Hele de erken seçim elbette tercih değildir.

Ne güzel hayallerimiz var bu adaya dair.

Sosyal adalet önde olsun.

Hukuk karşısında da, icraat karşısında da herkes eşit olsun.

Onlarca üniversitemiz var…

İlimde, bilimde dünyayla yarışalım.

Tekno parklarımız örnek olsun…

Bilim üretelim, satalım.

Limanlarımız gemilerle dolsun taşsın.

Sadece “ithal” ürün getiren gemilerle değil ama ha…

İhraç ürünlerimizle dolup dolup gitsin gemiler…

Narenciye…

Badem…

Harup…

Zeytin…

Bir de turist taşıyan gemiler…

Her gemiden 1500- 2 bin kişi insin.

Gece konaklasın, sabah gitsin.

Mağusa- Girne bu gemilerle dolsun…

Dünyanın önemli üniversiteleri de gelsin adamıza…

Sadece “öğrenciden ne kadar para kazanırım” diye düşünenler değil elbette…

Serbest liman bölgemiz olsun mesela…

Dünyanın önemli markalarına ev sahipliği yapalım.

Uzar gider hayallerim.

Hiçbiri de zor olmayan bu hayaller…

E ama biz hangi noktadayız?

Bakalım isterseniz…

Tek ithalimiz suç…

Gemiler uçaklar dolu gelip gidiyor gene…

Suç ithal ediyoruz.

Uluslar arası hukukun dışında olan bu ülke, adeta suçlu yuvası.

Suçları, suçluları azaltmak yerine, yeni cezaevi ile, daha çok suçluyu aynı anda barındırma hedefimiz var.

Üniversiteler, bilim değil, sorun üretiyor.

Üniversiteler üzerinden adeta rant kavgası…

Limanlarımız dökülüyor.

Arazilerimiz peşkeş çekiliyor.

Sosyal adalet dediğimiz kavram bize uzak.

Narenciye bitiyor…

Harup can çekişiyor…

Zeytinde planlama yok.

Geçmişte kuzu satan bir ülkeydik dünyaya…

Şimdi yiyecek kuzu eti de kalmadı…

Et azlığından, dünyanın en pahalı etini yiyoruz.

Kumar, siyaseti de esir aldı.

Siyasete betçisi- kumarcısı destek veriyor.

Medya en kötü döneminde.

Gazeteler, televizyonlar “halktan” yana olmaktan hızla çıkarken, rantçının, mafyanın, kumarcının temsilcisi haline geliyor.

Polis içerisinde sorunlar herkesin malumu.

Halen daha, “içindeki sorunlardan” kurtulup, halktan yana olamıyor.

İşten çıkıp, kumarhanede, bet ofisinde çalıştığı söylenen polis- polisler var…

Velhasıl…

Battık…

Burnumuza kadar…

***

Ve siyaset…

Geldik zurnanın zırt dediği yere.

Tüm bu yaşadıklarımızın temelinde yatan siyasettir.

Hele hele UBP- DP hükümetinin içine düştüğü durum.

Algı odur ki, “cahil cesareti ile” kamu mallarına bir saldırı vardır.

Üstelik, bakanlar, hükümeti ayakta tutan vekiller, bunu kendileri için istemekte ve yapmakta.

Daha siyasete dün giren adam, çevre bakanı olur olmaz ailesine orman arazisi kiralıyor.

Biri çocuğunu devlete istihdam ettiriyor.

Berikisi eşine özel yasa istiyor.

Oğluna arazi alan mı istersin…

Kızına peşkeş talep eden mi?

Makamlar sizin, mevkiler sizin.

Paylaşın gitsin.

Bakınız nerde boş arazi var, alın sizin olsun.

Şu anda öyle bir kavga var ki bakanlar kurulu içerisinde, inanamazsınız…

Paylaşım kavgasıdır bu…

Halktan yana bir kavga değildir.

Bakanlar birbirine küs.

Başbakan bakanlarına, bakanlar başbakana güvenmiyor.

Paylaşım kavgası var.

Artık bu da gizlenmiyor…

Tamamen “rant ve çıkar ilişkisi” üzerine dayalı bir “hükümet” üzeni ile karşı karşıyayız…

Nisan 2018’de genel seçimler var…

Uzlaşı bu yönde.

Algım odur ki, Kasım 2017’yi bulmayacak seçimler…

Nisan 2018’e kalırsa, bu hükümet yapısı için sandık felaket olacak…

Halkın faydasına olan da sadece ve sadece erken seçimdir.

UBP de devam edecekse…

Başka parti de gelecekse…

Artık yeni ve halkı düşünen ekiplere ihtiyaç var.

Kimse kusura bakmasın.

10/06/2017 12:04 Bu habere tepkiniz:

Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın