Erdoğan’ın Müzakerelerdeki Tutumu

ads ads ads ads
25/08/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


(Bizi Türkiye yönetir, Türkiye idare eder diyenler doğruyu söylemiyorlar. İşte ispatı!)  

23 Ağustos tarihli Havadis gazetesinde Hüseyin Ekmekçi ile Mete Tümerkan Mont Pelerin ile Crans Montana’daki müzakereleri ve izlenimlerini anlatırken şöyle diyorlardı:

       “Müzakere sürecinin ara bölgede duraksadığına kanaat getiren Mustafa Akıncı ve ekibi “Burgenstock modeli” istedi ve ısrarcı oldu. Akıncı konuyu BM’ler yanı sıra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la da görüştü.

       (Arkadaşların izlenimlerinden öğreniyoruz ki “Sn. Akıncı’nın Erdoğan’a iletmediği ama içten içe duyduğu bir endişe vardı. O da şuydu:                                                                          “AK parti seçime giderken Kıbrıs konusunda bir ilerleme seçim malzemesi yapılabilir, Bundan endişe eden Erdoğan  ve Ak Parti Yönetimi de Kıbrıs konusunda geri durabilirlerdi. Bu sürecin ölmesi demekti…”

       ANCAK yine  Sn. Akıncı’nın anlatımından öğreniyoruz ki “Erdoğan Annan planı döneminde referandumda “hayır” diyen  Rum tarafını AB’e üye alırlarken “evet” diyen Türk tarafının dışlanmasına büyük kırgınlık ve kızgınlığının olduğunu söylemesine karşın, bunları asla çözüm sürecinin önüne koymadı. Aksine Erdoğan’dan destek gördü…”

       DERLER ki bu tip siyasi müzakere ve pazarlıkların aynen buz dağları gibi deniz  altındaki görülmeyen kısımları her zaman su yüzünde görülen kısımlarından  çok daha büyüktür..

 Nitekim geçmişte müzakerelerle ilgili yorum tutarken  Erdoğan’ın tutumunu merak ederdik ve bilirdik ki yapılan açıklamalar mutlaka yapılması gerekenlerdir fakat asıl strateji açıklanmayanlardır…

EKMEKÇİ ile Tümerkan’nın İsviçre defterindeki Erdoğan’la  ilgili açıklamalarını çok önemsedik. Çünkü  AB’e giriş kapılarını açmak efkarından olmalı Erdoğan’ın  Annan planıyla Rum’a büyük ödünler bahşettiği inancındayız, bu müzakerelerde de olmaya ki sırf çözüm için o planın da üzerinde  ödünler dayatmasında bulunur!”

FAKAT arkadaşlardan öğreniyoruz ki Erdoğan bu konudaki siyasi iradeyi Sn. Akıncı ve ekibine bırakmış, sadece Çavuşoğlu’nu devreye sokmuş ki garantör ülke Türkiye’nin   TC Dışişleri Bakanı olarak zorunlu bir katılım…  

Yazıma başlarken şöyle dedim: “Bizi Türkiye yönetir Türkiye idare eder diyenler doğruyu söylemiyorlar.” İspatı yukarıda.

LAFIM ŞU: Aramızdaki TC’li memurların veya (bazılarının) olumsuz tutumları “Türkiye’ye karşı olumsuzluk hezeyanları içine girip debelenmemizi gerektirmez. Garantisini istediğimiz ülkeye bakın ki İsviçre’de bile bizi “hem yalnız bırakmadı hem de siyasi irademize saygı gösterdi?                                                       

      **********   

CİDDİ CİDDİ DÜŞÜNECEĞİMİZ BAŞKANLIK!

Siyasi partiler iktidar olduktan sonra yeniden iktidar olmak  yahut uzun süre iktidarda kalmak için  toplum katlarında kurallaşmış ve kurumlaşmış koşulları uygularlar!

Bir: Seçimden hemen sonra öncelikle seçim kampanyası  sırasında istihdam için  söz verdikleri   gençleri kendi ellerindeki belediyelere yerleştirirler! (Oysa seçim kampanyası boyunca yemin billah ederek  en çok eleştirdikleri ve seçmene sözünü verdikleri bu keyfi ve usulsüz istihdamları  kaldıracakları, hakçasına sınavla istihdama gidecekleridir! Çünkü onlar da  bilir ki belediyelerin en büyük açmazı sürekli  istihdamlarla kabartılıp balon haline getirilmesidir!

İki: Müşavirlerini, müdürlerini, bazı memurlarını emekliye sevk ettirip  yerlerini değiştirmek de siyasi iktidar partisinin yasalarla kabul görmüş güvenlik  sübaplarıdır ki  olmazsa olmaz, memleket müşavir ordusundan bu nedenle geçilmez!                 Üç: Hemen DAÜ’de Vakıf Yönetim kurulunu değiştirmek, kendilerinden yana kişileri görevlendirirken ardından partililerinin üniversitede yapabildikleri kadar istihdam yapmak!   

Dört: Kaymakamları değiştirmek, partili yeni kaymakamlar atamak!

Kısaca bu tip atama, oynatma, görevden almaya Hükümet icraatları denmekte, ancak en büyük ve etkin silah “Koop. Merkez Bankası ile Kalkınma Bankası” olmakta!

Bilinmelidir ki bu bankalar   “para,” para da “kredi” demektir! Bu nedenle “müşterileri ile  kullanıcıları genellikle komprador burjuvaziden oluşur! Tutun ki yine de bu “para babalarının” ne kadar güvenli oldukları da aldıkları kredileri ödeyemediklerinde ortaya çıkar ki Kalkınma Bankası verdiği krediler kadar da “alamadıklarıyla” ünlüdür, tutun ki devlet malı denizdir yemeyen domuzdur!  

Ve sadede gelelim: KKTC’deki bu siyasi partiler hiyarerşisine bağlı seçimlerle parlamenter düzende kurulan  “yönetimler-yöneticiler” sistemi çöktü!  Çünkü seçim kazanmanın tek açık kapısı “partizanlık, popülizm, kamu bankalarını kullanarak haksız kredilendirmeler, çarpık yapılaşmalara çanak tutan arazi spekülasyonları…” Gibi toplumun kanını emerken, üç beş mütegallibeyi ihya etmektir. Bu konuda ne kadar başarılı olunursa seçimlerdeki oylar o kadar garantidir!

Lafımız şudur: “Artık ciddi ciddi başkanlık sistemini düşünmeliyiz çünkü bu gidiş gidiş değil, rezilliktir!                                                                                    **********

KISACA TAKILDIĞIM: (BAŞIMIZA BİR DE DİN SORUNU MUSALLAT ETMEYİN!)               

   Bir süredir  hem STÖ’leri hem bazı Sendikalar  ülkedeki eğitimi mercek altına koydular didikliyorlar! Tabi bunda okulların açılmasına kısa bir süre kalmış olmasının da etkisi vardır,  eylemler için ısınma hareketleri yapıyorlar çünkü belli olmuştur bu yıl da okullar yeni ders yılına sorunlarıyla başlıyorlar!

Fakat asıl “sorun” şu iddiada salınıyor: “Sendikal Platforma” göre  “Eğitim yoluyla toplumu dönüştürme faaliyetleri sürdürülüyormuş!”   Daha açıkçası “ümmetçi bir yapılanma söz konusuymuş!”  Dahası “cami sayısının okul sayısını geçtiği” de iddia ediliyor…

Hemen vurgulayayım: Biz ilkokulda iken hem de 1946’larda ve sonrası yıllarda her Cuma camiye gitmek zorunluydu! Gitmeyenler cezalandırılırdı! Fakat o yılların kuşakları  hayata atılırken “yobaz” olmadı! Dindar da olmadı!  Ama doktor oldu, avukat oldu, mühendis oldu, kısaca aydın oldu en önemlisi ve her şeyden önce Atatürkçü oldu!

Okullardaki “din bilgisi dersleriyle,” “salt dindar insan yetiştirmeyi” karıştırmayın. Toplumu bir de dinle ayrıştırmayın zaten yeterince sorun vardır, başımıza bir de din sorununu musallat etmeyin!

25/08/2017 10:55
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Erdoğan’ın Müzakerelerdeki Tutumu, eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.