Coğrafyamız kazanacak, biz kazanacağız

ads ads ads ads
10/02/2018

ads

Halil Paşa Halil Paşa


HIZLI AYAR ÇEKME DİRENİŞİ DE TETİKLİYOR

Ocak sonu Şubat başı Meksika-Guatemala köylerinde ve şehirlerinde dolandım durdum. Yurt dışına çıkacağım gün, Afrika gazetesine karşı ırkçı-dinci saldırı olayı tertiplendi. Yurt dışında kaldığım beş gün içerisinde Kıbrıslıtürklerin siyasal tarihine geçecek mitingi de kaçırdım. Ama olay bir mitingle de sınırlı kalmadı. AKP hükümeti savaş kararı aldı ve Suriye topraklarında Kürt bölgesine askeri operasyona yöneldi. Karşılığında direnç gördü ve olay askeri-kanlı bir savaşa dönüştü. Türkiye şu anda, çok değil yarım saatlik uçak mesafesi uzaklığında ve ne zaman sonlanacağı belli olmayan, kararı “iki dudak arasına sıkışmış” bir savaşın içerisinde.

Daha “önemsizmiş” gibi olaylar da var. Lefkoşa’dan başlayarak adayarımıza çekilmeye çalışılan yeni kimlik ayarları. Park, yeşil alan, laik devlet okulu, yol, kaldırım, hastane, çevre kirlenmesi ile boğuşan Lefkoşa’da, büyük paralar harcanarak inşa edilen “Hala Sultan Koleji”, daha da para harcanıp, bir yanıp bir sönen rengarenk neon ışıklarla donatılıp daha bir görünür kılındı. Gece Ercan’dan dönerken gördüm. Gezip gördüğüm Fas’ın Casablanca şehrindeki Mekkeden sonra Dünyanın en büyük ikinci camisi gibi, şehrin fakir ve kanalizasyonsuz mahallelerine karşı, Okyanusun kıyısına Kralları İkinci Hasan’ın arzusu hilafına, halkından topladığı vergilerle ama kendi ismini vererek inşa ettirdiği Kral Hasan Camisi gibi heybetli bir duruşu vardı.

ZEYTİNLİK-TEMPLOS’DAKİ ADAK YERİNE KÖYLÜLERİN TEPKİSİ

Bu arada, Lefkoşa’dan başlayan türbelerin Sünni görünürlüğüne, Temroz (Zeytinlik) köyünde de devam edildi. Köye döndüğümde, meydanına yakın “Garip Dede” türbesini, adak mumları sökülüp kaldırılmış, başında sarığı eski görüntüsünden oldukça uzaklaşmış buldum. Lefkoşa’daki Polis Sokağına asılan tabeladaki gibi; “dinimizce mum yakma yasağı” güya çaktırmadan getirilmiş mi oluyordu? Vakıflar İdaresinin memurunun mum yakılmasına karşı alerjisi olabilirdi. O kendi dini ve vicdani özgürlüğüydü. Kendisine saklayabilirdi. Ancak Templos köyünde, babasının dedesi Temrozlu olanlar, orada hala, teyze vb. kişilerin, Garip Dede’ye mum yakıp çaput bağladıklarını, böyle ritüelleri olduklarını söylüyorlar.

Öte yandan Temrozun yetiştirdiği Kıbrıslı entelektüellerimizden Ali Nesimi’nin “Sosyal Yaşam ve Kültürüyle Templos-Zeytinlik” kitabında “Garip Dede” Adak yeri olarak geçiyor. Ayrıca Garip Dede ile ilgili iki de efsane anlatmış Ali Nesimi hoca. Meraklıları alıp okuyabilirler. Sonunda Nesimi hoca “Garip Dede” türbesi için bir “dilek yeri” tanımlamasını yapmış ve şöyle devam etmiş: “kısmet arayanların, çocuk isteyenlerin ve dileğinin yerine getirilmesini isteyenlerin bir uğrak yeri…”

Türbelerimize, tarihi miraslarımıza da mı kimlik yakıştırmaya çalışılıyor?

Ne büyük bir aymazlık ve gericilik!...

Devletin kurumları, Lefkoşa sokaklarındaki türbeleri restore ederken yasalara uygun davrandı mı?

Örneğin 200 yıldan eski olan bir anıt, nasıl olur da hala Evkafın yetkisinde olur ve bir restorasyonda Eski Eserler ve Yüksek Anıtlar Kurulu by pass edilir?

Neden bu türbeler restorasyon kurallarına uyularak tamir edilmez?

Neden ihaleye çıkılmaz?

Bunları da uzmanları, konuyu dert edinen görevli memurlar ve yeni hükümet araştırsın…

Ancak benim gördüğüm Templos köylülerinin “Garip Dede Adak Yeri”nin bir garip Sünni İslam görüntüsüne dönüştürülmesinin önüne geçerek, köylerindeki bu tarihi esere sahip çıkmalarıdır. Ne mutlu Templos köyünün bu duyarlı insanlarına. 

Köylüler ve köyde uzun zamandır çevre ve demografik yapı için mücadele eden Zeytinlik-Templos İnisiyatifi aslına uygun restorasyon yapılmadığı için Vakıflar İdaresini eleştirince, köye gelen bir Evkaf yetkilisi köylüyü dinledi, notlarını aldı ve en kısa zamanda Garip Dede Adak Yerini köylünün de taleplerinin göz önüne alınarak düzelteceği sözünü verdi. Köylü sonucu bekliyor.

Zeytinlik-Templos İnisiyatifi sonucun yakın takipçisi olacak ki bu da örgütlü olmanın önemini gösteriyor bize.

MAHALLEME DOKUNMA İNİSİYATİFİ

Lefkoşa’nın Yenişehir semtinde, Anadolu Ajansı Bürosu’nun yanındaki araziye 2 bloktan oluşan 8 katlı öğrenci yurdu yapılmasına karşı, mahalle sakinleri ayaklandı. Pankartlarını aldı, sokağa çıktı. Mahallelerinin böyle bir devasa inşaat ile kirleneceğinin, sonrasında ise bu kadar çok öğrenci nüfusuyla sakin bir yerin karmaşaya bulanacağının, huzurlarının kaçacağının, yaşam kalitelerinin düşeceğinin farkına vardıkları için bunu yaptılar. Kaldı ki devletin artan üniversitelere karşı imar planında ayrılmış bölgeleri yok. Araziyi bulan restoran, yurt, cafe, bakkal ve bar açıyor.  

Tabii Serdar Denktaş’ın Maliye Bakanı iken bahse konu devlet arazisini bakanlığının uhdesine alıp kızına ve kızkardeşinin damadının kurdukları şirkete kiralaması, daha önce üniversite sahibi yapmaya çalıştığı oğluna ilaveten bir de bu “yurt kıyağı” mahalleliyi daha da bilemiş.

Onlara kalan tek şeyi yapmışlar. Tıpkı köylerinde çok katlı yurt inşasına karşı ayaklanan Zeytinlik-Templos sakinleri gibi, Girne İnisiyatifi gibi bir örgüt çatısı altında örgütlenmişler.

Ne mutlu Kıbrısın sorunlarına kendileri sahip çıkan böyle fedakar insanlarına!.

KIBRISLILARI YAKINGELECEKTE BEKLEYEN TEHLİKE

Kıbrıslılar adanın kuzeyinde AKP’nin yanı sıra, bu partinin isteklerine onay verip bu arada kendilerine, aile ve yakınlarına maddi servet fırsatlarından hiçbirisini kaçırmayan Kıbrıslı işbirlikçilerine karşı, yalnızca siyasal partilerde değil, yanı sıra sıra sivil toplum örgütlerinde, kendi kurdukları inisiyatiflerde örgütlenmeye ve direnmeye başlamış bulunuyorlar. AKP, Türkiye’de ne denli iktidarda kalır ve giderek otokratikleşen ve sivil yaşamda dini öne çıkaran bu “mahalle baskısını” artırarak sürdürürse…

Türkiye’nin mevcut “milliyetçi-dinci-otoriter”yapısını ne kadar uzun sürdürürse…

Sanırım Kıbrıslıtürklerin yakın gelecekteki yaşam tarzı da buna göre yol alıp şekillenecek…

AKP ve Erdoğan Türkiye’de kök saldıkça, Kıbrıs’ta sokaktaki “saldırgan, küfürbaz, tehditkar, ırkçı, köktendinci” unsurların meclisten bürokrasiye siyasal yaşamımızdaki görünürlüğü daha bir artacak gibi. Ancak buna karşı da da bu coğrafyayı yurt edinmiş insanların, heyecanlı, sert mitinglere, sivil örgütlenmelere yöneleceği de aşikar. Kısaca yakın gelecekte öyle görünüyor ki; siyasetten eğitime, ekonomiden ticarete, yaşamın her alanında ortam gerilecek.

GUATEMALA VE KKTC

On gün kadar önce 16 milyonluk Guatemala’nın 8 milyonluk aynı adı taşıyan başkenti Guatemaladaydım. Şehre girerken şehri saran tepelerde karşıma çıkan gecekondu evlerinin damları paslı tenekelerden ibaretti. Şehrin merkezine doğru ilerledikçe, bazı dükkan ve mağazaların önünde pompalı tüfeklerle nöbet bekleyen adamlar gördüm. Bakkal dükkanları ise, bir küçük pencere hariç baştan sona demirliydi. O küçük pencere deliğinden yapılıyordu alış verişler.

Duvarlar ve üzerinde dikenli tellerle çevrili villalarını da fark edince, ülkenin ne denli yoksul, sınıf ayırımının ne denli korkunç olduğunu anlamak için öyle pek araştırmaya falan da gerek kalmıyordu. Emekliliğin olmadığı Guatemala’nın bir de Kolombiya’dan gelen uyuşturucu trafiği üzerinde bulunduğu ve ülkenin %1’inin (160 bin kişi) bu ticaretten geçindiği düşünüldüğünde…

Yine de bu ülkenin köyleri başkentine benzemiyordu. Maya kökenli köylülerin Katoliklerine eklemledikleri ritüelleri onları Hristiyanlıktan uzaklaştırıp başka bir dünyaya fırlatıyordu. Tıpkı bağnaz Müslümanların eskilerimizin “mum yakma”, “çaput bağlama” ritüellerinin onları Müslümanlıktan uzaklaştırdığı iddiaları gibi…  

Üzgün görünüşlü ama sebatlı, küçük fakir evlerde yaşayan ama zengin bir yeşile ve doğaya sahip, basit, sade ucuz giyimli ama çalışkan ve cana yakın gençlere sahipti kırsal kesimleri Guatemalanın…

Bana 1963-74 arası az gelişmiş ama daha yeşil, betonsuz-apartmansız ama daha sakin Lefkoşasını, beşyıldızsız casinosuz ama tertemiz Girne denizini hatırlattılar.

Bir masa örüsü satın aldı eşim. Maya işlemelerinin bizim Lefkara işindeki desenlerin aynısı olduğunu Kıbrıstaki eşine dostuna göstersin diye…  

İspanyolların işgaline, Katolik misyonerlerinin baskısına beşyüzyılı aşkın bir zamandır ritüellerini, diyaleklerini, pek çok gelenek ve göreneklerini kaybetmeden ayakta kalmış Mayaları ve kırsalın o naif insanlarını da görünce. Bir kez daha coğrafyanın baskın olacağına, Kıbrıslının Kıbrıslı kalacağına inancım daha da arttı!.

10/02/2018 18:17
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Coğrafyamız kazanacak, biz kazanacağız, halil paşa
MANŞETLER

HK Halil Paşa

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.