Bu AB İle Adada Çözüm Mü Olur?
17/03/2018
Eşref Çetinel
“Çözüm niçin zordur” sorusuna benim, senin, onun cevap vermesine gerek yoktur. O cevabı BM’ler, AB ve Kıbrıs sorunuyla ilgili 3. ülkeler zaten vermektedirler! Nitekim neden adada çözüm olmadığının son cevabını da AB parlamentosu verdi!
56 gündür devam eden Zeytin Dalı harekâtı karşısında Türkiye’nin Afrin’e kadar gidemeyeceği düşüncesinde bekleyişe geçen AB, vakta ki Türk askeri Afrin kapısına dayandı, “harekâtı durdurun” fetvası verdi!
OYSA Suriye topraklarında vereceği şehitleri uğruna Türkiye’nin niçin Afrin harekâtını başlatmak zorunda kaldığı biliniyordu. Biliniyordu ki Güney sınırında Suriye’den başlayarak, “PKK, PYD terör örgütleri Amerika’nın da desteği ile bir Kürt devleti kurmak hazırlığındaydılar!”
FAKAT kendi ülkelerinde tırnağı kadarını bile barındırmazken, ülkesinde 3 milyon Suriyeli mülteci barındıran Türkiye’yi terörizme ve faşizme karşı desteklemesi beklenen AB, sonunda açık seçik “ben Türkiye’ye karşı faaliyette bulunan teröristlerden yanayım” gerçeğini çakan bir siyasi tutumla, “Afrin harekâtını durdurma” çağrısı yapıverdi!
DENECEK ki bunun Kıbrıs sorunuyla ilgisi ne ola?
Uluslar arası ilişkilerle ittifaklar meselesi! Nitekim neden AB yıllardır Esat’lı Suriye katliamına sessiz kalırken, Yakındoğu’nun parça körçe olmasına aldırmazken, İşid ve PKK terörüne yan gözle bile bakmazken… Şimdi Türkiye’nin güvenliği için başlatılan Afrin Harekâtına karşı tavır koymaktadır!
ÇÜNKÜ bölgede güçlü bir Türkiye değil her zaman tehdit altında, gerekirse parçalanmış bir Türkiye istenmektedir! Bunun adına “AB’nin Türkiye düşmanlığı” da diyebilirsiniz, Müslüman Hristiyan çatışması da diyebilirsiniz.. Ortadoğu’daki siyasi ve ekonomik çıkarlar nedeniyle olagelen sürtüşmelerin yansıyan sonucu da diyebilirsiniz!
BU gerçeklere karşın tüm olumsuzlukları yanına alan AB-Türkiye ilişkisinin sağlıklı olması beklenebilir mi? Ki AB’nin Rum-Yunan ikilisinin yanında yer aldığı da ayan beyan ortadır! Kısaca Kıbrıs sorunu müzakere edilebilir ama “çözüm” olmaz!
KOKUŞMANIN ADI “YOLSUZLUKLAR!”
7 Ocak seçimi öncesi, muhalefet partilerinin “sözümüz sözdür” dediğine uygunluğunca “yolsuzlukların üzerine gidileceği vaatleri” Başbakan Erhürman’ın gayreti ile gündemin ilk sıralarına oturtuldu.. Üstelik şaibeli “yanlarıyla!” Nitekim Erhürman, “Maliye Teftiş Kurulunun” Başsavcılığa ilettiği 24 yolsuzluk dosyası hakkında Polis Genel Müdürlüğünün kendisine bilgi vermediğini, bunun da nedenini soracağını açıkladı…
YARGIYA sevk edilen veya edilecek olan bu tip “yolsuzluklar” ve benzeri “vukuatlar” konusunda bizim ahkâm kesmemiz ne doğrudur ne de faydası vardır!
Ancak “temiz bir toplum yaratmak istiyorsak (her ne kadar memleketi kirlilikten kurtaramamışsak da) üzerimizdeki pislikleri olsun temizleyip aklanıp paklanmak zorundayız!
NİTEKİM bir zamanlar yine kanımız kaynamıştı! Dilimize pelesenk sürekli “şeffaf toplum olacağız” diyorduk. Sonuçta bugünlere kadar getirdiğimiz türlü çeşitli “yolsuzlukların” toplumu olduk!
Dolayısıyla “hukukun üstünlüğünü” çakacak fırsatı da hâlâ bulmadık! Nitekim sayıları yirmiyi aşkın “yeni ve önemli” denen “yolsuzluklar” henüz yargıyla da tanışmadılar! Yani şimdilerde Başbakan Erhürman’ın açıkladığı 24 yolsuzluk araştırması ile dosyaları var ama henüz “yargılanmaları” olmadı!
BAŞINDA söylediğimi tekrar edeyim. Çoğu devleti çalmak yahut alavere dalavere ile haksız kazanç elde etmek üzerine oluşan bu “suçlar” elbette mahkemei küpraya kalmayacak ama bir daha tekrar edilmemesi için “yeni bir devlet anlayışına dayalı düzen kurulması da artık kaçınılmazdır!”
BAKIN şu yukarıda son yazdığım cümlemi çok iyi anlıyorum! Devlet kademelerinde yolsuzluklar “ciddi denetimlerle” önlenir..
Nitekim Eskiden “müfettiş” dediğimiz devletin denetçileri vardı. Okuldan hastanelere, devlet dairelerinden bilumum kamu hizmetlerine kadar tüm kurumlar bu denetimleri yapan “müfettişleri” biraz da “korku” ile beklerdi. Çünkü ne zaman, nasıl, nerede, niçin denetim yapacaklarını bilemez, bir gün ansızın “tepelerinde” bitiverirlerdi!
Fakat bu görevliler sadece itibarlı insanlar değil, şerefli insanlardı da! Koruduklarının “devletin malı, parası, düzgün çalışmasıyla dirlik düzeni olduğunu” iyi bilirlerdi.
FAKAT partizanca ve popülist tutumlarda adı “Sayıştay” da olsa ve ötesi tüm denetim kurumlarımızı, gelip giden hükümetlerin “emir kulları” haline getirildiklerinde zaten KKTC ayvayı yediydi! O kadar ki ağızlarda sakız gibi çiğnenen yolsuzluk ve rant olaylarına karşın, “denetim mekanizmaları” çalıştırılmaktan alıkonulduydu!.
KKTC bu nedenle kokuştu! Fakat asıl kokuşma kamu görevlileri kademelerinde yaşandı çünkü balık baştan koktuydu!
…Hedef yeni bir “kamu görevlileri yasası” olmalıdır. Şöyle ki “hükümetler gelip gitsinler ama onlar devleti yönetecek kadar basiretli ve iş bilirlikleriyle çalışsınlar.. Hatta gelip giden Bakanlarına bile müşavirlik yapacak düzeydeki bilgi ve becerileriyle…
KISACA TAKILDIĞIM: (LİMAN OLMAYAN LİMAN!)
Bütçe görüşmeleri sırasında konuşan Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan, Mağusa limanını ziyaretinde bir başından öteki başına elini kolunu sallayarak yürüdüğünü ve durumdan çok utandığını söyledi! Dedi ki dünyada hiçbir limanda bir uçtan bir uca insanlar böyle denetimsiz yürüyemezler…
Alın size bir denetim açmazı daha! Ama Sn. Bakan biliyorsunuz sorun sadece bu değil. Mağusa limanı yıkılıyor! Mağusa limanı pis! Mağusa limanının iki ucunda denizi zehirleyen tersaneler var! Mağusa limanında asker var! Sivil gemilerle yan yana askeri gemiler var! Halkın soluklanmasına ayrılan alanları bile “yasaklarla” sarılı! Mağusa limanı liman değil gayrı…
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız