İnsanlık tehdit altında

ads ads ads ads
08/04/2015

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


Bir yanda savaşlar bir yanda açlık sefalet. İnsanlığın başa çıkamadığı, başa çıkmayı bir kenara bırakın kendinin yarattığı problemler bunlar. İnsanoğlu kendi bencilliği ve harisliği ile başa çıkamayıp paylaşmayı öğrenemeyince kendi kendini mahkum ediyor.

İnsanın dünya nimetlerini adaletli bölüşememesi sonucunda, Dünya’nın değişik coğrafyalarında savaşlar sürüp katliamlar oluyor. İnsanlar evlerini terk ediyor. Sefillik açlık hüküm sürüyor.

Ne var ki insan binlerce yıldır egosunun yarattığı bu sorunlara çare üretemiyor. Ve kendisinin varlığını da tehdit eden ciddi yeni tehlikeyi eli kolu bağlı bekliyor. İnsan nesli, savaşlarla açlıkla sefaletle yok olmayacak elbet. Ama oluşmaya başlayan yeni unsurun yarattığı tehdit gerçekleşirse birkaç ay içinde milyonlarca insan ölecek. İnsanlığın geleceği için büyük yıkımlar yaşanacak.

Peki ama nedir insan türünü bu kadar ciddi tehdit altında tutan unsur. Toptan tüfekten, açlıktan sefaletten daha riskli ne olabilir? Çok da uzatmayayım. Sizi merakta bırakmayayım. Bizleri bu boyutta ciddi anlamda tehdit eden unsur aslında binlerce yıldır dünya üzerinde beraber yaşadığımız mikroorganizmalar yani mikroplardır. Mikroplar, bakteri olsun, virüs olsun parazit olsun, insanoğlu ile verdikleri gizli savaşı kazanmak üzeredirler.

Tarih ilk ve orta çağlarda ciddi bulaşıcı hastalık salgınları ile yüzbinlerce insanın bir anda öldüğünü yazmaktadır. Kolera, veba, cüzzam, tüberküloz, gibi hastalıklar yüzünden şehirler devletler hatta ciddi ekonomiler bile çökmüştür.

Bu konuda en büyük yıkım 1347-1351 yılları arasında Avrupa'da da büyük yıkıma yol açan veba salgını ile gerçekleşmiştir. Asya'nın güney batısında başlayarak 1340’lı yılların sonlarında Avrupa'ya ulaşmıştır. Tüm Dünya üzerinde yetmiş beş milyon insanın ölümüyle sonuçlandığından “büyük ölüm” veya “kara veba” adıyla anılmıştır. Benzer salgın hastalıkların Avrupa’ya her yeni nesille geri döndüğü düşünülür; etkileri 1700’lü yıllara kadar devam etmiştir. Bunların arasında 1629-1631 yıllarında gerçekleşen İtalya salgını, Büyük Londra Salgını (1665-1666), Büyük Viyana Salgını (1679), Büyük Marsilya Salgını (1720-1722) ve son olarak da 1771 Moskova salgını bulunur. Avrupa'da 19. yüzyılda ortadan kalkmıştır.

Kolera ise en çok 19.yüzyılda insanlığı tehdit etmiştir. Başta Londra Paris Kahire hatta İstanbul gibi kentler bundan ciddi etkilenmiş dünya üzerinde toplam beş milyon insan kaybı yaşanmıştır.

Birçok sinema ve roman yapıtına da konu olan cüzzam, 20 yılın başlarına kadar yılda iki milyon insanın ölümüne sebep oluyordu.

Bu saydığım hastalıklara, Tüberküloz(verem) gibi bakteriyel, kızamık suçiçeği ve benzeri virütik olanlar eklenebilir. Hepsi de yıllarca insanlara, insanlığa kök söktürdüler.

Her şey insanoğlunun aleyhine gelişiyordu ki Alexandre Fleming 20. Yüzyıl ilk çeyreğinde ilk antibiyotiği buldu. İnsanoğlu artık savunmasız değildi. Pensilin ile başlayan değişik antibiyotiklerin kullanılması ile birçok hasta kurtarıldı. İnsanlar dünya üzerindeki ezeli rakiplerini artık mağlup ettiklerine inandılar. Ama heyhat öyle olmadı. Mikro organizmalar zaman içerisinde genetik kodlarını değişmeyi öğrendiler. Bunda şüphesiz insanoğlunun gerekli gereksiz ve de çoğu zaman yetersiz antibiyotik kullanımı etken oldu. Yıllar içerisinde birçok antibiyotik etkisiz hale geldi. İnsan daha yeni antibiyotikler bulmak zorunda kaldı. Bunun için milyarlarca dolar ve büyük zaman harcayarak araştırma yaptı. Ne var ki ürettiği antibiyotikleri de leblebi gibi kullanma alışkanlığından vazgeçmediğinden bir süre sonra onlarda etkisizleşmeye başladı. Sonunda yeni araştırma yapacak ne bilgi ne zaman ne de para kaldı.

İnsanoğlu yakında, belki de beş on yıl sonra ezeli düşmanına karşı tekrar silahız kalmak durumundadır. Bunu geciktirmenin tek yolu ise elimizde kalan son etkili antibiyotikleri bilinçli ve kontrollü kullanmaktan geçmektendir.

Eski tehdit unsuru salgınların tekrar ortaya çıkmaması için bu konuya hassas davranmalıdır. İnsan kafasına göre ilaç alma alışkanlığından vazgeçmeli, bu savaşta tarafını almayı bilmelidir. Hele de AIDS, EBOLA, SARS gibi aşıları bulunmamış virütik hastalıklarla boğuşulan bu günlerde eski düşmanları yeniden yaratmamak adına bu çok elzemdir.

Bu uğurda Sağlık Bakanlığı’nca ortaya konulan “Uygun antibiyotik planlaması” hızla uygulamaya konulmalı, uygulandığı süre de de aksaklıklara karşı devamlı reforme edilmelidir. Bu kavgada tanınıp tanınmamanın önemi yoktur. Tüm dünya ülkeleri ile aynı safta ortak tehlikeye karşı tedbir alınma yolunda haklımız da bu konuda uygulamalara yardımcı olmalıdır.



VE ŞİİR…

Bu hafta şiirimiz Özlem Çatal Eserer. Onun “İçimdeki Ayaz” adlı kitabından aldığım “Viraha” isimli şiirini sunuyorum. Şair, yazar bu şiirin 3 sene önce yaptığı Hindistan seyahatinde Tac Mahal ziyaretindeki etkilenişten kaynaklandığını ifade etmektedir.

Viraha

(Sevgiliden Ayrılma)

20,000 işçinin gücüyle,

Bitti 20 yılı aşkın zamanda,

4 asra yakındır dillerde,

Jamuna Nehri kıvrımında.

Beyaz mermer Makrana’dan,

O sevgili için ama acıyla,

Aktarıldı kulaktan kulağa,

Jamuna Nehri kıvrımında.

İster orada, ister kulaktan,

Hissedilir soğuk acı derinden,

İster rüzgârdan, ister duvarda motiften,

Jamuna Nehri kıvrımında.

ANLAYAMADIKLARIM

ABD-İran anlaşması bazılarını neden gerdi. Ben hiç anlamadım.

 

08/04/2015 12:32
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.