Cemaliye’nin ölüm tarihinin yanlış yazıldığı mezarı

ads ads ads ads
21/12/2014

ads
Cemaliye’nin ölüm tarihinin yanlış yazıldığı mezarı

POLİ - Güven Uludağ / 21 Aralık 1963:Bir anneye, bir kadına, hayatla mücadele eden güçlü bir insana,

Saygıyla…

⃰ 21 Aralık gecesi yaşananların anlatıldığı bu yazıdaki kurgu, o geceyi yaşayanların bireysel tanıklıkları veya o geceyi yaşayanların 1. derece akrabalarının tanıklığına dayandırılmıştır… Yeni tanıklıklar, o gece hayatlarına son verilen insanlara karşı borcumuzdur.

Seslerin ve kalabalığın birbirine karıştığı o cadde, günün bitmesini bekliyordu. Birazdan üzerindeki ağırlık azalacak, karanlıkla birlikte bir sonraki güne hazırlanacaktı… Hem esnaf, hem zanaatkarların doldurduğu uzun caddeye dikey uzanan bazı sokaklarda, hayatlarını erkeklere seks satarak kazanan kadınların evleri vardı. Gündüzün kalabalığı, gün batımından sonra sessizce o ara sokaklara kayıyordu. O da, o ara sokakların birinde yaşıyordu. Baf’ta başlayan yaşantısı O’nu bir şekilde buraya taşımıştı. Birlikte hayatını sürdürdüğü Havva kadından başka, çok sevdiği biri daha vardı hayatında... Kızı. Canı. Her şeyi…

Adanın sayısal olarak büyük toplumunu yöneten milliyetçi liderler, yok sayan tavırlarıyla, “İdeallerimizi inkar etmedik. Onlara olan samimi inancımız asla sarsılmadı. Tam hürriyet ve milli hakla ilgili parolamızı asla terk etmedik. Bunu kalbimizde parlak ve yanık bir şekilde muhafaza ettik, büyük saati, kutsal vakti bekledik” nutuklarıyla, yeni ve hepsinin ortak devletine rağmen, “milli hakları” için, kutsal vakti ve saati beklediler…

Adanın sayısal olarak daha küçük toplumunun milliyetçi liderleri, kendi “milli haklarını” elde etmeyi, daha az karmaşık bir plan üzerinden kurgulamıştı: “Karşı tarafın yapacağı ahmaklıklar!” Onlar için kutsal vakit ve saat, işte bu “ahmaklığın” tavan yapacağı andı.

Adanın sayısal olarak küçücük diğer toplumlarını ne gören, ne de duyan vardı !

Yeni bir yıla girmeye günler kalmıştı. Şehrin surlarının içinde, tam da eski şehrin göbeğindeki sigara fabrikasında çalışan işçilerden ikisi, yeni yılla birlikte, aynı kökten geldikleri kesin olan insanların en yoğunlukla göç ettikleri adakaraya yerleşmeye karar vermişti. O gece, iş arkadaşları onlar için veda partisi düzenlemişti. Gece uzamış, gün dönmüştü. Taksi çağrıldı. Bindiler. Şehere girdiklerinde Bandabuliya’nın önünden geçen taksiler, seslerin ve kalabalığın birbirine karıştığı o caddenin gecesine girdi. Ortalık sessizdi. Sonra bir araba ve arabanın önünde duran sivil kıyafetli ADAMLAR… Durmaları için yolu kapatmışlardı. Üç araba artık aynı sokaktaydı. O daha yoktu. Başka bir yerde, başka birileri ile geceyi tamamlamış, evine dönüyordu. Hesap gecikmemiş veya gecikmiş, bindiği arabanın lastiği yolda patlamamış ya da patlamış…. Oraya gidiyordu ve Onunla arabadakilerin kaderi birazdan Ermu Caddesi’nin tam da Onun evine dönen sokağının başında kesişecekti.

·        Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis, iç güvenliğinden sorumlu olduğu devletin, yurttaşlarının bir kısmına karşı hazırlanan bir eylem planının mimarlarından biri olarak bu örgütlenmenin içinde, Akritas kod adıyla yer alıyordu.

·        Yorgacis, kendine bağlı sivil/resmi ama silahlı küçük birimlere, özellikle geceleri Kıbrıslı Türklerin yaşadığı mahalleler civarında dolaşıp belli saatler sonrasında sokakta rastladıkları Kıbrıslı Türklerin taciz edilmesi talimatını vermişti.

·        Yorgacis’in de lider kadrosu içerisinde yer aldığı örgütlenme/ÖRGÜT/ Nisan 1964’te Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla yürürlüğe konulacak bir plan hazırlamıştı.

·        Ada ekonomisinin nerdeyse tamamına sahip olmanın getirdiği avantaj, kirli para yollarını da açmıştı. Yeraltı dünyasına egemen olmanın sağlayacağı ekonomik kazanca sahip olma dürtüsü, bölünmüşlüğe neden olmuştu. Silahlı güç grupları oluşmuş, farklı güç merkezleri ortaya çıkmıştı. “Örgüt”, en önemli güç merkezi olsa da, bütün bir yapıdan söz etmek mümkün değildi. Başıbozukluk vardı.

 

Durdular… Arabadan indiler. Aralarında sözlü bir tartışma başladı. Artık yüksek çıkan sesler, sessiz olan O sokağı, gündüzün kalabalığına taşımıştı. Arabaları durduran O ADAMLAR, sokağın kalabalıklaşması ile birlikte kendilerini artık güvende hissetmiyorlardı. Yardım istediler. Ve O, daha yoktu.

  
 

·        TMT, Örgüt’ün Aralık 1963’te Kıbrıslı Türklere karşı silahlı saldırı başlatacağı istihbaratını almış, bu nedenle çanaklarda/ çoğunlukla da araç lastikleri içerisine iyice sarılarak/ gömülen silahların çıkarılıp dağıtılması talimatını vermişti. Aralık ayına yaklaşıldığı bir dönemde saldırı istihbaratının tarihi konusunda bir yanlışlık olduğu bilgisi geldi. Ancak, silahlar kısa bir süre önce dağıtılmıştı. TMT özel timleri, sürekli silahlıydı.

·        TMT, Yorgacis’in Kıbrıslı Türklerin yaşadığı mahalleler civarında dolaşıp sokakta rastladıkları Kıbrıslı Türklerin taciz edilmesi uygulamasının hayata geçmesi sonrasında, bu tür davranışlara maruz kalanların bağırarak kalabalık yaratması talimatını vermişti.

·        Ada ekonomisindeki paylarının küçüklüğü, ekonomik kaynaklı bir yeraltı dünyası ortaya çıkarmamıştı ama silahlı gücü ellerinde bulunduranlardan bazıları, bireysel ihtirasları için bu gücü zaman zaman kullanıyorlardı. Muhalefet ezilmiş, liderliğe karşı çıkanlardan bazıları öldürülmüş, “ulusal dava konusunda bütünlük sağlanmıştı.!”

·        Tam bir örgütlülük vardı. Hangi durumda ne yapılacağı kesinlikle biliniyordu.

 Gecenin emniyetinden sorumlu nöbetçi subay, yakın zamanda Şeher’e gelen ve oradaki güvenlik birimi/polis! mensuplarını çok da iyi tanımayan bir Kıbrıslı Türk’tü. İngiliz patentli Land Rover’ı ve Kıbrıslı Türk ve Rumlardan oluşan görevli polis birimi ile birlikte olayın başlamasından kısa bir süre sonra olay yerine geldi. Gün artık 21 Aralık, saat sabah 01.30’du.

Yolu kesilen arabadaki Kıbrıslı Türkler, yol kesen “O Adamların” silahlı olduğunu söyleyince bir tartışma başladı. Kıbrıslı Türk polis subayı, yol kesen O adamlardan sivil ve silahlı olduğu söylenen Kıbrıslı bir Rum’u, Land Rover’a kelepçeletti ve Baf Kapısı Polis Karakolu’na gönderdi. Olay yatışmak üzereydi… Ve belki de gece salimen bitecekti. Ancak an içinde olaydan haberdar edilen Lefkoşa Polis Müdürü Pandelidi, Ermu Caddesi’nin Ömerge/Beşparmak Sokağı’nın başladığı o noktaya geldi. Onun oraya gelmesi ile bitmek üzere olan gece yeniden başladı. Sesler yükseldi, dağılmak üzere olan kalabalık bir kez daha toplandı… Saat 02.10’du…

Pantelidi’nin tartıştığı kişilerden biri taksi şöförü, Zeki Halil Karabülük’tü. Zeki, özellikle Rum polisler tarafından tanınan biriydi. Geceleri dolaşan O adamlar tarafından zaman zaman gözetim altında tutuluyordu. Örgüt istihbaratına göre TMT ile doğrudan bağlantısı olduğuna inanılıyordu.

 

Saat sabahın ikisini geçmişti. Ve o anda sokağın diğer tarafından da bir araç Ermu Caddesi’ne girdi. Ömerge Sokağı’na dönecek ve hemen oradaki evine girecekti. Gece onun için bitmek üzereydi. Kalabalık yolu kapatmıştı ve geldiği arabanın ilerlemesi mümkün değildi. Durdu. O da arabadan indi. Tartışan grubun yanına geldiğinde Zeki’yi tanıdı. Onu tanıyordu. Yakındılar.

CEMALİYE bir an bile düşünmedi. Zeki’yi tartaklamaya çalışan Pantelidi’nin üzerine yürüdü ve ona vurmaya başladı. Bir anda ortalık karıştı. Ve cevap çok sertti… İki el silah sesi duyuldu. Zeki de CEMALİYE de başlarından vuruldu. Zeki hemen orda öldü…

21 Aralık günü yayınlanan bütün Kıbrıslı Türk gazetelerinde olay özgün haberlerle manşetlere taşındı. Dönemin en büyük Kıbrıslı Türk gazetesi olan Halkın Sesi olay yerine muhabir değil, sadece bir fotoğrafçı göndermiş, o da olay yerinde devam eden silahlı çatışmalardan dolayı caddeye bile girememişti. Buna rağmen olayın ayrıntıları ertesi günkü gazetede yer almıştı. Olayın duyulmasından sonra “Rumlar Tahtakala’yı bastı” şeklinde yayılan haber, Lefkoşa’da büyük bir huzursuzluğa neden oldu. Kıbrıslı Türklerin yaşadığı mahallelerde bir anda herkes ayağa kalkmıştı.

21 Aralık 1963 Halkın Sesi : “Bugün sabah saat 2 sularında Girne’den arabaları ile Tahtakale’deki evlerine giderlerken bazı sivil silahlı Rumlar tarafından durdurularak yoklanmaya tabii tutulmak istenmişlerdir. Arabadaki kadınlar buna itiraz etmek istemişler ve aralarında bir münakaşa başlamış. Bu hadise polise aksetmiş. Vazifeli polis subaylarından Oğuz Bey Rum ve Türklerden müteşekkil ekibi ile derhal vak’a yerine yetişmiş. Yapılan şikayet üzerine oradaki sivil Rumlardan birini yoklamak istemesi üzerine bu sivil Rum orada duran bir polis arabasına elindeki bir cismi saklamış ve polis arabasının sürücüsü olan Rum bir çavuş oradan uzaklaşmış. Sivilin adını almak isteyen Türk polis zabitine bu sivil Rum adını vermemiş ve orada bulunan bir Rum polis çavuşu da Rum sivilin bu hareketini desteklemiş. Bunun üzerine Türk polis zabiti, bu sivil Rum ile polis çavuşunu polis arabası ile polise göndermiş. Kendisi de oradan ayrılmak üzereyken oraya gelen bir arabanın durması ile halkın üzerine ateş açılması bir olmuş. Halk üzerinden üç beş kişi yere yıkılarak “bizi vurdular” diye bağırmaya başlamışlar. Bunun üzerine orada ellerinde tabancaları olduğu halde polis kumandanlarından Pandelidis ile polis çavuşlarından Arigidiris Türk zabiti Oğuz’un arabasına atlayarak Oğuz’a oradan uzaklaşmasını emrederek oradan ayrılmışlar.”

21 Aralık 1963 Akın : Bu sabah saat 2.30’da Lefkoşa’da Ermu Sokağı’nda esrarengiz vurma olayları vuku bulmuş, iki Türk vurularak öldürülmüş, bazı kimseler ise ağır veya hafif surette yaralanmıştır. Ölen Türklerden biri Zeki isminde 19 yaşında bir Türk genci, diğeri ise Cemaliye isminde bir kadındır. Bu kanlı olay, bütün Lefkoşa’da, “Rumların Tahtakale’yi bastıkları” şeklinde şayiaların sür’atle yayılmasına sebep olmuş, bir anda bütün şehir halkı ayağa kalkmıştır. Bu arada Tahtakale mahallesinden gelmeğe devam eden müteaddit silâh sesleri ve bağrışmalar, halkın heyecanını son haddine çıkarmıştır. Polis ise derhal faaliyete geçerek bütün mensuplarını vazife başına çağırmış sıkı tedbirler almıştır. Yaralıların beş kişi olduğu öğrenilmiştir. Yaralıların bazıları genel hastanede, bazıları da hususî bir klinikte yatmaktadır. Bunlardan başka hafif yaralıların da bulunduğu bildirilmektedir. Yaralı Türklerden ikisi Esat Hüdaverdi ile Gürkan/Ürkan Mehmet’tir. Esat Hüdaverdi başından, Gürkan Mehmet ise karnından ve kolundan yaralanmıştır.Mihalis Savvas adında bir Rum Polis ise elinden yaralanmıştır.”

Kıbrıslı Türk gazetelerinin gece ile ilgili özgün haberleri 21 Aralıkla sınırlı kaldı. 22 Aralık’ta yayınlanan bütün gazeteler, yeni doğan günle birlikte merkezi Kıbrıs Türk otoritesi konumuna geçen Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’nin olaylarla ilgili yayınladıkları bildirileri aynen yayınlamaya başladılar.

22 Aralık 1963 Halkın Sesi : Geçen gece sabahın erken saatlerinde başlayan ve dün bütün gün devam eden hadiseler üzerinde Türk Cemaat Meclisi olağanüstü bir toplantı yaparak durumu incelemiş ve hadiselerin hakiki şeklini dünya efkarı umumiyesine açıklamak için toplantıdan sonra şu bildiriyi yayınlamıştır. (…)

İlk Vurulma Olayı : Bu sabahki olaylar, başka bir kasabadan saat 02.10’da Lefkoşa’daki evlerine avdet etmekte olan ve aralarında kadınların da bulunduğu, iki Türk ailesinin sivil Rumlar tarafından yoklanmak üzere durduruldukları bu gibi rastgele yoklamaların birinde zuhur etmiştir. Türkler polis olduklarını iddia eden Rumların hüviyetlerini görmeyi istemişler fakat Rumlar bunu reddederek silah tehdidi altında Türklere kötü muamele yapmağa başlamışlardır. Türk kadınlar erkekler tarafından yoklanmağa itiraz etmişler ve polis istasyonuna götürülerek kadın polisler tarafından yoklanmağa talep etmişlerdir. Daha sonra Türk kadınların itirazlarını işiten takriben 20 kişi, olay yerinde toplanmıştır.

Uydurma Haber : Üniformalı Rum polislerin de katıldığı bu sivil Rumlar, silahsız Türk vatandaşların üzerine otomatik silahlarla ateş açmağı tercih etmişler ve olay yerinde biri erkek diğeri kadın olan iki kişiyi de yaralamışlardır. Polis bülteninde yanlış olarak iddia edildiği gibi bu safhada Rum polislerden veya sivillerinden hiçbirisinin yaralanmadığını kaydetmek önemlidir. Bunun üzerine Rum polisler geri çekilerek mevki almışlar ve hastane otomobili de dahil Türk kesiminden gelen bütün taşıtlara ateş etmeğe devam etmişlerdir.”

Adada milliyetçi liderliklerin çizdiği yol yürünmeye başlanmıştı. Oysa gece, silahların patladığı o anda daha bitmemişti. En azından CEMALİYE için. Vurulmuş, düşmüş, ama yaşıyordu... Kim bilir ne düşünüyordu o anda. Muhtemelen kızını, canını. Belki de hayatta kalma isteğiydi sadece bedenini saran. Ve o yüzdendi adım adım caddeyi geçmesi. Sokak bir anda boşalmıştı ama O, üstünden sadece mermilerin geçtiği o boş caddeyi yürümeye, belki de sürünerek ilerlemeye devam ediyordu. 210 ADIM... Tam 210 adım ilerlemişti, onu vurdukları yerden. Evine doğru değil, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı sokağa doğru ilerlemişti. Kim bilir ne düşünüyordu ? Hastane arabası sokağa girememişti. O sokakta tek başınaydı . Ve belki de ilk defa kendisini bu kadar yalnız hissediyordu. Ama hayata tutunuyordu, direniyordu…

O gece sabahın ilk saatlerine kadar Ermu Caddesi’nde silahlı çatışma devam etti. Sokağın bir tarafında TMT mensupları, diğer tarafında da 1957’de Bazı milliyetçi Kıbrıslı Türkler tarafından yakılan Olimpiakos kulübüne mevzilenmiş Örgüt mensupları vardı. O gece ilk olaydan saatler sonra yaralanan Kıbrıslı Türklerden ikisi, TMT’nin özel ekibindendi. Ve o gece orada, o sokakta her iki toplumun şiddet yanlılarının hepsi buluşmuştu. Lefkoşa Polis Komutanı Pantelidi’nin oğlu da oradaydı. Pantelidi’nin oğlu 1964’te Mağusa’da Kıbrıslı Türk kontrol noktasını uyarılara rağmen geçerek surlar içine girmiş ve orada yanındakilerle birlikte vurularak öldürülmüştü. O gece iki taraf arasında sınırlı silahlı çatışma sabaha kadar aralıklarla devam etti. Sabaha doğru, Kıbrıslı Rum bir fırıncı da vurularak öldürüldü. Ve O gece, bir mahalle olduğu gibi boşaltıldı. Tahtakala’da yaşayan Kıbrıslı Türkler, çatışmaların devam ettiği sıralarda mahalleden tahliye edildi. Mahallenin Kıbrıslı Rum sakinleri bu göçten ancak günün ilk ışıkları ile haberdar oldu.

Kıbrıs İstirdat Planı Madde 9 :Mücadele başladığı vakit ada üzerinde dağınık durumda bulunan Türk toplumu bir bölgeye toplanması için zorlanacak ve bu bölgeyi savunmak durumunda kalacaktır. Bu bölgenin hangisi olacağı uzmanlar tarafından hazırlanacak olan stratejik plana bağlı olacaktır.

Göç eden o insanlar, büyük bir sessizlikle hareket ediyorlardı yıllar boyu yaşadıkları evlerini terk ederken. Oysa O, bu sessizliği yırtarcasına bağırıyordu. Onun çığlıkları gecenin sessizliğini bölerken, yüzlercesi o çığlığın gölgesinde evlerini terk ediyordu… Arkalarına bile bakmadan. Onu görmeden, duymadan… Sessizce ve büyük bir örgütlülükle bütün bir mahalle bir saate boşaldı… Arkalarında anıları, dostlukları, geçmişleri… VE bir kadın, bir insan… Bir anne… CEMALİYE…

POLİS AÇIKLAMASI : 21 Aralık 1963 : Gece yarısı saat 02.10 sularında, Polis Devriyesi, Ermu yolunda, “Olimpiakos” kulübünün yakınlarında bir grup Kıbrıslı Türk’ün yolunu kesti, kontrol için kimliklerini göstermelerini istedi. Kimliklerini göstermeyi reddettiler, bunun yerine bağırmaya başladılar, çok sayıda Kıbrıslı Türk toplandı ve devamında kargaşa çıktı. Polis düzeni sağlamaya çalışırken, yabancı bir şahıs polise ateş açtı. Polisler de kendilerine ateş açan şahsın bulunduğu tarafa doğru ateş açtılar ve takviye istemek üzere geri çekildiler. Durum kontrol altına alındı. Daha sonra olay yerinde 25 yaşındaki Lefkoşalı Zeki Halil ölü bulundu.

Salihe Hasan/Cemaliye/ ağır yaralı olarak bulundu, kaldırıldığı Lefkoşa Devlet Hastanesinde yaralarından dolayı yaşama veda etti…

 

  

21/12/2014 16:20
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: cemaliye, 21 aralık 1963, haber, kıbrıs, kanlı noel
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.