Dünü Konuştuk Bugünün Gençliğiyle, Daldan Dala Konarken!

ads ads ads ads
22/10/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


N.K.L: 1954’ler miydi? Öncesi ve sonrası belki.  Namık Kemal  lisesi yeni kurulmuştu Kutup Osman Efendi Türbesiyle yanında uzanan kemerli üç odasında..

Biz ilkokulu bitirip Ortaokul birinci sınıfa başlarken yer darlığından dolayı o türbenin bulunduğu odaya sıkıştırıldıydık. Türbe tam ortamızda biz de yanlarda…

Rahmetlik Ali Süha Türkçe öğretmenimizdi. Suphi bey müdürümüz… Ve Türkiye’den gelen öğretmenlerimiz..

Henüz EOKA, “tethiş”  dediğimiz “terör” olaylarına başlamadıydı. Bu nedenle üç dört yıl Maraş’taki İreon Sinemasının kışlığında  Molyer’in, Namık Kemal’in tiyatro eserleri sahnelendiydi. Mesela Paydos! Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”si..

MAĞUSA’da tiyatro bir “ekoldü” kültürdü, olmazsa olmazdı.. Üstelik çok eski bir gelenekti, üç kişi bir yere gelse ilk akla gelen bir tiyatro eserini sahnelemekti..

Namık Kemal Lisesi açıldıktan sonra bu gelenek oraya kaydı. Okullar açık olduğu sürece NKL’si sahnelerdi eserleri. Tatillerde de mesela Rahmetlik İsmet Kotak’ın grubu ile  bizim “grup.”

ABİLERİMİZLE büyürdük: Dha önce de yazmıştım. Abilerimizle, yakınlarımızla birlikte çalışır, birlikte ter dökerdik. Birlikte düşünür, tasayı ve kıvancı birlikte paylaşırdık. Tutun ki büyük bir aileydik Mağusa surlar içinde.

Bu nedenle ayni makastan çıkmış “modeller” gibiydik.. Milliyetçiydik mesela. Ve gurur duyardık “milliyetçi” olduğumuz için. Vatanseverdik, yardımseverdik, iyilikseverdik…

Fukaralık “kadersizliğimiz” değil çoğu liman işçisi olan insanlarımızın paylaştığı zenginliğimizdi! O kadar zengindi ki gönüller her ulusal günü birlikte kutlar, birlikte yaşar, birlikte yaşatırdık.

VATAN millet:  Biz bu “insanlarımızın, büyüklerimizin, heyecanları, vatan millet sevgileriyle büyüdük. Şimdi de değişmemiz çok zor! Nitekim:

       ÇOCUKKEN neysek: Bilir misiniz pedagojik bir  olaydır ve tezi  ilk kez  Rusya’da ortaya kondu: “İnsan hayatında ilk beş on yıl çok önemliymiş. O daracık zaman dilimi içinde ne öğrenmişse, hangi alışkanlıklar, hangi etki tepkiler içinde yetişmişse bir ömür boyu onların etkisi sürermiş..”

Ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama “insanın gençlik yıllarındaki yetişme şekli” gerçekten çok önemli olmalıdır diyelim ve onca laflamadan sonra gelelim asıl sözünü etmek isteğim “gençlerimize.”

       BİZ VE ONLAR:  Gençlerimiz ve biz! Şöyle desem mi? “Akıllı” dedikleri telefonu ancak “akılsızı” artık kahrımı çekemeyecek duruma geldiğinde aldıydım! Bana nasıl kullanacağımı tıpkı öncesinde bilgisayarı da nasıl kullanacağımı öğreten oğlum kızım çevremdeki genç insanlar olduydu..

DİJİTAL yıllar: Hayatımıza hızla sokulan “elektronik” ve “dijital” araç gereçler baş döndürücü şekilde çoğalırken, bizim gibi kendi oyuncaklarını kendisinin yaptığı  “lingiriden, döndürekten, saklambaçtan” gelen bir eski nesil elbette “yenilikler” karşısında afallayacak, hatta yeni nesil karşısında kendini yabancı hissedecekti!

Gençler ana babalarını anlayamayacak, ana babalar da cicim biçim yetiştirdiğini sandığı  evlatlarını!

Tabi toplumsal değerler de değişecekti hayata bakışları da!

MEKTUPLAR: Mesela biz sevdiğimiz kıza hemen aşık olurduk. Yanına yaklaşamadığımız için de “mektuplar” yazardık. Her mektubun altına bir kalp resmi yapar ortasına kalbi delip geçen bir  ok çizerdik, sevdiğimiz kızın  kalbimizi  nasıl deldiğini anlatmak için!  Fakat o mektuplar ana baba tarafından bulunursa önce kız dayak yerdi ana babasından sonra biz takazaların en büyüğüne maruz kalırdık ana babalarımız tarafından!

Şimdi var mı hatırlayan o mektupları, o pencere aşklarını, o yürek yakan hep kavuşmayı bekleyen duyguları, heyecanları..

Ya ne var şimdi? “Kız-erkek arkadaşlığı.” Çok olağan, çok doğal..”

GENÇLİK yıllarımız: Nasıl geçirirdik o gençlik yıllarını? Yazması tatsız da olsa   bir realiteydi, bizim kuşaklar hep öyle geçirdi o gençliklerini. Yani “kerhanelerde!” Daha ortaokul sıralarında taşınırdık Maraş’takilere. Üstelik “seçmece!” Fiyat da o yılların İngiliz parasıyla on şilin…

Bugünün gençliğine çok yabancı  olay bu. Fakat o yıllarda hayatın gerçeğiydi! Bir gün anlatırım…

       STATÜKOCU muyduk?  Doğrusu yazmaya başlarken çok farklı bir konuya değinecektim. “Neden gençlerle yaşlı yahut bir ötesi kuşaklar çoğu zaman aile içinde bile birbirlerini anlamakta zorlanıyorlar” diyecektim.

Sonra düşümdüm. Onlar da bize “statükocu” derler! Bu “statükocu” lafı da Annan planında ortaya atıldı. “Evetçilere statükocu” derlerdi. Öyle geldi böyle gider tevekkülünde yaşayanlar işaretlenirdi! Tabi her zamanki gibi bu tip slogansal lafların mucidi yine CTP idi!

Ha aklıma geldi. Bizim dönemde “Solcu” yoktu! Onun yerine geçen kelime dobra dobra söylenen “komünistti,” bazen “Moskof uşakları!” Hatta komünist de değil, “komonist” denirdi. Ve evet “komonislerimiz” de vardı toplum dışına itilmiş!

        DEĞİŞTİK:  Dolana dolana kuşaklardan kuşaklara geldik ya. Diyeceğimiz şudur. Kıbrıs dünyadaki diğer ülkeler gibi çok değişti. KKTC de değişti. Tabi ki değişimleri insanlar gerçekleştirir. Dolayısıyle kim değişirken “sağlıklı, akılcı ve de tarihi ile gelenek göreneklerine sahiplikte değişirse… Zannederim bizimkisi gibi siyasi davalarını da onlar kazanır! Büyük olasılıkla Güney’de hâlâ öylesi bir “sağlıklı değişim” vardır. Kuzey için ayni şeyi söyleyemeyeceğim ama! Zaten sorunumuz da budur… Vakit çok ama yazarız bunları da!

22/10/2017 15:03
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.