“Her şeyin altından Sivil Savunma Teşkilatı çıkıyor” diyeceğim de ağır olmayacak.

Sadece yargısız infaz yapanların durumuna düşmeyeyim diye endişe ediyorum o kadar.

Sonuçta sadece gözaltına alındılar.

Yani henüz şüphelidirler.

Yargılanıp mahkum oluncaya kadar da masumdurlar.

Sivil Savunma Teşkilatı’nın son iki dönemki başkanlarından bahsediyorum.

Ondan öncekilerin hikayelerini de bu sütundan yayınlamıştım.

Zekai Aksakallı paşayı minnetle anıyoruz.

İfadede adı geçen Ömer Faruk Bozdemir darbecilere karşı durmuş, şuanda Genel Kurmay’ın yanında.

Galip Mendi hastaneye kaldırıldı.

Esas çatışmalar Jandarma Genel Komutanlığı’nda olmuş.

Darbecilerin kara gücü oradaymış.

Neyse.

Bunlar bizi ne kadar ilgilendirir?

Her şeyin altından Sivil Savunma Teşkilatı’nın çıktığı bir gerçektir.

Ve nice olaylar var ki yazılır da bu sayfalar yetmez.

Kutlu Adalı’dan Barnabas’a oradan devlet içinde sivil milis örgütlenmesine kadar uzar gider.

Hani önerim şudur; Hazır başbakanlığa bağlıdır, tümden sivilleştirilsin, özel harekatçıların atama yeri olmaktan çıkarılsın, arama-kurtarma-yangına ve her türlü felakete müdahale merkezi haline dönüştürülsün.

Şuanda yaptığı görevi gerçek olarak yapsın.

Yoksa her defasında korku halinde yaşamanın bir anlamı yok.

***

Darbecilerin Kıbrıs ayağı muhakkak vardır.

Ve burada da bir dizi operasyon beklenmektedir.

Türkiye’nin yangın yerine döndüğü bir zamanda bizim ne kadar esamemiz okunur bilinmez ama bazı sorular da cevap bekliyor.

Darbeciler burada da harekete geçselerdi halimiz ne olurdu?

TSK’nın başkomutanı Erdoğan’ı korumaları, polisler ve darbecilere direnen askerler korudu da bizim başkomutan Mustafa Akıncı’yı, Sivil Savunma Teşkilatı’nın amiri Hüseyin Özgürgün’ü ve bil cümlemizi kim koruyacaktı?

Biliyorum bu tartışmaları çok yaptık, polis sivile bağlansın mı bağlanmasın mı diye.

Sonuçta bağlamayı beceremedik.

Fakat, cumhurbaşkanlığını koruyan bölük emri kimden alacaktı sonuçta?

Başkomutan Akıncı’dan mı yoksa bölük komutanından mı?

Hüseyin Özgürgün’ün Sivil Savunma Teşkilatı’nda olup bitenlerden haberi var mıydı?

İki tane “memurunun” niye tutuklandığını biliyor mu acaba?

***

20 Temmuz 1974’ün üzerinden 42 yıl geçti.

42 yıl sonra ortada duran iki gerçek vardır.

Birincisi, Türkiye uluslar arası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak ve Kıbrıslı Türklerin davetiyle Kıbrıs’a çıktı.

İkincisi, 20 Temmuz’dan sonra Kıbrıs’ta kurulan statüko uluslar arası hukukun dışında ve Kıbrıslı Türklerin aleyhine oldu.

“Kıbrıs sorunu çözülecek ve bu durum ortadan kalkacak” diye 42 yıldır bekliyoruz.

Üstelik biz vesayet altında Türkiye’nin bir alt yönetimi olarak yaşıyoruz ama Rum’dan da tam eşitlik talep ediyoruz.

Türkiye’nin bizden esirgediği egemenliği fazlasıyla Rum’dan istiyoruz.

Böylece kendi kendimizi kandırarak yaşayıp gidiyoruz.

Her kötülükte bir iyilik çıkmasını dilemiştik.

Umalım ki yöneticilerimiz bunu becerirler…