27-28 Ocak olaylarının perde arkası:2

27-28 Ocak olaylarının patlak vermesinden altı ay önce, dönemin önemli siyasal ve sosyal gelişmelerini kronolojik seyir içerisinde şöyle özetlemek mümkün.

ads ads ads ads
24/01/2011
Poli Dergi

ads
27-28 Ocak olaylarının perde arkası:2

27-28 Ocak olaylarının patlak vermesinden altı ay önce, dönemin önemli siyasal ve sosyal gelişmelerini kronolojik seyir içerisinde şöyle özetlemek mümkün.
17 Temmuz 1957 tarihinde Dr. Küçük 35. enlem derecesinin, Kıbrıs’ın Türklerle Rumlar arasında bölünerek Taksim edilmesi için somut bir öneride bulunur. Aslında bu fikir bir yıl önce Averoff’un Taksim’le ilgili esprisini anlamayan ve Yunanistan’ın Taksime onay verdiğini sanan Türkiye’nin Atina Büyükelçisi İlker Settar tarafından ortaya atılmış eski bir iddiadır. Kıbrıs Türk Liderliği, bu fikre dayanarak, bir yandan adanın kuzeyine toplanmaları için Kıbrıslı Türkleri göçe teşvik ederken, diğer yandan da kapsamlı bir göç planı hazırlayıp Türkiye’ye sunar.
Bu arada 31 Ağustos 1957 tarihinde Kıbrıslı Türk üç genç K. Kaymaklı’daki bir evde bomba imal ederlerken ani patlama sonucunda feci şekilde can verirler. Bu kanlı olay Kıbrıslı Türklerin de şiddet eylemlerine hazırlandıkları konusunda gerek İngiliz Sömürge Yönetimi, gerekse EOKA ve Kıbrıs Rum Liderliğini harekete geçirir. Söz konusu olayın üzerinden daha bir ay geçmeden, 26 Eylül 1957’de EOKA bünyesinde “ANE” ismiyle Kıbrıslı Rum Liseli gençliği kapsayan bir örgütlenme oluşturulur. Amaç Liseli Rum gençliğin sokak gösterilerinin yanı sıra küçük çaplı bombalama ve sabotaj eylemleri de düzenlemesidir.
Aslında lider ve gerilla kadrolarının büyük bir kısmı Sömürge Yönetimi asker ve polis güçleri tarafından dağıtılan EOKA’nın, 1957 yılının ikinci yarısında Kıbrıslı Rum gençlere yönelmesi artık bir zorunluluktur.
EOKA’nın büyük darbe aldığı bir anda imdada 4 Ekim 1957 tarihinde muhalefetteki İşçi Partisi Başkan Yardımcısı Barbara Castel’in yıllık parti konferansı sırasında seçimleri kazanmaları halinde “Kıbrıs’a self determinasyon hakkı” tanıyacağına ilişkin sözleri yetişir.
Bu arada Muhafazakar Parti’nin bir yandan adada “Böl ve Yönet” politikasına, diğer yandan da nispeten yumuşak bir politika ile siyasi imaj değişikliği arayışına yönelmesiyle, EOKA’ya karşı sert askeri önlemleriyle Kıbrıslırumlar nezdinde “Türk dostu” suçlamasıyla yıpranmış Vali Harding için yolun sonu gözükür.
Bu arada Kıbrıslı Türkleri zapturapt altına alacak “silahlı” bir otoritenin, TMT yer altı örgütünün kurulması gündeme geldiğinde, bunca yıldır EOKA ve Kıbrıs Rum Liderliğine karşı İngiliz asker ve polis teşkilatına yardımcı olan Türkiye ile Kıbrıs Türk Liderliğinin bu girişimine “Böl ve Yönet” politikasının bir gereği olarak Sömürge Yönetimince göz yumulur.
Sömürge İdaresi bir yandan adadaki kalış süresini uzatmaya çalışırken, öte yandan Makarios ile müzakerelere devam ederek, onu Kıbrıs’ta geçici bir siyasi muhtariyet içeren Anayasa için ikna etmeye çalışır.
Nihayet 21 Ekim 1957 tarihinde İngiltere ve Kıbrıs’ta yayınlanan resmi bir bildiri ile sertlik yanlısı asker Harding’in yerine daha uzlaşmacı bir bürokrat olduğu duyurulan Sir Hugh Foot’un Kıbrıs’ın Valisi atandığı ilan olunur.
“Anavatanlar” da olası bir çözüm planında kendilerine avantaj sağlayacak tedbirlerini hızla almaya koyulurlar. Burada bir noktayı belirtmekte fayda var. O da EOKA şiddetine karşın Türkiye’nin de cesaretlendirmesiyle İngiliz Sömürge Polisinin %70’inin Kıbrıslı Türklerden oluşmasına karşın, Kıbrıslırumların ancak %15’ini teşkil ettiğidir.
27 Ekim 1957 tarihinde Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Faiz Kaymak’ın yerine, Dr. Küçük’ün desteğini alan, henüz İngiliz sömürge hükümeti Başsavcılığı görevlisi Rauf Denktaş getirilir.
N. Kızılyürek kitabında bu olayı: “…Türkiye’nin desteği de Denktaş’tan yanaydı, çünkü şimdi atak adam zamanıydı. Bu konuda Faiz Kaymak’ın söylediklerine tanık olan Arif Hasan Tahsin, olayı, Kaymak’ın ağzından şöyle anlatıyor: “Etem Menderes beni Angaraya çağırdı. Gittim. Bana hizmetlerine teşekkür ederiz Faiz Bey ama sen artık çekil da bize atak adam lazımdır” dedi. İtiraz etmek istedim, “hem tetik da var” dedi” şeklinde aktarır. (5)
Bu arada iki toplum arasındaki ayrılıkları körüklemek için 12 Kasım 1957’de Sömürge Yönetimi tarafından yayınlanan bir kararnameyle Türk ve Rum Maarifleri de kesin olarak birbirlerinden ayrılır. Artık yasal olarak Kıbrıslı Rum okulların başına bir Rum, Kıbrıslı Türk okullarının başına da bir Türk’ün atanması karara bağlanmıştır.
EOKA’nın Enosis mücadelesinde Kıbrıslı Rumlar üzerinde etkin bir denetim sağlamasına karşın, Kıbrıslı Türkler üzerinde Taksim lehine kesin bir otorite sağlamak amacıyla TMT kurulur. Bundan sonra Kıbrıslırumlarla en küçük işbirliğine tevessül edecek olanlar, Taksim söylem ve girişimlerine karşı çıkanlar ölümle tehdit edilmeye başlanır. Nitekim 29 Kasım’da TMT imzasıyla dağıtılan ilk bildiride: “TMT talimatlarına mutlaka itaat edilmesi” ve “ bu mücadelede aramızda hainlerin olacağına inanmak istemiyoruz, ama böyle kişilerin olması halinde onları ezmek kaçınılmaz bir görev olacaktır” denmektedir.
Bu arada asker kökenli önceki Vali’den daha yumuşak ve daha uzlaşmacı olarak takdim ettiği bürokrat kökenli yeni Vali Hugh Foot 3 Aralık 1957 tarihinde Kıbrıs’a gelerek göreve başlamıştır.
İngilizler özerk bir Anayasa konusunda yeni çözüm önerileri sundukça sadece Makarios’tan değil, Yunanistan ve Türkiye’den de maximalist istekler yükselmekte, her iki anavatan gençleri sokaklara dökülerek Enosis ve Taksim lehinde gösteriler düzenleyerek büyük gürültü koparmaktadırlar.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Averoff 4 Aralık 1957 tarihinde New York’ta İngiliz Dışişleri Bakanı’na; hiçbir Yunan hükümetinin Enosis’i dışlayan bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini ve özerk yönetim sonrasında mutlaka adanın nihai statüsünü belirleyecek bir plebisit yapılması gerektiğinde ısrar eder.
Türkiye Dışişleri bürokrasisi, Yunan Dışişleri Bakanı Averoff’un “Enosis” ısrarını “Taksim” çıkışıyla cevaplamakta gecikmez. Nitekim Takvimler 6 Aralık 1957 tarihini gösterdiğinde İngiliz Dışişleri Bakanı Selwyn Lord, apar-topar kendisini ziyaret eden Londra’nın Türk Büyükelçisi M.N. Birgi’ye, İngiltere’nin önerdiği üçlü konferansta Taksim Planı’nı masaya getirip getirmeyeceğini sorar. Birgi masaya Enosis getirilecek olursa, doğal olarak Taksim önerisinin de geleceğini söyler.
Belli ki İngiltere “Böl ve Yönet” politikasını uygulamak için Taksim teziyle Kıbrıs Sorununa dahil etmiş olduğu Türkiye’yi artık kontrol edemiyordu. Zaten Türkiye hükümeti de ülkenin dört bir yanında “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır” sloganlarıyla sokağa dökülmesi için teşvik ettiği kalabalıkları ve özellikle de gençleri kontrol etmekte zorlanıyordu.
Aynı şey Sömürge İdaresine karşın elde silah Enosis için savaşan EOKA’cılar ile adanın Yunanistan’a ilhak olacağından şüphe duymayan Kıbrıslırumlar ve Atina’da “Enosis ve Sadece Enosis” sloganlarıyla sokaklarla meydanlara sığmayan Yunanlı gençler için de geçerliydi aynı şey. Atina’daki gençleri, EOKA Liderlerini ve Makarios’u da Yunan hükümeti kontrol etmekte zorlanıyordu. İngilizlerin Makarios ile EOKA liderlerini, ya da onları baskılamak için Yunanistan hükümetini, Enosis’i dışlayan bir siyasi çözüme geçici de olsa “ikna” etmesi söz konusu değildi artık. Çünkü yazmış olduğumuz gibi, Yunan hükümetinin ajite olmuş, inanmış, kendini davasına adamış milliyetçi söylemlerle kendinden geçmiş lider kadroları, kalabalıkları ikna edemediği sürece ancak şiddete başvurarak durdurması gerekiyordu ki bu da hükümetin milliyetçiliğine şüphe düşüren bir davranış olurdu.
Kıbrıs Tarihi kanlı çatışmaların yaşanacağı bir sürece doğru hızla evrilmeye başlamıştır artık.
Olaylar kronolojik sırayla şöyle bir seyir izler.

9 Aralık 1957: Kıbrıs sorunun BM’de görüşülmeye başlanması nedeniyle gösteri yapan Rum öğrencilerle, İngiliz polisi arasında çatışma çıkar. 20 polis, 11 öğrenci yaralanır. Sonraki gün de devam eden çatışmalarda bu kez İngiliz Sömürge polisi bir Kıbrıslı Türk yaralanır ve hemen arkasından Kıbrıslı Türk gençler Lefkoşa’nın Rum kesimine yürüyüşe geçerek Rumlara ait dükkanları taşlayıp kundaklarlar.
O günlerin deyişi ile Lefkoşa’daki Mason-Dixon hattı, yani şimdiki yeşil hat dikenli tellerle takviye edilir. Böylece ilk defa Lefkoşa’da iki toplumun birbirinden ayrılması çizilen bu sınırla belirlenmiş olur. (Bu gelişme İngiliz Sömürge İdaresi’nin “Böl ve Yönet” politikasının uygulamadaki en çarpıcı sonuçlarından birisidir.-hp)

16 Aralık 1957: Türkiye Başbakanı Menderes, Dışişleri Bakanı Zorlu ile Dışişleri Genel Sekreteri Melih Esenbel’in bulunduğu Türk heyeti, Paris’te ABD Başkanı Eisonhower’le bir görüşme yapar. Devrin Amerikan Başkanı’nın Kıbrıs sorununa yaklaşımı özetle şöyledir: “Yunanlılar ve NATO Genel Sekreteri Spaak tarafından üzerinde durulan küçük bağımsız bir devlet kurularak uluslararası garantilerle desteklenmeli…” (Eisonhower’ın bu siyasi formülasyonunda NATO’nun yerine garantörlüğe Türkiye’nin dahil edilmesiyle yakın bir zaman sonra kurulacak küçük devletin, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin genel siyasal çerçevesi de belirlenmiş olur.-hp)
Menderes başta bu Amerikan önerisine hemen olumsuz tepki gösterir ve Taksim tezinde ısrar eder. Eisonhower kendisine anlatılan çözüm şekilleri arasında Taksim’in bulunmadığını bildirir. (Menderes burada diplomatik bir manevra ile Taksim ister görünürken aslında adada garantör devlet olmaya çoktan razı olmuştur. Zaten iki yıl sonra Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşmaları sırasında istediğini elde eder.-hp)

31 Aralık 1957: Eisonhower Menderes’e bir mesaj gönderir. Amerikan Başkanı’nın mesajında; Kıbrıs sorunu yüzünden NATO ittifakının zarar görebileceği ve taraflardan sorunun çözümü için esneklik ve anlayış beklediği yazılıdır.
Aynı tarihte Averoff, Atina’daki İngiliz Büyükelçisi R. Allen’e, Kıbrıs’ta kendi kaderini tayin hakkını içermeyen bir antlaşmaya yanaşmayacaklarını bildirir. Averoff aynı görüşmede R.Allen’e, Atina’daki Türk Büyükelçisinin görüşünün, “Kıbrıs’ta Türklerin Rum çoğunluğun yönetimi altına girmeyip, Karpaz Yarımadasında Türklere bir üs verilmesi” şeklinde olduğunu söyler. (Averoff self determinasyonda ısrar ederken, bu arada Türkiye engelinden kurtulmak için Türkiye’ye Karpaz’da üs teklif ediyor.-hp)
Aynı gün Avam Kamarasında konuşan İngiltere Başbakanı, Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd Kıbrıs adasının Taksim’ine ilişkin çalışmanın 31 Mayıs 1957 yılında yapılmış olup bunun teknik açıdan uygulanabileceğini, ancak dayanılmaz acılar getireceğini öne sürer. Sömürgeler Bakanı, diğer çabalar sorunun çözümünde yetersiz olursa, Kıbrıs için en kötü hal çaresi olan Taksim’in de dışlanmayacağını ifade eder. (İngilizler Kıbrıs’ta Enosis’i dışlayan olası bir çözüm antlaşmasına razı edebilmek için Yunanistan ile Kıbrıslı Rumlara aba altından Taksim sopasını göstermeye devam ediyor. Kim bilir, eğer o yıllarda Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar muhtariyet içeren İngiliz ve NATO çözüm planlarından birisine razı olmuş olsaydılar, belki de Karpaz Yarımadasında verilecek bir miktar toprak parçasına ve askeri üsse razı olması için o yıllarda Türkiye hükümetini, İngiltere ve ABD’ni de yanlarına çekerek ikna edilebilirdi.-hp)

12 Ocak 1958: Prof.Nihat Erim: “Kıbrıs’lı Türkler adada ayrı, bağımsız bir devlet kurmalı.” (o yıllarda da Taksim’in diğer adı “bağımsız devlet” yani bugünkü KKTC gibi bir şeydi.-hp)

13 Ocak 1958: Eski Kıbrıs valisi Harding İngiltere’den ses verir: “Türkiye karnının altında kirpi barındıramaz. Bu meselede Türkler haklıdır.” (Eski Valinin bu söylemine Türkiye ve Kıbrıslıtürkler sevinirken, Kıbrıs Rum Liderliği sinirlenmiş olmalı.-hp)

16 Ocak 1958: İngiltere Başbakanı Macmillan İngiliz Sömürgelerinden Seylan’da yaptığı konuşmada, Kıbrıs’ın bir sömürge sorunu değil, uluslararası bir sorun olduğunu ve “Kıbrıs’ın Yunanistan’dan 500 mil, Türkiye’den ise 20 mil uzakta olduğunu” belirtir ve Kıbrıs’ın dost olmayan ellere geçmesinin Türkiye’ye karşı açık bir tehlike oluşturacağını söyler. Başbakan, ancak NATO üyesi iki anavatanın, Türkiye ve Yunanistan’ın anlaşmaları ile çözülebileceğini söyler. (İngiltere Başbakanı iki “anavatana”, NATO’ya sadık kaldıkları oranda Kıbrıs Sorununun çözümü üzerinde etkili olabileceklerini hatırlatılıyor olmalı. Macmillan “dost olmayan eller”den kastettiği Sovyetler Birliği olsa gerek.-hp)

21 Ocak 1958: Sabah okula giden Lefkoşa’daki Erkek Lisesi öğrencileri, okulun giriş kapısının iki yanıdna EOKA yazılı olduğunu görünce, Dr. Küçük’ün evinin önüne kadar “Taksim isteriz” sloganlarıyla yürüyüş yaparlar. Haberi duyan Mağusa’lı öğrenciler aynı şekilde “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganlarıyla sokaklara dökülürler. (Tabii kim yazmış? Bilen ve gören yok. O gergin siyasi atmosferde provokasyon da ihtimaller arasında.-hp)

22-23 Ocak 1958: Solcu sendika mensubu iki Rum, gece yarısı EOKA’cılar tarafından öldürülür. Bir solcu Rum da ağır yaralanır. EOKA’nın artan anti-komünist kampanyası ve AKEL üyelerine karşı şiddet eylemleri ve siyasal cinayetleri karşısında PEO 48 saatlik genel grev ile birlikte büyük kentlerde de mitingler düzenleyeceğini açıklar. (EOKA ve Kıbrıs Rum Liderliği için ada’nın geleceğinde Amerika, İngiltere, “anavatanlar, ”NATO olabilir. Ancak Kıbrıslırum da olsa Komünistler asla!-hp”

24 Ocak 1958: Öldürülenler için bir gün sonra AKEL miting yapar. Ancak EOKA’cılar mitinge saldırır ve onlarca kişi yaralanır.

25 Ocak 1958: Leymosunlu Türkler: “Ya Taksim Ya Ölüm Mitingi” düzenler. İngiliz asker ve polisi mitingi dağıtır. Sonuç: 3 yaralı, 3 tutuklu.

27 Ocak 1958: Ankara’da Bağdat Paktı zirve toplantısı başlar. Ankara’ya giden çiçeği burnunda Kıbrıs Valisi Hugh Foot orada buluştuğu İngiliz Dışişleri Bakanı Selwyn Lord ile birlikte Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşerek ileride kendi ismiyle anılacak “Foot Çözüm Planı”nı sunar. Plan “Taksim” tezini dışlamakta, iki toplumun bir arada yaşayacağı özerklik üzerine kurulmaktadır. Zorlu, şahıs olarak “Antik dönemi Yunan kültürüne hayran” olduğunu saklamayan Hugh Foot’a kaba davranır. Peşine adam takarak Elçilik binasının dışına çıkmasına dahi izin vermez. Sunduğu çözüm önerilerini ise Taksim’i içermediği gerekçesiyle elinin tersiyle iter.
…………………………………………………………………………….
1957 yılının başında, Kıbrıs Sorunu konusunda gerek İngiliz hükümet temsilcileri, gerek ABD Dışişleri ve gerekse NATO yetkilileri açıklamalarında adada kurulacak yeni yönetimin NATO ve Batılı ülkelerin dümen suyunda olmasını planlanmaktaydılar. Bu arada “Sovyetler Birliği ve Komünist tehlikeye” karşı NATO üyesi Yunanistan ve Türkiye’nin çözümde rol oynamaları doğal olarak kabul görmekteydi. Ancak bir antlaşmazlık halinde “ABD Dışişleri Bakanı Dules’a göre, Türkiye, hür dünyanın güvenliği için Yunanistan’dan daha önemliydi” (6)
Makarios liderliğindeki Kıbrıslı Rumların ezici bir çoğunluğu İngiliz Sömürge Yönetimi sonrasında, gerek nüfuslarının çokluğu, gerek Kıbrıs’ın bir Elen adası olduğu, gerekse vermekte oldukları anti sömürgeci kavga nedeniyle Kıbrıs’ı “self determinasyon” yoluyla Yunanistan’a ilhak etmeyi açıkça ifade etmektedirler.
O yıllarda adadaki Sömürge Yönetimine karşı mücadelede Kıbrıslırumların oynadıkları siyasi ve örgütsel rol, Yunanistan’ın Kıbrıs sorununu “ulusların kaderlerini tayin hakkı” başlığı altında BM’ne taşıması, dünyada Kıbrıs ve Kıbrıslılar deyince ilk olarak akla Yunanlıları getiriyordu.
Kıbrıslı Türkler gerek adadaki nüfuslarının küçüklüğüne, gerekse liderlerinin ve anavatanlarının siyasi telkinlerine bağlı olarak İngiliz Sömürge Yönetimi şemsiyesi altında dışarıya karşı edilgen bir görüntü çizmekteydiler.
1950’li yılların ikinci yarısında “Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktur ” söyleminden daha yenile vazgeçilmiştir. Menderes hükümeti aslında bir İngiliz önerisi olan Taksim tezini yenile benimsemiş ve Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikası ilan etmiştir. Kıbrıs Türk Liderliğine de benimsetilen bu politikanın adada gerçekleşmesi için Kıbrıslı Türkler 1958 yılı başında henüz EOKA gibi silahlı bir örgüte sahip olmasalar da böyle bir çaba içerisindedirler ve bu konuda epeyce yol almışlardır.
Peki, adada dağınık olarak yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar kadar bir toplumsal güç oluşturacak güçte miydiler?
Salt Türkiye’nin siyasal, psikolojik, parasal ve silah desteğiyle, İngilizlerin geleneksel “böl ve yönet” politikası içerisinde Kıbrıslı Rumları ne ölçüde dengeleyebileceklerdi?
Nüfuslarının azlığı onları Taksim isteğinde ne derece etkili kılacaktı?
Belli ki yakın bir süre sonra adada oluşturulacak yeni siyasal yönetime dair İngiliz, ABD ve NATO planları içerisinde Türkiye ve dolayısıyla Kıbrıslı Türklerin de etkin bir biçimde yer alabilmesi, yukarıdaki soruların pratikteki cevaplarına bağlı olarak önem kazanacaktı.
1958 yılının Ocak ayının sonuna gelindiğinde, Türkiye Dışişleri ve Kıbrıslı Türk Liderliği aşağı yukarı bu siyasi hesaplar içerisindedir…
……………………………………………………………
27-28 Ocak 1958: Kıbrıs’ta her iki tarihte çıkan olaylar, tarihteki ismini de çıktığı bu iki gün ve aydan alır. Gerçekte 26 Ocak gece geç vaktinde, bir gazetenin Taksim’in kabul edildiğine dair “yalana-yanlış” haberi ile galeyana gelerek coşan küçük bir kalabalığın başlattığı bu gösterinin büyüyüp bir mitinge dönüşeceği pek belirgin değildir. “Sanki İngiltere Taksim’i kabul etmiştir ve Kıbrıslı Türkler’in de bunu kutlaması gerekmektedir” diye başlayan ve bir gün sonra büyüyen gösteriler, önceleri kesinlikle İngiliz Sömürge Yönetimini hedef almaz. Çünkü gazete haberinde Taksim’in İngiliz Sömürge Yönetimince kabul olunduğu duyurulmuştur. Dolayısıyla Taksim kararının kutlayan göstericilerin İngilizlere “vefasızlık” edeceklerini düşünmek mümkün değildir. Ancak 24 saat içerisinde çoğalıp yığınsallaşan Kıbrıslı Türklerin, Sömürge Yönetimi kolluk güçleri tarafından yürüyüşün bitirilmesi için aniden şiddete maruz kalmalarıyla, gösteri de bir anda kana bulanacak ve “barışçıl” havasından çıkarak “Anti-Bristish” bir protestoya dönüşecektir...
Şimdi ağır-ağır o günlere gidip gösteriyi tetikleyen kıvılcımı, kalabalığın siyasi ruh haletini, birkaç önemli tanığı dinleyelim. Bu arada Kıbrıs Tarihi ile yakından ilgili yazarların olaylara ilişkin yorumlarını irdeleyelim.
……………………………………………
Ocak’ta Ankara’da yapılacak Bağdat Paktı toplantısında Kıbrıs için çok önemli kararlar alınacağı söylentisi ve yeni Kıbrıs Valisi Foot’un Ankara’ya gidip orada Dışişleri Bakanı Lloyd ile buluşarak Türkiye hükümeti ile birlikte Kıbrıs Sorununu görüşecek olması üzerine, Dr. Küçük de Ankara’ya çağrılmıştır.
Foot’un Ankara’ya gidişiyle Kıbrıs’ta zaten gergin bir siyasi atmosfer içerisinde ve çözüm bekleyişinde olan Kıbrıslılar bir kez daha gerilmiş ve özellikle Kıbrıslı Türkler dikkatlerini Ankara’dan gelecek haberlere yöneltmişlerdir.
O tarihte Kıbrıs Türk basınının en yüksek tirajlı gazetesi olan Bozkurt, Lefkoşa’da bugünkü Asmaaltı Meydanı’na yakın bir binada basılmaktadır. 27 Ocak tarihli bu gazetenin manşetinde yer alan asılsız bir haber olayların başlamasına neden olur.
Haber, daha gazete baskıda iken duyulmuştur. Gazete basıldıktan kısa bir süre sonra, daha satış noktalarına dağılmadan Asmaaltı’nda toplanan Kıbrıslıtürk kalabalıklar tarafından kapışılmıştır.
Gazetenin manşetinde: “Zorlu’nun Çok Mühim Beyanatı: İngiltere Taksim’i Kabul Etti” yazılıdır.
Gazetenin basılarak dağıtılmasından kısa süre sonra, gece boyunca küçük bir kalabalık ellerinde meşalelerle Lefkoşa sokaklarında bir aşağı bir yukarı bağır-çağır “Taksim” sloganlarıyla yürüyüşe geçerler.
O yıllarda Dr. Küçük’ün Girne Caddesi üzerindeki evinde kiracı oturan ve sokaktan gelen bağrışmalar üzerine dışarıya çıkan Denktaş gece gördüklerini şöyle anlatır:
“Baktım ki Mehmet Şemmedi’nin elinde bir bayrak gayet içkili ve arkasında bir grup genç; “Ya Taksim Ya Ölüm” diye yürüyorlar. Ne var ne oluyor diye önlerine atıldım… Bana dediler ki, biraz önce Bozkurt gazetesine Royter haberi geldi… İngilizler Taksim’i kabul etti ve biz de bunu kutlamak için nümayiş yapıyoruz.” (7)
Şemmedi arkasına taktığı grupla geceleyin Liselilerin kaldığı yurda giderek Taksim’in İngilizler tarafından kabul edildiğini Türk askerinin yakında adaya çıkacağını duyurur. Bu küçük kalabalık gecenin geç saatlerine kadar Dikilitaş, Dr. Küçük’ün evi, Girne Kapısı ve Erkek Lisesi güzergahı arasında ellerinde Türk bayraklarıyla nefes kesmeden “YA YA ŞA ŞA DOKTOR KÜÇÜK ÇOK YAŞA” “YA TAKSİM, YA ÖLÜM” sloganlarıyla yürüyüşünü sürdürür.
27 Ocak sabahından itibaren bu kez önceki geceden çok daha kalabalık insan toplanmıştır Lefkoşa sokaklarında. Adeta görünmez bir el 7’den 70’e Lefkoşalı Kıbrıslı Türkleri gösteri için örgütlemiştir. Liseli, Ortaokullu öğrenciler o gün sınıflara girmezler. Ellerinde Türk bayrakları ve önceden yazılıp dağıtılan pankartlar ve sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçerler. “Erkek Lisesi öğrencileri, Arasta-Asmaaltı-Tabak Hilmi Sokağı-Mecidiye Sokağı, Kız Lisesi öğrencileri de Müftü Raci-Polis- Mahkemelerönü” (8) güzergahından ilerleyerek Sarayönüne varırlar. Kalabalık o kadar büyüktür ki Sarayönü (Atatürk) Meydanına açılan tüm ara sokaklar dolup taşmıştır.
Denktaş’ın anlatısında ise bir gün sonrası gösterinin sabahı şöyledir:
“Daireye gitmişim… Ama biraz sonra “acele gel yine nümayiş başladı” diye bir telefon geldi. Saat 10 civarında arabaya atlayıp geldim. Baktım ki, yine oldukça büyük bir kalabalık toplanmış ve Şemmedi yine önde…
Ne oluyor diye sordum…
Şemmedi bana “Ya Taksim Ya Ölüm” diye yanıt verdi…” (9)
Aynı günkü Bozkurt gazetesinde, eski Vali Harding’in, Rum yanlısı tutumu nedeniyle yeni Vali Foot’u’ eleştiren demeci yer alıyordu. Gazete aynı zamanda Vali Foot’un Türkiye Hükümeti nezdinde protesto edildiği ve Ankara’da bulunan İngiltere Dışişleri Bakanı Lloyd tarafından azarlanmak üzere Türkiye’ye çağrıldığı da yazıyordu. Taksim haberi ile birleşince, gazetenin bu yorumu da gerçek bir habermiş gibi algılanmıştı.
Böylece bir gazetede yer alan haberlerin yönlendirmesiyle kalabalıklar: Bir yandan Taksim ve Dr. Küçük lehinde, diğer yandan da, “Kahrolsun Foot, Yaşasın Harding” diye yeni Vali aleyhinde, eski Vali lehinde sloganlarla kendilerinden geçerek bir aşağı bir yukarı Lefkoşa sokaklarını arşınlamışlar, olayı çok güzel ifade eden o Kıbrıs sözcüğüyle adeta “ortalığı verveleye vermişlerdi”...
Barışçıl başlayan gösteri, İngiliz polisinin öğleden hemen sonra yürüyüşe son vermek için aniden sert tedbirlere başvurmasıyla taşlı-sopalı kavgalara dönüşmekte gecikmez.
Sömürge İdarecilerinin, EOKA şiddetine karşı yıllardır kendisine destek veren, sömürge yasalarına biat etmekte pek kural dışına çıkmayan “sadık ve uysal dostlarına” bir gazetenin yalan ya da yanlış haberine dayanarak Taksim lehindeki bu “barışçıl” gösterilerine ölümlere yol açacak şiddet kullanarak müdahale etmesi, aslında pek beklenmiyordu. Nitekim saatlerce Sarayönü ile Çağlayan Bölgesi arasında gidip gelen ve Sömürge İdaresi aleyhinde pek bir taşkınlık yapmayan göstericilere, onları izlemek dışında bir müdahale yapılmış değildi.
Fakat ne olduysa öğleden sonra oldu. Aslında gösterinin de tam sonuna doğru geliniyordu ki, Lefkoşa’da Polis Merkezi önüne aniden barikat kuran Sömürge asker ve polisleri yürüyüşçülerin önünü keserek göstericilerin geçmelerine izin vermedi.
Polisin sert uyarılarına karşın göstericilerin mitinglerini devam ettirmekte ısrar etmesi ve tartışmalara heyecanlı Liseli gençlerin de dahil olmasıyla Kıbrıslı Türk göstericiler arasında heyecan doruğa çıktı. Küçük bir kıvılcım kavgayı ateşleyecek gibiydi. Nitekim göstericiler dağılmayıp yürümekte ısrar edince de İngiliz polis komutanlarının ani bir emriyle aralarında bazı Türk polisleri ile bir komutanın da bulunduğu kolluk güçleri, göz yaşartıcı bombalar eşliğinde kalabalığı dağıtmak için saldırıya geçeceklerdi.
Kalabalık içerisinde bir an için bu saldırı büyük şaşkınlık yaratır. “Daha dün gece Takism’i kabul eden İngiliz Sömürge İdaresi, nasıl olur da bugün Taksim lehinde gösteri yapan Kıbrıslı Türklere saldırmaktadır?” Bu şaşkınlık ve kızgınlıkla bocalayan göstericiler kolluk güçlerinin şiddetine karşı, ellerinde var olan yaftaların (pankartların) sopaları, çevreden bulabildikleri taşlarla karşılık verirler.
Böylece Sarayönü ile Samanbahça arasında şiddetli bir meydan kavgası patlak verir ve Kıbrıslıtürk göstericiler ile İngiliz asker ve polisleri arasında büyük bir arbede başlar. Taşlar, sopalar, mermiler, göz yaşartıcı bombalar havada uçuşur. Çatışmalar geç saatlere kadar sürer.
Mitingin sonlarına doğru bir İngiliz askeri cip kalabalığı hızla yarıp geçerken, Şifa Mehmet isimli yaşlı kadın ile Ahmet Mehmet Bondigo isimli erkeği çiğneyip ezerek öldürür.
Böylece 27 Ocak günkü gösterinin bilançosu iki ölü ve onlarca yaralıdır.
Ertesi sabah saat 10 civarında Girne Caddesi, Polis Merkezi’nde sirenler çalmaya başlar. Çalan sirenler İngiliz Sömürge İdaresi’nin sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini duyurmaktadır. Çağlayan Bölgesinde toplanan bir grup genç, sokağa çıkma yasağına rağmen bir gün öncenin rövanşını almak amacıyla yürüyüşe geçerler.
Bu arada sömürge yönetimi kolluk kuvvetleri, o gün gösterilerde yaralanan ve hastaneye yaralı götüren bir otomobil’in dur ihtarına uymamasını bahane ederek arabaya ateş açar. Köşklüçiftlik bölgesinde otomatik silahlarla açılan bu yaylım ateşinden kalbura dönen arabada yaralı gösterici İbrahim Ali ile aynı arabada bulunan Sermet Kanatlı ve Mustafa Ahmet vurularak öldürülür. Arabanın sürücüsü ise ağır yaralanır. Gençlerin hepsi de 20 yaşlarındadır.
Lefkoşa’daki gösterilerin duyulmasıyla 28 Ocak günü Mağusa’da Taksim lehinde yapılan gösteriler sırasında Fuat Yusuf (46) ile Sefer Muharrem (28) isimli iki kişinin daha Sömürge kolluk kuvvetleri tarafından katledilmesiyle öldürülen Kıbrıslı Türklerin sayısı yediye yükselmiştir. Böylece 27-28 Ocak 1958 İngiliz Sömürge İdaresinin “24 saat içerisinde en çok Kıbrıslı Türk’ü katletmiş olduğu olaylar” olarak tarihe geçer.
28 Ocak akşamı Dışişleri Bakanı Lloyd ile Ankara’da Türkiye Dışişleri heyeti ile Kıbrıs sorununa ait bir çözüm planını görüşmekte olan Vali Foot apar topar adaya döner.
Adaya gelen Vali Hugh Foot adaya döner dönmez ayağının tozuyla yaptığı açıklamada, 27-28 Ocak olaylarını tetikleyenin Türkiye Dışişleri olduğunu söyler. Nitekim Alman yazar Rıchter’e göre, o gün “Ankara açıkça Kıbrıs’ta soydaşlarına ayaklanma talimatı vermiştir.” (10)
28 Ocak’ta öğleden sonra Örfi İdareyi (Sokağa Çıkma Yasağı) kaldıran İngiliz Sömürge İdaresi asker ve polisini geriye çeker.
Kıbrıslı Türklerin cenazelerini törenle gömmelerine izin verilir.
İki günlük olayların sonunda7 Kıbrslı Türk öldürülmüş ve 30 kişi de yaralanmıştır. Buna karşılık Sömürge İdaresi kolluk kuvvetleri arasında 12 asker, 28 polis ve 14 itfaiyeci yaralanmıştır.
27-28 Ocak tarihlerinde gösteriler sırasında öldürülenler için Lefkoşa’da binlerce Kıbrıslı Türk’ün katıldığı kalabalık ama sessiz bir cenaze töreni düzenlenir. Cenaze törenlerinde, Lefkoşa’da öldürülenler için Müftü Dana Efendi ile Denktaş’ın; Mağusa’da öldürülenler içinse Dr. Niyazi Manyera’nın mezarlıkta yaptıkları kısa konuşmalar sonrasında, 27-28 Ocak olaylarının da sonuna gelinir.

27-28 Ocak Olayları arkasından ne söylendi, ne yazıldı?
Hugh Foot olayların duyulması üzerine Ankara’dan döner dönmez ayağının tozuyla yaptığı açıklamada; “Kıbrıs’taki bu olaylardan başta Türkiye Dışişleri Bakanı Zorlu olmak üzere Türk hükümeti sorumlu ve en azından önceden haberliydi” diye demeç verir. (11)

Eski Kıbrıs Valisi Lord Winster’in (1946-48) olaylara ilişkin şu sözleri oldukça anlamlıdır.
“Büyük Britanya, Türklerin Taksim isteğini teşvik etmek için saçma bir politikanın meyvelerini şimdi toplamaktadır.” (12)

Henüz İngiliz Başsavcılığı görevinden istifa etmemiş olan R.R.Denktaş olaylarla ilgili olarak daha sonra şunları yazar:
“George Sinclair (dönemin Vali Yardımcısı) şunu ima etmeye çalışıyor; “Bugüne kadar Türkiye size yat der yatarsınız, kalk der kalkarsınız, ama sizin bir iddianız yok zannediyorduk… Ama bu son gelişmeler, Kıbrıs’ta Türklerin de ne denli hak iddia ettiğini gösteren bir olay olmuştur…” (13)

Olaylardan bir hafta sonra adaya dönen Dr. Küçük 4 Şubat tarihindeki basın toplantısında şöyle der:
“Kıbrıs Türkiye için Kars kadar önemlidir, iki toplum bir bayrak altında yaşayamaz.” (Dr. Küçük günümüzde Kıbrıs’ın Kars kadar önemli olduğunu söylemiş olsaydı, herhalde onun bu sözleri Kıbrıslı Türkler arasında talihsiz bir demeç olarak algılanırdı.-hp)

15 Şubat 1958 tarihinde Dr Küçük ve Denktaş’la görüşen Vali vekili Reedeway, onlardan 27-28 Ocak olayları nedeniyle görevlerinden istifa eden bazı Türk muhtarlarının, bu istifalarını önleyip durdurma sözü alır.

Böylece kısa sürede İngiliz Sömürge İdaresi ile Kıbrıs Türk Liderliği arasında uzlaşı sağlanır.

Denktaş’ın daha sonra 27-28 Ocak Olayları ile ilgili olarak hatıraları arasında yer alan şu notu oldukça anlamlıdır…
“7 Şehit pahasına dünyaya ilk defa olarak “Türk gibi yaşamak” azmimizi işittiriyorduk…” (14) (“Türk gibi yaşamak azmi” için illa da 7 kişinin ölümü mü gerekliydi?)
……………………………………..
Olayların üzerinden birkaç ay geçtikten sonra “Türkten Türke Kampanyası” ile “Vatandaş Türkçe Konuş Kampanyası” başlatılır. Bir bağ maydanoz alan, konuşurken yanlışlıkla Rumca bir kelime kullananlar, Teşkilatın milliyetçi adamları tarafından ya dayak, ya da para cezasına çarptırılırlar.
1Mayıs’ta Kıbrıslı Rumlarla birlikte yürüyen Kıbrıslı Türk işçilerin PEO’dan istifa etmeyen Birinci Kuşak Kıbrıs Türk Solu’na karşı tehditlerle başlayan saldırılar, daha sonra siyasi cinayetlere dönüşür.
Aslında 1958 yılı, Kıbrıs tarihinde en kanlı geçen yıl olur.
Böylece Kıbrıslı Türklerin de edilgen ve pasif değil, ama etken bir toplum olabileceği, örneğin
“kendi komünistlerine karşı acımasız, Kıbrıslırumların Enosis inadını Taksim ile hizaya getirebilecek kadar etkili, nihayet dünyaya sesini duyurmuş bir varlık oldukları sağlanmış ve böylece amaç da hasıl olmuş mu olur?
Belki de…
Çünkü bir yıl sonra, Eisonhower’in daha bir yıl önce NATO üyesi ülke garantileriyle korunan tahayyülündeki küçük devleti “Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan olunduğunda, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile birlikte artık adada söz hakkına sahip bir garantördür. Kıbrıslı Türkler ise kendilerinden dört misli daha çok nüfusa sahip Kıbrıslırumlarla kurulan “küçük devlet”in ortağı ilan edilmişlerdir.
………………………………………………………………………………………….
(5) Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, N. Kızılyürek, İletişim Sf. 244-245.
(6) Çağdaş Kıbrıs’ın Kısa Tarihi, Heinz A.Richter, Galeri Kültür Yay, Sf. 93
(7) Şahinler Yılı, A. Tolgay, KTMD Yayını, Sf. 57
(8) KKTC’de Tören, Bayram ve Anma Günleri, M.S. Emircan KTMD Yayını: 11, Sf. 6
(9) Şahinler Yılı, Sf. 58.
(10) Çağdaş Kıbrıs’ın Tarihi, Sf137.
(11) Kıbrıs Tarihi 2, Ş. Sina Gürel, Kaynak Yay, Sf. 139.
(12)Manchester Guardian, 7 Şubat 1958.
(13)Şahinler Yılı, KTMD Yayını, sf. 62
(14) Hatıralar, R.R.Denktaş, 10.cilt, Sf.132

24/01/2011 11:02
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Kültür Sanat, 27-28 Ocak olaylarının perde arkası:2
MANŞETLER

HK KÜLTÜR SANAT

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.