Diktatörlüğe Sürüklenme

ads ads ads ads
26/07/2017

ads

Başaran Düzgün Başaran Düzgün


“Tutsakların salıverilmesi” için çok eyleme katılmıştım ama ilk kez Tuncay Özkan’da yaşamıştım bu kötü duyguyu.

Artık bizim  nesil de tutsak düşecek yaşa ulaşmıştı!

Hapiste altıncı yılını dolduruyordu ve ben ısrar ve inatla Tuncay’ı Silivri’de ziyaret etmek için uğraşıyordum.

Ahmed Arif’in şu dizeleri gelirdi her defasında aklıma;

Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpusaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal…

Ve Tuncay’ı düşünürdüm, şuanda dört duvar arasında ne yapıyor diye…

Tuncay Özkan’ı mahpushanede ziyaret etme girişimlerim her defasında başarısızlıkla sonuçlandı.

Ne ilgili savcılarla görüşmem, ne cezaevi müdürüyle yazışmam sonuç vermedi.

Hep aynı gerekçe karşıma çıkıyordu.

“Ancak birinci derece akrabalar ziyaret edebilir. O da ayda bir kez.”

Tuncay 6 yıl yattı ve çıktı.

Son olacağını sandım ama değilmiş.

Ondan sonra Türkiye’nin mahpushaneleri  gazetecilerle doldu taştı.

Uluslar arası Gazeteciler Federasyonu’nun verilerine göre şuanda tam 150 gazeteci tutuklu Türkiye’de.

Bu konuda namı olan Çin’i bile geçmiş Türkiye.

Sadece Çin olsa amenna.

En kötü diktatörlüklerde bile bu kadar çok tutuklu gazeteci yok.

Ve ne acıdır ki darbeye kalkışan gruptan değil büyük çoğunluk.

Hayatlarını demokrasiye, adalete ve laikliğe adamış insanlar.

Tuncay’da yaşadığım deneyime aldırmayarak bu kez Mehmet Altan hocam için yaptım aynı girişimleri.

Fakat aynı sonuca ulaştım.

Mehmet Altan ile uzun yıllar öncesindendir tanışıklığımız.

“Keşke benim öğrencim olsaydın, doktora programına mutlaka başvur” diyecek kadar hoca-öğrenci ilişkisi vardı aramızda.

Öğrenmenin ve ders almanın üniversite afisinden ibaret olmadığını çok iyi bilen ben, Mehmet Altan hocamdan çok şeyler öğrendim bu hayatta.

Gidip elini sıkmak ve “Allah kurtarsın hocam” demeyi çok isterdim.

Ama nafile.

Aylarca demir parmaklıklar arkasında tutuldular.

Aylarca iddianame bile hazırlanmadı.

Daha yeni başladılar duruşmalara.

Kardeşi Ahmet Altan ile birlikte tarihe kaydolacak bir savunma hazırladılar.

Her satırı üniversitede okutulacak  ders niteliğinde.

İsmini Atatürk’ün koyduğu tarihi Cumhuriyet gazetesine operasyon yapıldı.

Aralarında yazarlar, muhabirler ve gazete yöneticilerinin olduğu 19 kişi tutuklandı.

Haklarında dava açıldı.

19 kişi tam 280 gün sonra hakim karşısına çıkarıldılar.

Duruşmaları nihayet iki gün önce başladı.

Kendilerine yöneltilen suçlamaları dikkatlice okudum.

Tam bir hukuk faciası.

Ve üstelik öylesine vahim hatalarla dolu ki okuyana “bunlar kasıtlı yapıyor, tek amaçları var Cumhuriyet gazetesini susturmak” dedirtecek türden.

Aynısını duayen gazeteci, CHP milletvekili Enis Berberoğlu için de yaptılar.

Uydurma delillerle tam 25 yıl hüküm kestiler.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yürümesiyle yüz binlerce insan fiilen milyonlarca insan gönülden destek verdi Enis Berberoğlu’na.

Ama sonuç değişmedi.

O hala demir parmaklıklar arkasında.

Türkiye, alçakça bir kalkışmadan sonra ağır darbeler aldı.

Kalkışmadan sonra hızla yaralarını saracağını, derlenip toparlanacağını ve demokrasiyi, adaleti sarsılmaz bir şekilde kuracağını sanmıştım.

Tam tersi oldu.

Darbecilerin ekmeğine yağ sürecek şekilde bir diktatörlüğe sürüklenme tehlikesi yaşıyor Türkiye.

Maalesef gerçek budur…

26/07/2017 15:44
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: başaran düzgün
MANŞETLER

HK Başaran Düzgün

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.