Güzel şeyler de oluyor

ads ads ads ads
26/11/2014

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


Bu ülkede umudunu kaybetmeyen, toplumun da aynı umudu kaybetmesine engel olan güzel şeyler de oluyor. Bir grup işini bilen insan, olağanüstü çaba sarf ederek bu güzellikleri yaratıyor. Onların sayesinde toplumsal enerjimiz biraz olsun yüksele biliyor. Köşe yazarları genelde “eğri” gördükleri olaylara köşelerini açarlar ama bu kez ben “doğru” gördüklerimi sizlerle paylaşacağım.
Lefkoşa Türk Belediye Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Kayıp”

Sayın Aliye Ummanel’in yazıp yönettiği oyun gerçek anlamda “Çok Güzel.” Bilinen Kıbrıs trajedisinin en hassas konusunu işleyen oyunda oyuncuların performansı da harikaydı. Hatice Tezcan, artık ülkemiz sınırlarını zorlayan bir düzeyde oyunculuk sergiliyor. Erol Refikoğlu üstadımızın sanatını burada tartışmak zaten abes. Erdoğan Kavaz, İzel Seylani ve Osman Ateş ise yeni parlayan yıldızlar gibiydiler.

Oyun boyunca dört duyguyu yaşıyor insan. Çok bildik çok aşina bir konu olmasına rağmen zaman zaman içimi kapsayan ”hüzün” nedeni ile gözlerim doldu. Tam da o sıralarda art arda gelen “Napan, napacanlı” esprilerle yerleşti yüzüme gülümseme. Zaman zaman sinirlendim “Nasıl yaşattık bunları biz bize” diye. Ve sonunda korktum. “Bir daha yaşar mıyız?” endişesi ile…

Böylesine bir oyun işte ”Kayıp.” Eleştiriyi ille de koymak gerekirse, salonun bu oyun için yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Tıklım tıklım dolu olan salonda toprakla da fazla haşır neşir olunuyor. Bunun sonucunda toz zerrecikleri her tarafa yayılıyor. Her ne kadar toprakla oyun çok bütünleşmişse de salonun küçüklüğünden dolayı, seyirci bu toz zerreciklerinden bayağı rahatsız oluyor. Toprak önceden hafif nemlendirilirse bu rahatsızlığın minimum seviyeye düşürülmesinin mümkün olacağını düşünüyorum.

Gerçekten görülmeye değer muhteşem bir oyundu “Kayıp.” Bu vesile ile herkesi görmeye davet ederken diğer yandan da bir an evvel Belediye Tiyatro binasının topluma kazandırılmasını diliyorum.
Alashiya

Kıbrıs’ın antik ismidir Alashiya. Ve tarih boyunca bölgesel ve küresel egemenlerin işgaline uğramış olan bu topraklar, hazinelerinin çalınmasına engel olamamıştır. Bedesten de 17 Kasım’da açılan ve 25 Kasım’a kadar süren bu sergide işte bu çalınan eserlerin bire bir kopyaları sergilendi. “Tarih Hırsızlığı” suçuna kafa tutan sergiyi gezerken bana aynı zamanda proje küratörü olan Sevgili Ayhatun Ateşin refakat etti. “Bu bir Rauf Ersanal hayali” diye başladı anlatmaya. Sonra değişik yerlerden gelen sanatçılarla tanıştırdı. Onlar bir yandan kendilerini merakla seyreden benim gibi ziyaretçilerle sohbet ederken bir yandan da çamurla uğraşıp yeni eserler yaratıyorlardı. Sergi boyunca hep böyle oldu. İnteraktiv olarak sanatçılar Bedesten’in bahçesinde yeni eser kopyalarını çalıştılar. Onları izlerken içimi bir kıskançlık duygusu sardığını itiraf etmeliyim. Açıkçası o yeteneğe sahip olmayı, çamura onların verdiği şekli verme kabiliyetine sahip olmayı çok istedim.

Sergiyi izlerken gerçekten de bu eserleri yabancılara kaptırmış olmaktan dolayı kızıyor üzülüyorsunuz. Ama Sayın Rauf Ersenal’ın “tanıtım broşüründe” yazdığı gibi bir yandan da dünyanın önemli müzelerinde bizim topraklarımızdan eserlerin bulunduğunu bilmekten gurur duyuyorsunuz.

Sergi, ikincisi yapılan “Uluslararası Akdeniz Pişmiş Toprak Sempozyumu” ile taçlandırıldı. Sanırım eserlerimizi çalanlardan geri isteme aşamasına doğru ciddi bir adım atıldı.

Emeği geçen herkesi kutluyorum.
İstanbul Kitap Fuarı’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti standı

Dünyanın sayılı saygın kitap fuarlarından biri olan, İstanbul Kitap Fuarı’nın 33’üncüsü düzenlendi bu yıl. Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Tesisleri’nde düzenlenen fuarda KKTC standı da kuruldu. Bende Kültür Dairesi’nin konuğu olarak iki gün kitapseverlerle buluşup, kitaplarımı imzaladım. Fuar boyunca Kültür Dairesi Müdürü Nilay Tuncalp başta olmak üzer tüm ekip hızlı seri ve organize çalışıp, ülkemizin en iyi şekilde temsiliyetini sağladılar. Kendilerini gerçekten kutluyorum.

Burada esasen bahsetmek istediğim noktaya gelince, gerçekten inanılmaz zengin bir standımız vardı. Tam sayısını bilmiyorum ama “yüzlerce” tanımlamasını yaparsam hem kendimi ifade etmiş hem de size gerçek bilgi vermiş olacağımı düşünüyorum. Beni şaşırtan ise orada hiçbir ayırım yapılmaksızın Kuzey Kıbrıs’ta basılan her kitabın yer almasıydı. En sağdan en sola, en radikalden en kültürel her kitabın ayırım gözetmeksizin stantta yer alması ayrı bir güzellikti.

KKTC standına ilgi de iyiydi. Daha ziyade buralarda üniversite eğitimini almış veya askerliğini yapmış kişilerin uğrak yeriydi. Besbelli ki ülkemizin kokusunu almış, suyunu içmiş insanları etkiliyordu. Bahsi konu kişiler, bizimle birkaç kelime sohbet etmeden, olmadı kitapları şöyle bir elleyip karıştırmadan oradan ayrılmak istemiyorlardı. Bu arada sosyoloji alanında doktora tezi yapan, İstanbul üniversitesinden bir eğitmenin gelip Sayın Neriman Cahit’in “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı kitabını arayıp alması ve bunu tezinde kaynak olarak kullanacağını ifade etmesi, beni bir başka mutlu etti. Bu mutluluk stanttan satılan ilk kitap olmasının yanı sıra, ülkemizde yazılan bir kitabın, üniversitelerde kaynak olarak kabul görmesinin verdiği bir gururdan dolayıydı. Nitekim bu satışın hemen ardından bu kez de Okan Dağlı’nın “Sokak Sokak Mağusa” isimli kitabının aynı maksatla farklı biri tarafından aranması gururumu iyice perçinledi.

Bence bizim stantta tek eksik yerel kıyafetler içinde bir elemanımızın, gelen giden kişilere ceviz macunu veya hellim gibi otantik tatlarımızı ikram etmemesiydi. Gelecek yıllarda bu da sağlanırsa her şeyin daha da mükemmel olacağını söyleyebilirim.

Evet üretiyoruz kitaplar, heykeller, projeler, oyunlar. Ürettikçe var olacağız. Ürettikçe mutlu olacağız. Başka yolu da yok zaten…
VE ŞİİR

Haftanın konuk ozanı Sayın Fatma Akilhoca. Kadife Kese isimli şiirindeyiz:

KADİFE KESE

Gürlesin

Delinsin

Gökler

Girsin gözüne

Toprağın

Yağmur

Yağa

Çaka

Tek

Yürek

Delinmesin

Parçalanmasın

O

Kadife kese

Asla!
ANLAYAMADIKLARIM

Suriyeli mültecilerin kurtarılması çalışmalarını küçümseyenleri anlamakta zorlanıyorum. Herkesin o gece soğukta, sıcak evinde oturup televizyon seyrettiği ya da bilgisayarda “geyik” yaptığı sırada, o ortamda çalışan, organize olmaya çalışan insanların harcadığı emeğe saygı diyorum ve başka da bir şey demiyorum. 

26/11/2014 14:55
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.