Davutoğlu'nun mesajları açık ve net değildi!
18/09/2014
Eşref Çetinel
Başbakan Davutoğlu da ilk dış ziyaretini KKTC’ye yaptı. O kendine özgü hamaset kokulu konuşma ve
açıklamaları ile ağırlığını hissettirirken bir kez daha anladık:
Türkiye, bizim buradaki bazı arızalı politikacıların görüşlerinin tam aksine ve samimiyetle çözüm
istemektedir. Hem de Davutoğlu’nun ifadesiyle “yarın değil bugün, gelecek yıl değil bu yıl...”
Anladığımız bir başka konu şu olmaktadır: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile birlikte
Türkiye’de yeni bir dönem başlatılırken Kıbrıs’ı, çizdikleri yol haritasında “en erken zamanda çözüme
ulaştırılacak siyasi sorun olarak görüyorlar.”
ÇÜNKÜ: Türkiye Orta Doğu politikasında hedeflediği “sıfır sorun” ilkesinde sukût’u hayale
uğradıktan sonra yüzünü yeniden AB’ üyeliğine doğru çevirdi. Zaten iş insanları da bunu
zorlamaktadırlar.
Kıbrıs elbette ki siyasi yönden çok önemlidir. Fakat bilindiği gibi bu önem en çok TC-AB ilişkilerinde
yansımaktadır. Çünkü sürekli çözümsüzlüğü bahane eden AB üyesi Yunanistan ile GKRY hem
“ilerleme raporlarını” olumsuzlaştırmaktadırlar hem de Türkiye’yi vetoları ile AB’de pasifize
etmektedirler!
Kısaca TC’nin AB’ye tam üyeliği ki şu sıralarda bu konuda üç aşamalı bir yol haritası saptanırken 2020
yılı da hedef olarak işaretlendi, Kıbrıs sorununun çözümüne bağlıdır…
PEKALA: Türkiye’nin de Kıbrıs Türk halkının da çok acil çözüm istediğini, bu isteklerinin nereden
kaynaklandığını dolayısıyla sürekli “hemen çözüm” çağrılarında bulunulduğunu, ben, sen, öteki
bilirken Rum tarafı mı bilmiyor? Dolayısıyla ne yapıyor? Müzakerelerle oynayıp zaman kazanmaya
çalışıyor. Kaç zaman daha ama? O zaman gelin Davutoğlu’nun şu öneri ve açıklamalarına da bakalım:
DAVUTOĞLU’NUN ÖNERİLERİ: Gazetecilerin sorularına cevap verirken “dost ve komşu olarak
Yunanistan’a Kıbrıs’tan seslendiğini” belirten Davutoğlu şöyle diyordu: “Çapraz ziyaretleri devam
ettirelim. “Mümkünse bunun seviyesini Bakan, Başbakan seviyesine çıkartalım. Biz buna hazırız.
Yunanistan Başbakanı hazırsa ben de hazırım gelin adaya birlikte gidelim. İlk önce Güney’e gidelim,
birlikte çay içelim sohbet edelim. Sonra Kuzey’e gidelim yine birlikte olalım. Gelin burada beraber barışı
inşa edelim…” “Gelin her konuyu masaya koyalım, geçmişi reddetmeden yol alalım…” Davutoğlu bu
sürpriz önerisinin ardından ise BM’leri işaretleyerek şöyle diyordu:
“Fakat bunlar yapılmayacaksa herkes dürüstçe bunu ortaya koysun. Sn Anastasiadis bunu
yapmayacaksa, yapamayacağını söylesin. Ya gelin beraber çözümü bulalım, yok çözüm iradeniz
yoksa ambargoları kaldırıp gerekiyorsa alternatif çözümler üzerinde birlikte düşünelim…”
HİÇBİR ŞEY ANLAMADIM! Çünkü sorun Annan planı referandumundan beridir artık tek siyasi “sır”ı
tek “bilinmeyen” yanı kalmamacasına ayan beyan ortadır! Yani karşılıklı çaylar kahveler de içilse
tarafların birbirlerine önerecekleri çözüm şekli ile adanın yeniden paylaşımı konusundaki tutumlarında bir
değişiklik olmayacaktır!
Oysa bir yandan “hemen bugün çözüm” isteyen Davutoğlu hemen ardından, “çaylı toplantılardan”
dem vurup onun da ardından, “eğer Anastasiadis bunları yapamayacaksa yapamayacağını söylesin”
diyor… Davutoğlu’nun bu çıkışından sonra beklerdik ki son noktayı şöyle koysun ve aynen Erdoğan’ın
ziyaretinde de vurguladığı gibi açık seçik, “iki devlete dayalı federal sistemden ödün vermeyeceğimizi
Rum tarafı iyi bilinmelidir” demiş olsundu!
Ne diyor ama Davutoğlu? “Sonuç alana kadar öteki bazı çözüm alternatiflerini de masaya yatırarak
görüşmelere devam!”
Davutoğlu’nun akademik konuşma meraklısı olduğunu zaten biliyorduk. Buna bu kez de KKTC’nin
payitahtı Lefkoşa’da tanık olduk. Neyse ki “takvimleştirilmiş müzakerelerin çözümü sağlayabileceğine”
de vurgu yaparak zevahiri az biraz kurtarıverdi!
SONUÇ: Davutoğlu’nun açıklamaları iyi niyetliydi, barışçıydı, samimiydi, gerçekten çözüm isteğinin
ispat’ı vücut bulmasıydı ama “Türkiye’nin Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istediğinin” cevabı değildi! Topu bir
Yunanistan’a bir BM’lerin yeni göreve başlayan temsilcisi Eide’ye bir Anastasiadis’e pas ederek “hadi
hemen çözüm” nutku attı!
YİNE DE İNANMAK İSTERİZ: Ankara’nın Erdoğan’ın ziyareti sırasında ısrarla vurguladığı “iki devletli
federal sistemin” arkasında kararlılıkla durduğuna…
**********
KISACA TAKILDIKLARIMIZ: KKTC’NİN SON GÜNLERDEKİ VAZİYETİ UMUMUYESİNE BAKTIK
KKTC’de sorunumuz eğer siyasi çözümsüzlükten ibaret olsaydı çözüm masası kurup çözüm masası
bozarak yılları yutmaya devam edebilirdik!
Ancak: Sosyo-ekonomik durumumuzla maliyemiz de bozuk hatta bazıları aynen siyasi sorun gibi
“kronik çözümsüzlükten muzdaripler!” Üstelik bu sorunların gerçekten siyasi çözümsüzlükten mi
kaynaklandığını da bilmiyoruz! Tek çaresi “çözümü sağlayıp durum vaziyetleri izlemek!” Ki o zaman
anlayalım: “Bu iki yakası bir yere gelmeyen ekonomi ile tumba olmuş düzen ve sistemler
çözümsüzlükten midirler yoksa bizim beceriksizliğimizden mi?
NEDİR KKTC’Yİ DARMADUMAN EDEN SORUNLAR? “Parasızlık!” Kısaca hazinede devletin
çarklarını çevirecek kadar para yok! Olamaz da! Eğer her ay bütçenin yüzde 80’i Kamu
çalışanlarına falan gidiyorsa yatırımlara ne kalır ki? Zaten durum ortada: Süt üreticileri sattıkları
sütün parasını üç ay geriden ödeniyorlar!
NEDEN PARASIZLIK? Unutmayın! Vakti zamanında Soyer Başbakanken erken seçim kararını
hazinede para kalmadığı için aldıydı. Şimdi iktidarda Yorgancıoğlu’lu CTP var ama yine para
yok! Bu bir rastlantı mıdır yoksa “alın yazısı mıdır?”
ARADA iş insanlarımızın boğazına yapışıp hadi vergi verin deniyor cevap anında geliyor:
“Kazanmıyoruz ki verelim! Kaldı ki kâr yapıp kârdan vergi vereceğiz. Ana’dan başlarsak harcayıp
yemeye, “anasını satmış” olacağız, bu kez “adımız listelerden de silinecek!”
ÖTE YANDAN: Özel sektöre, “hadi pamuk eller cebe” diyoruz, sonra o cebe girecek paranın
kaynağını kurutup yollarını tıkamak için ne kadar engel varsa hepsini önlerine yığıyoruz! Mesela hâlâ
Turkcell’in Lefkoşa’dan Mağusa’ya fiber optik kablo çekmesini, çekip işini daha bir büyütmesini
“memlekete tekel gelecek” diye bağıra çağıra ve eylemlerle önlemeye çalışıyorlar!
BUNA KARŞIN: Bu memlekette iş, aş, para dendi miydi ilk akla gelen Devlet kademelerinde istihdam
edilmektir! Talep arttıkça popülizmle partizanlık da artmaktaydı! Şimdi “sınavlarla” falan tedbirler alındı
ama olanlar oldu, devlet daireleri panayır yerleri gibi! Dolayısıyla:
NE DİYOR TC BÜYÜKELÇİSİ: Ekonomik reformları gerçekleştirmezsiniz hayır yüzü görmezsiniz! Biz
ne diyoruz: “Koşullarımıza uygun değildir!” Nedir koşullarımız? “Ekmek elden su gölden
Cumhuriyeti’nde devlete kapağı atarak gelsin aylık gitsin gün! Ama belediyeler batmış! Ama
Devlet sektörleri borç harç içinde! Ama köylü çiftçi üretemiyor, üretse ürününü satamıyor! Ama
hâlâ her ders yılında olduğu gibi okulları yine olayları ile tedrisata açıyoruz! Ama onca cezai
müeyyidelere karşın trafik kazalarını yine önleyemiyoruz! Ama sağlıkta bir türlü istenen sistemi yine
kuramıyoruz.
FAKAT: Özelleştirme lafı geçtikte goncoloz görmüş gibi kaçıyoruz! Buna karşılık: 2013 yılında UBP
döneminde tek sayaç ihalesi sonucunda sayaçlar 37.68 Euro olarak sonuçlandırılırlarken, CTP-DP-UG
döneminde akıllı sayaç diyerek çıkılan ihale sonunda her sayaç 97 Euro’ya mal oluyor!
BONKÖR DEVLET! Bir süre önce açıklamalarda bulunan UBP Genel Sekreteri Sunat Atun AKSA
konusunda ise şu açıklamayı yapıyordu: “…UBP Hükümetinin görüş talep ettiği Sayıştay Başkanlığının
6 Şubat 2012 de hazırladığı raporda CTP’nin uzattığı AKSA sözleşmesinin geçerli olduğu 1010-2024 yılı
dönemine ilişkin olarak KKTC devletine 302 milyon TL külfet getireceğini ve 119 milyon TL fazladan
ödeme yapıldığı rapor edildiydi!”
Atun soruyordu: “Kendisinden sonra gelen Sayıştay Başkanlığının yaptığı bu zarar tespiti varken o
dönem Sayıştay Başkanı olan şimdiki KIB-TEK Başkanı bu tespiti nasıl ıskalamıştır?” (Sahi nasıl
dikkate alınmadı?)
VESSELAMI KELAM: Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız