Elektrik ücret indirimi ve Teknecik’in filtresi

ads ads ads ads
14/01/2015

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


Doksanlı yıllarda Teknecik Elektrik Santrali temeli atılırken sivil toplum örgütleri, kurulum yeri konusunda ciddi itirazlarda bulunmuştu. Bu itirazların temelinde santralin dışa vereceği duman ve diğer atıkların insan sağlığı ve çevreye zararlı olacağına dair bilinç vardı. İtirazlara karşı itirazlarda mevcuttu.

Santralin kurulmasına, itiraz edenlere karşı itiraz geliştirenlerin dayandığı argüman ise “Filtre takılırsa sorunların minimuma inmesi sağlanır” şeklindeydi. Bu tartışmalar ışığında gün geldi santral açılıp çalışmaya başladı. Başladı başlamasına da filtre takılmadığından tartışmalarıyla elektrik üretimi birlikte gitti. Ne zaman ters rüzgarlar esse ve etraf yerleşim birimlerine olumsuz etkisi bu şekilde katlansa, filtre takılmasının elzem olduğu medya tarafından tekrar hatırlatılır oldu. Sonra Kalecik’te AKSA kuruldu.

AKSA, yeni günah keçisi oldu. Hani bazen hak etmiyor değildi ama esasen bir şekilde TEKNECİK’in kamufle olup, filtre sorununun unutulup ötelenmesine sebep oldu. Kamuoyu TEKNECİK’ten çok AKSA’ya radarlarını çevirdiğinden sorun hep ihmal edildi.

Hükümetler geldi geçti. AKSA’nın dokunulmazlığı dillendirildi hep. İlgili bakanlar hep AKSA bacasına filtre takılması gerektiğini söylediler ama bunun yapıldığını bakanlık koltuğunda otururken göremediler. Sonunda geçtiğimiz ay mevcut hükümet bunu başardı. Çevre Bakanı Dr. Hakan Dinçyürek yıllardır süren bir problemin sona erdiğini, AKSA’nın filtre sisteminin uygulamaya girdiğini duyurdu.

Yiğidin hakkını yememek gerek. Sayın Dinçyürek, bu başarının üstüne yatmadı. AKSA’yı denetlediği sırada TEKNECİK’i tekrar gündeme getirmekten kaçınmadı. Hem de nasıl? Tam da üyesi olduğu hükümetin elektrik ücretlerini düşürmeyi planladığı dönemde net bir fikir attı ortaya. Sayın bakana göre “elektrik ücret indirimi iki ay ertelenirse elde edilecek kazançla TEKNECİK Santrali’ne de filtre takıla bilinirdi.”

O zamanlar bu fikri eleştirenler oldu. Destekleyenler oldu. Ama bu fikir söylenmesi ile kaldı. Ne filtre takıldı, ne de elektrik ücretleri düşürüldü. Şimdi ise elektrik ücret indirimi tekrar gündemde. Açıkçası eğer gerçekten iki ay indirim yapmamakla bu santrale filtre takılacaksa, ben de Sayın Hakan Dinçyürek gibi bu indirimin ertelenmesini istiyorum. Vatandaş olarak bu çevre sorununun bitmesi için bir kez daha devletin cebime inmesini bir şartla kabul ediyorum. Bu para başka yerlere harcanmayacak, sadece ve sadece filtre temini için kullanılacaksa olayı destekliyorum.

Şimdi Elektrik Kurumu ile Hükümet arasında bir indirim çekişmesi var. İndirdiydi indirmediydi. Yok daha çok indireceğim lafları dolanıyor. Çevre Bakanı’nın önerisi kulak ardı edildi gibi sanki. Oysa gerçekçi tek öneri bu gibi duruyor.

Yapılacak olan tüm eleştirilere karşı ise tek savunmam var. Etrafa kanser dahil bin bir hastalık saçan bu kaynağın giderilmesi, bu andan itibaren tek insanın rahatsızlanmasının önlenmesinin bedeli benim gözümde ne kadar olursa olsun önemsizdir.

Bu nedenle “nüsübet ortadan kalksın da nasıl kalkarsa kalksın” düşüncesindeyim. Ve bu yönde kararlılığına inandığım meslektaşım Sayın Hakan Dinçyürek’i destekliyorum. Zaten aksi olursa iki elim yakasındadır.

Bu arada elektriği ucuzlatma tartışmalarının başladığı günden beri vatandaş olarak hâlâ pahalı tarifeye tabii olmak beni de rahatsız etmektedir. Hele de sonunda bu para filtre alımına aktarılmayacaksa, tüm tüketiciler adına sivil toplum örgütleri hesap sormalıdır.

Bir Kitap…

Bana İkimizi Anlat

“Kokusuna alıştığınız bir insanı unutamazsınız. Aranıza mesafeler ya da ayrılıklar girebilir. Yüzünü unutmuş olabilirsiniz, sesini de... Ama kokusunu unutamazsınız.” Bu cümle Ahmet Batman’a ait. Onun “Bana İkimizi Anlat” isimli kitabının ana temasını özetliyorsa da, aslında birçoğumuzun duygusal belleğinin şifresini veriyor.

Çocukluk aşkını hayatının aşkına dönüştüren bir adamın, kendisini yalnızca zor zamanlarında arayan kadına karşı tutkusu konu alınıyor kitapta. Konu belki basit ama o kadar akıcı o kadar edebi cümlelerle yazılmış ki, zaman zaman bir roman mı, yoksa bir şiir kitabı mı okuduğunuzu anlamanız için şöyle bir silkinmeniz gerekiyor. Zaten künyesinde türü “edebiyat” olarak belirtiliyor.

İlk baskısı iki yüz elli bin adet olarak Aralık 2014’te yapılan “Bana İkimizi Anlat” destek yayınlarına ait. Yüz seksen üç sayfadır.



ANLAYAMADIKLARIM

Fransa’da yaşanan mizah dergisi baskınını “Müslüman terörü” olarak adlandıranları anlamakta zorlanırken, bunu özellikle Müslüman kesimlerin de bu şekilde nitelemesini kabullenmek çok zoruma gidiyor. İnsanlık terörün dininin olmadığını terörün terör olduğunu anlamamasını belli ki ben asla anlayamayacağım.

VE ŞİİR…

Bu haftaki şiirimiz daha fırından yeni çıkmış bir kitaptan oluyor. Sayın Altay Burağan’ın POYRAZ’IN ÇIĞLIĞI adlı şiir kitabından aldığım aynı adı taşıyan şiirini sunuyorum:

POYRAZ’IN ÇIĞLIĞI

Bir çığlık;

Yırtan karanlıkları

Bir çığlık;

Uyandıran baykuşları.

Bir çığlık;

Çevre için, doğa için.

Hepimizin haykırışı bu

Zulme,

Kine,

Savaşa.

*

Bir koca rüzgar bu,

Savuran,

İnsanlığa karşı

İşlenen tüm suçları.

Silen

Temizleyen,

Puslu aynamızı,

Kirli,

Pis dünyamızı.

Susturabilmek

Ve bastırabilmek adına

Tüm çirkin sesleri,

Haykır Poyraz

En güçlü soluğunla.

At çığlığını!..

 

14/01/2015 13:05
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.