Çözüm Türk Halkının Makûs Talihi Olmamalı!

ads ads ads ads
28/10/2016

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


Eğer müzakereler iki halkın adadaki kaderini yeniden saptamak için sürdürülüyorsa demek ki öncesinde yaşanan bir kadersizlik vardı. Artık bu kadersizliği de biliyoruz nedenlerini de. Fakat şunu da biliyoruz. Geçmişi yaşatarak geleceğe yürüyemeyiz. Dolayısıyle tarihleri boyunca (fakat birlikte değil) yan yana yaşamış iki halkı, (yeniden birleştirmek için de değil) barışçı çözüm için bir federal sistemde buluşturmayı amaçlayan çabalar desteklenmelidir..

Zaten destekliyoruz. Hatta başarısızlığa uğrasa bile hemen ardından yeni bir müzakere masası kurulmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyecek kadar. Çünkü Kıbrıs adası iki halkın kavga edeceği kadar büyük değildir. Ne var ki bu “küçüklük” eşit paylaşımı dejenere etmemelidir. Siyasi sorunun en çetrefil yanı da budur. Nitekim: Müzakereler başlarken nüfusumuza 350 bin kişi diyorduk! Sonun başına geldiğimiz şu günlerde ise Güney’in bizim adımıza yaptığı hesapla artık 225 bin kişiyiz!

Müzakereler başlarken Türk tarafının mutlak siyasi eşitlik ilkesinde bir direnişi vardı. Artık “dönüşümlü Başkanlığın” bile sulandırılmışlığında Yönetim ve Güç paylaşımında azınlık çoğunluk gözetilmektedir.

Müzakereler başlarken Rum tarafına en az oranda toprak ve yöre iade edilecekti. Oysa şimdilerde açık ve net Omorfo ile Karpaz da dahil Kuzey yüzde 25’lere çekilirken pek çok köyümüz ve toprağımız Güney’e iade edilecek!

Müzakereler başlarken iki kurucu devlet kendi içlerinde özerk olacaklardı. Sona geldiğimiz şu dönemde ise hem Kuzey’e 100 bin Rum’un geleceğinden hem de AB müktesebatının 4 özgürlüğünden bahsediliyor!

Müzakereler başlarken Türkiye’nin garantörlüğü konusu Türk tarafının tartışmazsız ne kadar “olmazsa olmazı” ise şimdilerde de Rum tarafının “kabul edilemez” dediğince o kadar olmazsa olmazıdır!

Müzakereler başlarken Rum tarafı Annan planında elde ettiği kazanımlarının hakkında masaya oturur ve üzerinde haklar almayı hedeflerken, Türk tarafı elde kalanları da kaptırmamak için direnmek zorunda bırakılmaktadır!

GÖRÜLÜYOR Kİ: İki halk için saptanmaya çalışılan “ve geleceklerin siyasi kaderi olacak yol haritasında bile ne eşitlik ilkesi vardır ne de özgürlükle egemenlik. Sadece Türk azınlığın Rum çoğunluğunun bir alt kümesi olması çalışmaları vardır… Gerçekleşirse adına “Türk halkının makûs talihi” denecektir!

SİYASİ PARTİLERİN YARATTIĞI SÜLÜKLER

Açık ve net yazalım: Bir hükümetin Bakanlar Kurulu kararları eğer “yargıdan” dönüyor ve iptal ediliyorlarsa biline ki bu devletin tırnak kadar güvenilecek yanı kalmadı. Hele de Koalisyon hükümetinin şu son olayı! Verdiği “vatandaşlıkların” Yüksek İdare Mahkemesinden döneceğini anlayınca Bakanlar Kurulu Kararı ile (ne olur ne olmaz tutumunda tornistan edip) iptali kendisinin yapması olayı!

Oysa ne diyorduk? KKTC’de ikamet eden, çalışma izni bulunan dolayısıyle vatandaşlık hakkı elde eden her bir kişi zaten otomatik olarak “vatandaş” olur. Kimse de niye “vatandaş yaptın” diye mahkemelere koşturmaz.

Demek ki usulsüzlük var, kanunsuzluk var, alavere dalavere var! Demek ki alınlar açık, vicdanlar ak pak değilmiş! Demek ki bizatihi devletin kendisi Anayasal hükümleri çiğniyormuş ki insanların vatandaşlık hakkını bile savunamaz duruma gelinmiş!

İSTİHDAMLAR: Mağusa belediyesi gözlerimizin önündedir, örnektir! Seçimden hemen sonra Başkan ve yönetim kurulu göreve başlarken ilk icraatları öteki belediyeler gibi “yeni istihdamlarla mevcut personeli şişirmek olduydu.” Galiba altmışın üzerinde şu veya bu statüde yeni işe alınan çalışanlar! Fakat kimse Mağusa Belediyesinin bu yeni “çalışanlarıyla çalışmalarını” kente hizmet olarak yansıttığını ne gördü ne tanık oldu! Göremez elleyemezdi çünkü yaratılan istihdamlar “gizli işsizliği” azdırıp bütçenin canına okumaktan başka hiçbir amaca hizmet etmiyordu! Buna Rağmen bu istihdamlar yapıldı. Çünkü olay “seçimler kampanyasında partilere hizmet edenlere verilen iş aş sözlerinin yerine getirilmesiydi!” Getirtenler de Hükümet erkânıydı! Sistem haline getirilmiş popülizm işte budur!

GERÇEK OLAY: Neden KKTC, Anayasasına, Meclis’ine, kanunlarına, dolayısıyle hukukun üstünlüğüne karşın “hükmü karakuşi” hükümet politikalarında harcanmaktadır? Yani seçim kazanmak için neden “hizmet” değil de “popülizm” yeğlenmektedir? Hem de TC ile bu kadar yakın ilişkiler kurulmuşken.

ÇÜNKÜ: Size yıllar öncesi bir olayı anlatayım: Adam ve iki çocuğu.. Baba önceleri UBP’liydi. UBP Seçimi kaybedince CTP’ye girdi! Fakat iki oğlundan birini CTP’de bırakırken, diğerini UBP’li yaptı! Bir süre sonra kendi de UBP’den ayrıldı DP’e girdi! Baba ve oğulları birlikte büyük işler yaptılar, büyük vurgunlara imza attılar! Her seçimde yeni kazanımlara gark oldular!

SÜLÜKLER: Siyasi partiler “seçimleri kazanma uğruna, partili insanları işte böyle “sülükler” haline getirdiler! Bu nedenle Suat Hoca’ya kıyak çekiliyor diye yeri göğü inletmeye gerek yoktur! Büyük ve devasa yatırımları ile KKTC’nin kalkınmasına baş koyan işadamıdır Suat hoca. Siyasi partilerin popülizmle ürettiği sülük değil!

KISACA TAKILDIĞIM: (“RANTÇI” DEDİN MI YAPIŞIR KALIR!) Zengin fakir edebiyatı ile sosyolojisi hiç bitmedi! Zengin her zaman “baş” fakir “ayak!” Zaten Marx’a göre de Burjuvazi, fakirleri hep ezmiş olan efendi sınıfının mutasyona uğrayan yeni haliydi…

KKTC’deki hastalık farklı! Kim ki yatırım yapar zengin sömürücü, kim ki yatırım yapmak ister rantçı! Marx’tan bu yana “zengin fakir tanımı da KKTC’de böyle mutasyona uğradı! Derken Kaya Holding kurucusu Buhanettin Kaya dayanamadı yüzümüze şamar atar gibi bağırdı. “13 yıl önce bu adaya gelmişim, bu ülkeye yatırım yapmışım. Nerede rantçılık yapmışım?..”

İtham ettiniz cevabını verdi. Yine “rantçısın” der misiniz? Ki ne diyor bu yatırımcı işinsanı: “Girne’de hâlâ on katlı apartmanlar yükseliyor. Görüyor musunuz onları!” Ben de sorayım: Hangisi rant! Otel yapmak mı Girne’de on katlı apartmanlar inşa etmek mi? 

28/10/2016 11:19
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.