Eroğlu’nun kuşkuları (Rum tarafının taktikleri can sıkıyor!)

ads ads ads ads
24/04/2014

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


Dün yazdıktı ama henüz BM’ler tarafından yapılan açıklamayı işitmediydik. İşittiğimiz zaman da 30

dakikalık Ban Ki-moon’la Eroğlu görüşmesinde Ban’ın hem Anastasiadis’i hem de Eroğlu’nu teşvik

ettiğini öğrendik!

Demek ki Genel Sekreter Eroğlu’nu 12 saatlik uçak yolculuğundan sonra “bunu” söylemek için New

York’a çağırmış. Sırf BM’lerin dolayısıyle ayni zamanda kişisel olarak Ban Ki-moon’un sorunu çok

yakından izlediğini ve çözüm konusunda ne kadar kararlı olduklarını söylemek için! Zaten Eroğlu da

yaptığı açıklamada sık sık “çözüme varız” demektedir. Son açıklamaları da bu mealdeydi ama bazı

ayrıntılar vardı onlara bir göz atalım.

EROĞLU ÖNCELİKLE ŞU KAYGILARINI ORTAYA KOYUYOR: (New York’ta Türk Evi’nde gazetecilerin

sorunlarını cevaplarken.) “Kapsamlı çözüm bulunması konusunda on yıl önce cesaretle iradesini

ortaya koyabilen bir halkın artık daha fazla ikinci sınıf muamele görmesi adil değildir…”

“Müzakerelerin uzaması umutları azaltırken, daha önce uzlaşıya varılan konuların yok sayılması ve

“her şeye yeniden başlanması da zaman kaybı olacaktır.”

“Masada Türk tarafının ille de taviz vermesi gereken taraf olduğu anlayışının bulunması tedirgin edici

bir durumdur.”

“Sadece Türk tarafı verecek Rum tarafı alacak anlayışı içerisinde müzakerelerin devam ettirileceği

sanılıyorsa o zaman anlaşmaya varmanın zorluğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır!”

“Kıbrıs davası Türkiye’nin vazgeçilmez davasıdır ve ilişkiler devam etmektedir. Müzakerelerin

başarısızlıkla sonuçlanması karşısında nasıl alternatiflerin gündeme geleceğini şu anda müzakere

masasında olduğumuz için düşünmek yanlış olacaktır.”

BİLİNENLERİ NEDEN TEKRAR ETTİK? Tüm bu açıklamalar zaten medyada yer aldıydı, herkesler

biliyordu…

Fakat şeytan her zaman ayrıntıda gizlidir. Eğer bu tekrarı yapmamış olsaydık “müzakerelerin tüm

çözüm umutlarına karşın hiç de öyle olmadığının ispatını çakamazdık. Ki biz zaten öteden beridir Türk

tarafının değil, Anastasiadis’li Rum tarafının açıklama ve söylemelerini kovalarız. Buna Eroğlu’nun da

en tazesinden şu yukarıdaki açıklama ve kuşkularını koydunuz mu henüz yolun başında olduğumuzu ve

çözümün hiç de çantada keklik olmadığını anlarsınız…

**********

GELELİM HRİSOSTOMOS’A: (AYİNE YÖNELİK PROTESTOSU DEVAM EDİYOR!)

Önce dikkatinizi çekeyim. Son zamanlarda Rumlar her vesile ile Kuzey’e daha fazla uğramaya, daha çok

etkinlik yapmaya ve toprakları ile evlerine daha çok alıcı gözle bakmaya başladılar! Ve tabi “daha çok

bizim Kuzey” demeye!

Son Ayikserono kilisesi ayininde de gördük bunu. Nitekim iddia ediyoruz: Binlerce Rum Mağusa’ya

“barış ve çözüme katkı için gelip ayin yapmadılar!” “Benim kilisem, benim evim, benim toprağım ve

benim bitmeyen hasretim” demek için geldiler! Bunu anlamak için gelin Hrisostomos’un son

açıklamasına bakın:

Önce “bizimkilerin” aksine Başpiskopos Mağusa’daki ayinin bir Türk propagandası olduğunu ve

bunun iki halk arasında “ilerleme” olarak kabul edilemeyeceğini söyleyerek olayı protesto ederken şu

teklifte bulundu:

“Kuzey’de bulunan tüm dini mekanlar restore edilerek ayinlere açılmalıdır. Türkler ancak tüm dini mekânlarımızı kullanmamıza izin verirlerse ben de onlara teşekkür eder ve ancak o zaman tutumlarının

olumlu olduğunu söylerim…”

Ve 2. Hrisostomos birlikte yemek bile yedikleri Din İşleri Başkanı Talip Atalay’a şu mesajı gönderiyor:

“Gelsin Güney’deki camileri gezelim bir tane restore edilmemiş cami bulursa Başpiskoposluk olarak

restoresini biz üstleneceğiz!” (Hemen belirteyim. Hrisostomos Kuzey’deki kiliselerin feci durumlarından

yakınmakta yerden göğe kadar haklıdır ve bu olay utancımız olmalıdır. Ancak: Hrisostomos’un

bilmediği bir şey daha vardır. Camilerimizi bile restore edemiyoruz, para yok! Bu da Güney’in bize

uygulattırmaya devam ettiği baskı ve ambargoların sonucudur ki kendilerinin ayıbı olmalıdır!)

ANCAK: olayın esprisi bu “yakınmayı” aşar. Rum tarafının hedefi her fırsatı değerlendirip yeniden

Kuzey’e döneceği kapıları açmaktır. Bu hedef “ayin” bahanesi ile kiliseler de olur müzakereler

sonucunda 160 bin kişinin dönmesi için dayatmalar da olur, Güzelyurt’un yanı sıra Karpaz’ın da

kendilerine verilmesi isteğindeki ısrarlarda olur.

Amaç Kuzey’i delmek olduğunda Annan planındaki gibi tüm olanaklar seferber edilecektir… “Hayır

sen yanlış düşünüyorsun, iki halkın yakınlaşmasını istemiyorsun” diyorsanız denemesi bedavadır

diyemeyeceğim! Çünkü bir defa Rum bu amacını gerçekleştirirse “gitti elden kuzey de özgürlüklerle

egemenlikler de” diyerek parmaklarını ilk ısıracak olanlar saflıkları nedeniyle Rum’un bu oyununa

gelecek olanlardır!

**********

HÜKÜMETİN BAŞI AĞRIYOR: (İSTİHDAMLAR ÇEŞİTLİ BAHANELERLE DEVAM EDİYOR)


Genel seçimler öncesinde de yazıyorduk. CTP’nin tabanından gelen bir genç kuşak vardı ki hem

“yıllanmış CTP kodamanlarını” zorlayacaklardı hem kendilerine partinin üst kademelerinde yer

arayacaklardı.

Öyle de oldu. Fakat bir şey daha oldu. Ferdi Soyer’i saf dışına itenler “idare edilebilir” düşüncesi ile

Yorgancıoğlu’nu başbakanlığa kadar taşıdılar ki alın size CTP’de bir “eskiler-yeniler” sorunu daha!

Nitekim geçtiğimiz günlerde CTP Milletvekili Asım Akansoy şu mahut “CTP raporunun” bizzat

Başbakan tarafından uygulamaya sokulmamasını eleştirirken Başbakan’ı da şöyle tanımladı: “Özkan

bey top atma, sorumluluktan kaçma oyunu oynadığına göre konuşma zamanı geldi demektir…”

Ve Akansoy LAÜ, DAÜ’nün hükümet kurma çalışmalarında DP’ye bırakılmasından yakınıyor bunu da

Yorgancıoğlu’nun Kurultay hesabı nedeniyle yaptığına yoruyordu…

Bugüne kadar siyasi partiler bünyelerindeki çalkantılarla ilgilenmedim. Nasıl olur, neden olur, partililer

neden birbirleriyle kıyasıya dövüşür bilmiyorum. Beni hep iktidarda olan partilerin “memleketi yönetme

kabiliyetleri ile kabiliyetsizlikleri ilgilendirdi. Nitekim Geçmişte Soyer ve hükümetine,

şimdilerde Yorgancıoğlu ve hükümetine de bu perspektiften bakıyorum. Ancak anlıyorum ki sadece

“ormanla ilgilenmek yetmez! Teker teker ağaçları da dikkate almazsanız gün gele ormana zarar

verecek olan asalaklarla virüsleri göremezsiniz!

Siyasi iktidarlar içindeki hiziplerin devlete zarar vereceğini görmek gibi! Nitekim veriyor! Bunu da

muhalefetin ayazlatmasına bile gerek kalmadan mesela CTP’li Akansoy ayazlatarak “Raporun

uygulamaya sokulmasının başbakan tarafından engellendiğini” iddia ediyor ki bildiğimizce o rapor

“temiz toplum için hukukun üstünlüğünü savunuyor, popülizmi ve geçici istihdamları da ortadan

kaldırma iddiası taşıyordu.”

Nitekim deniyordu ki artık istihdamlar kesinlikle sınavla yapılacaktır. Oysa hükümetin CTP kanadı güç

kazanmak için bahaneler uydurup mesela “geçici” statüsünde hemşireler istihdam etti! Son

söylentilere göre 12 kişinin daha kaşla göz arasında istihdam edildiği söyleniyor!

Ve anlıyoruz ki bu geçici istihdamlar orman yangınları için oluşturacak “mevsimlik” dedikleri 125 kişilik

ekip nedeniyle de devam edecektir…

SORUN NEDİR PEKİ. İstihdamlar değildir elbet! Gerekiyorsa tabi ki olacak. Sınavla olacak, geçici

olacak! Sorun şudur ama: “UBP iktidarda ise hep UBP’li olacak, CTP iktidarda ise hep CTP’li!

Koalisyon hükümetlerinde de bir o partiden olacak bir ötekinden!

Sorun, işte bu partizanlıktır ki “kim daha çok uygularsa seçimleri de o kazanır!” Kısaca eğer bu

teamül haline getirilmiş “öyle geldi böyle gider” olayı yıkılmazsa, Devletin başında kim olursa olsun her

zaman töhmet ve şaibe altında da olacaktır!

 

24/04/2014 12:07
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.