve Mustafa bir gecekonduda oturuyor. Biz Ulus’tan Mustafa’nın evine 2 saatte yürüyerek gittik. Ve yatacak yer yok. Biz Osman’la ikimiz aynı yatakta yatıyoruz.
Mustafa’nın bize yaptığını ben hiç hayatta unutmam. Bir yatağı vardı biz Osman’la ayak başı yattık. Şimdi Ankara’ya gittik iyi güzel de okul işini nasıl halledeceğiz meselesi vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gittik. Meclis o zaman Ulus’ta.
Orada Atatürk’ün de tanıdığı hanımlar var. Bunlar talebe işlerine de bakıyorlar. Onlara durumumuzu anlatıyoruz. Olmuyor işlerimiz. Ne yapacağımızı sorduk, bize Maarif Nazırı’na gitmemizi tavsiye ettiler. Hasan Ali Yücel de Maarif Nazırı... Çıktık ona gittik. Hasan Ali Yücel Bey ile konuştuk. O da bizi Orta Tetrisat Umum Müdürlüğü’ne havale etti. Müdür de meşhur şair Necmettin Halil Onan. O da bizi dinliyor ve ilgileneceğini söylüyor. Kısacası biz bir ay oradan oraya gidip gidip geldik. Bu arada Nevzat Karagil'i buluyoruz.
O da Meram'da, Kızılay'da, o zaman öyle büyük binalar yok, Meram isminde bir çayhanede Nevzat garsonluk yapıyor. Bize gazoz ısmarladı. Tabi ki biz yatacak yer arıyoruz, Nevzat dedi ki, “Ben de işte Meram'ın çay bahçesindeki küçük bir depo var orada kalıyorum.” Neyse biz sağa sola başvurduktan sonra anladık ki bizi yerleştiremeyecekler. Bize “Sizi İstanbul'a yollayalım. Orada Kadırga Yurdu var. Orada kalırsınız. Size yardımcı olmaya çalışacağız” dediler.


Mete Tümerkan: Belli ki bayağı sıkıntı çektiniz ilk günlerde…
Kaya Bekiroğlu: İstanbul'da CHP'nin merkezi var ve bizimle görüşen hanım da eğitim işlerine bakıyor. Biz Kadırga Yurdu’na gittik, yerleştik. Yurdun müdürü de Fazıl Say isminde bir adam. Şimdiki Fazıl Say'ın dedesi. Meşhur bir eğitimci idi. O bize, “Ne geldiniz be çocuklar buraya, niye Londra'ya gitmediniz” diye sordu. “Biz Türk’üz onun için Türkiye’ye geldik. İngilizcemiz de yeterli değildi" dedik. Matematiğim iyi, gidip mühendis mektebine yazılmayı planlıyorum. Gümüşsuyu'na gidiyorum. Sekreter hanıma kendimizi tanıtıp durumu aktardık.
Sekreter hanım bana “Git bak listeler asıldı. İmtihanı geçtiysen gel yazayım seni” dedi. “Biz daha dün geldik Kıbrıs'tan nasıl” diyecek oldum. Gelecek yıl girersiniz o zaman deyip bizi gönderdi. Kadırga Yurdu’na geri döndük. Tesadüfen o yaz, Salim Başol, Tevfik Sağlam Paşa, Atatürk'ün paşalarından ve doktor, Kıbrıs'a gitmişler ve bir münasebetle Doktor Küçük'le de görüşmüşler. Doktor kendilerinden rica etmiş ve demiş ki “Ne olur bizim Kıbrıslı çocukları tıbbiyeye al”. Biz bunu hiç bilmeyiz. Mühendislik mektebinden biz refüze edilince bunu duyduk dedik ki “tamam tıbbiye de güzel”. Ben gittim tıbbiyeye yazıldım.


“Berberoğlu ve Örek hukuka yazıldı”
“Osman Örek de Ahmet Mithat Berberoğlu ile birlikte hukuka yazıldı. Arif Hocalar da Sultanahmet’teki Yüksek Ticaret Okulu’na yazıldı. Bize Kızılay kuponu verdiler. Kızılay aşçı hanesinden yemek yiyoruz.
Sonra bizden 60 Türk Lirası yurt parası istediler bizden. Para gelir on sterlin. Bozdurup yurda veririz, 5 Lira Gedikpaşa Hamamı sabun parası ve hiç paramız kalmaz. Bir sene biz hiç Beyoğlu'na çıkmadık. Kadırga'da kaldık, Azak yokuşu meşhurdur orada, biz bir senemizi oralarda geçirdik. Ondan sonra yavaş yavaş ilerledik. 1948 yılında Nevzat Karagil Ankara'da hukuk okuyordu, İstanbul'a nakletti. 48 yılında Karagil bir akşam bize geldi ve dedi ki: “Çocuklar Kıbrıs okullarında yetişenler cemiyeti kuracağız” dedi.”

“Haldun Dormen’in babası ile Kıbrıslılar Cemiyeti’ni kurduk”

Mete Tümerkan: Kimler vardı sizinle beraber?
Kaya Bekiroğlu: O zaman Kıbrıslılar Cemiyeti kurmak yasaktı. Biz de “Tamam” dedik. Toplandık Eminönü'nde, o zaman CHP tek parti ve orada büyük bir salonu vardı. Her şey CHP'nin kontrolünde. Nevzat Karagil de güya Ankara'dayken İnönü ile tanışmış ve ona Kıbrıs davasını anlatmış. Neyse Nevzat Kıbrıslıları buldu, Derviş Manizade hocamızı da, Sait Dormen, Haldun Dormen'in babası, Şakir Alav, sonra Münir, kısacası hepsini topladılar ve derneği kurduk.
Ben de yönetim kuruluna girdim ve oradan ayrılıncaya kadar yönetimde kaldım. Derviş Manizade'nin başkanlığında Kıbrıs davası için çok şeyler yaptık. Çok yazılar yazdık. Hatta Fuat Köprülü Atina'ya gitmişti. Rumlar da ona Ege kara sularına Rum balıkçıların da balık avlamasını teklif etmişti. Buna müsaade etti.


Mete Tümerkan: Ne gibi çalışmalar yapmıştınız o dönemlerde?
Kaya Bekiroğlu: Biz Sedat Simavi'nin Hürriyet Gazetesi'nde kendisini protesto etmiştik. O dönemde Başbakan Adnan Menderes idi. Ben de Fuat Köprülü'ye bir telgraf çekmiştim. O zaman bu olaylar sonrasında Köprülü, “Bizim Kıbrıs diye bir davamız yok” diye beyanat vermişti. Bu arada biz dernek kurduk ya faaliyetlere de başladık ve Kıbrıs Balosu yapmaya karar verdik. Ben de o zaman atılıp kapılıyorum. Tokatlayan salonu vardı.
Başka da bir salon yoktu. Pera Palace Oteli ya var ya yok. Hiçbir otel yok. Tokatlayan meşhur bir salondu. Orada bir çay düzenledik. Safiye Ayla'yı ben davet ettim, orada şarkı söyledi. Yalnız çok enteresan bir şey bir ilan vereceğim ben Kıbrıslıların çayını duyurmak için. Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdık. Ben Cumhuriyet Gazetesi’ne gittim.
Bize ilanı koymayacaklarını söylediler. Nadir Nadi var o zaman. Bunun üzerine biz gittik ve Derviş Manizade'ye bu durumu söyledik. Derviş Manizade de Berrin Hanım’la tanışıyor. Berrin Hanım da çok etkili, ne isterse gazetede yaptırabiliyor. Berrin Hanım devreye girdi ve bizim ilanı gazeteye koydular.

YARIN: 6-7 Eylül olayları

16/04/2012 08:57
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Kaya Bekiroğlu
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.