Çözüm sürecindeki tuhaflık nereden kaynaklanıyor?

ads ads ads ads
20/07/2014

ads

Cenk Uzunoğlu Cenk Uzunoğlu


Günlük hayatta da olur ya.

Yapmayı planladığın bir iş için aniden öngörmediğin masraf kalemleri art arda gelmeye başlar.

Ulan dersin bunları bir toplayım bakalım durum vaziyet ne olacak?

Sonra da ortaya çıkan durum karşısında sana yapılacak iş için akıl vereni ya da destek olanı bir kez daha oturup düşünme ihtiyacı hasıl olur.

Son bir haftadır Kıbrıs sorunu ile ilgili art arda gelen beyanatlar beni ayni ruh haline soktu.

Hatırlatmak için bu demeçleri sıralayalım.

ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın verdiği demeçten başlayalım. Söylediği ortada ama söylediğinden daha fazla söyledikleriyle taraflar arasında yaratacağı etki çözüme yönelik mi oldu?

Bence çözüme yönelik olmadı.

Papazlara bu işi sizin istediğiniz şekilde Erdoğan ile bir toplantıda çözeceğiz diyor. Bunu duyan Rum müzakere heyeti masada daha mı makul bir tavır takınır yoksa dur bakalım belki ABD istediğimizi ve fazlasını belki de koparır diye ezberde hazır olan suçlayıcı yaklaşım moduna mı geçer?

Bence işi yokuşa sürer ve bekler. Nitekim taraflardan gelen demeçler bunu doğrular nitelikte.

E o zaman burada durup düşünmek lazım, kesinlikle aptal olmayan Amerikalılar, adada çözüm istiyor mu istemiyor mu?

İki hafta önce yazdık. Cevabımızı, ABD’deki bu hareketliliğe bakıp gaza gelmeye meraklı olanlar için tekrarlayalım. ABD’nin adada anlaşmanın olup olmaması umurunda değil. Dertleri gidişatın yalnızca kendi kontrollerinde yürümesinden. Dertleri çözüm değildir. ‘’Gidişat’’ diye özetlediğimizi de doğal gaz ve çözüm süreci olarak istediğiniz şekilde tanımlayın.

Devam edelim.

Anastasiades’in partisi AP milletvekili Eleni demeç veriyor. Kıbrıs Türkleri Annan planına, Anadolu’dan gelenleri dikkate almamanız gerektiğinden ‘’evet’’ demedi ki diyor. Türkiye için AB kapısı kapalıdır diye de ekliyor.

Arkasından bizim Dış İşleri Bakanımız Nami ‘’müzakereler çöktü’’ diyor. Herhalde o bizden olan biten konusunda çok daha bilgilidir. Abarttığını sanmıyorum, iyi gitmeyen bir süreç gördüğü kesin.

En son da Eroğlu, Anastasiades’in kendisine ‘’isteklerimizi Erdoğan’ın karşılayabileceğine inandığını’’ söylediğini söylüyor.

Bu söylenenlerin hepsi birer yazı konusu olur. Ve bunları da geçen hafta ayrı ayrı ele alıp yazanlar oldu. Burada sorulması gereken soru anlaşma olacaksa anlaşmadan hemen önce verilmesi gereken demeçler ve gündem böyle mi şekillenmeli sorusudur.

Bu konuya taraf olanlarda durum buyken, AKP iktidarından bu söylenenlere karşılık pek de bir ses çıkmaması da enteresandır.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Türkiye’nin Ortadoğu’da girdiği bataklıktan dolayı bu demeçlere cevap verecek zamanları kalmamıştır diye de yorumlayabilirsiniz.

Bu sessizlikle ilgili başka bir yorum daha yapılabilir ama.

Yunanistan’daki ve Kıbrıs’taki derin ekonomik krize rağmen muhataplarımızdaki ‘’açılım’’ yapmaktaki isteksizliği ve çözüme yönelik olmadığından cevaplanması gereken bu demeçleri AKP iktidarı görmüyor mu?

Elbette görüyor.

Ama AKP’nin yapmaya çalıştığı başka bir şeyi muhataplarımız da görüyor.

Gördükleri de şudur.

AKP iktidarı iç siyasette sonu nereye varacağı meçhul ‘’açılım’’ siyasetine Cumhurbaşkanlığı ve arkasından gelecek seçimler öncesinde uyum göstereceği için Kıbrıs sorununun çözümünde adım atmak istiyor. Ama amaç çözmek değil. Çözme ihtimaline yönelik adım atar durumda gözükmektir.

Tekrar sıralamayacağım ama AKP iktidarı birçok konuda başlangıçta konuyu ele alışıyla sonrasında geldiği nokta arasında ciddi farklılıklar oluşturmayı başarmış bir iktidardır.

Bunu alışkanlık haline getirmiştir. Alışkanlık haline getirmekle kalmamış bunu siyaseten de sandığa yansıtarak kendi lehine de kullanmıştır. Bu alışkanlıkları da uzayan iktidar dönemlerinde içeride tam olarak değilse de dışarıdan bakanlar nezdinde sırıtmaya başlamıştır.

Görünüş o ki dış siyasette her yönüyle başarısız tabloyu kurtarmak için seçimler öncesinde AKP iktidarı Kıbrıs ta Annan planı öncesinde olduğu gibi bir havaya ihtiyaç duymaktadır. Biden’ın Papazlara yaptığı konuşmada işaret ettiği budur.

AKP, 50 yıllık sorunu çözme yönünde atacağı adımların içte ve dışta yaratacağı rüzgarla ancak dış siyasetteki başarısızlığın üstünü örtebileceğini ve Batıyı yanında tutabileceğini düşünmektedir.

Çözmek önemli değil, çözecekmiş gibi hareket etmek siyasi açıdan bir ihtiyaç haline gelmiştir.

ABD’de buna kendi çıkarlarına karşı çıkılmadığı ve hatta kolaylık sağlandığı sürece AKP iktidarının iç ve dış siyasete yönelik bu hesabını ‘’bedelini’’ de isteyerek görmemezlikten gelecektir. ABD’nin anlaşma olsun ya da olmasın Türkiye’den şu andaki beklentisi doğal gazın aksatılmadan çıkarılması ve piyasalara nakledilmesidir. Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün devamı durumunda, doğal gazın arkasından bunun polisliğini sağlama almak için, Türkiye’den Kıbrıs’ın mevcut durumuyla NATO’ya girmesi talep edilecektir. Anlaşma olmayacaksa bunu kabul et noktasına Türkiye bir şekilde getirilmeye çalışılacaktır. Esas hedef, anlaşma olsa da olmasa da, adanın NATO’ya girmesidir. Rum’a da devam eden çözümsüzlük durumunda seni ‘’Türk askerine karşı biz koruyalım’’ denilecektir. NATO’ya girişi de Rum toplumunda gerekli olursa savunacak olan Anastasiades ile Papazlardır. Tüm bunların hayata geçmesi için ihtiyaç olunan da bir kez daha suni olarak yaratılacak yüksek beklentilerden sonra çözümsüzlükle yaşanacak olan hayal kırıklığı ve karşılıklı suçlamalar olacaktır.

Geçen haftaki demeçlerle ortaya yavaş yavaş çıkmaya başlayan görüntüdeki tuhaflık da karşılıklı yapılan bu hesaplardan dolayıdır.

Tüm bunları ada dışından izleyen biri olarak ben de kendi ‘’demecimi’’ vereyim.

‘’Anlaşmaya hem uzağız hem de bambaşka bir noktaya doğru ilerleyerek uzaklaşıyoruz.’’ Son bir haftada verilen demeçlerin doğuracağı sonuç bunu gösteriyor.

 

20/07/2014 10:08
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Çözüm sürecindeki tuhaflık nereden kaynaklanıyor?, cenk uzunoğlu
MANŞETLER

HK Cenk Uzunoğlu

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.