İyi ki Türkeş konuştu. (Birbirimizi daha iyi anladık.)

ads ads ads ads
11/03/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


Türkiye gitgide “sinirli” ülke oluyor! Referandum yaklaşırken mi yoksa bölgedeki savaşlar mı bu tansiyonu yükseltiyor, bilemiyoruz ama bir “idol” haline getirilirken “güç” simgesi olarak görülen Erdoğan’dan kaynaklanarak bu “sinirin” yakınlarını da sardığını görüyoruz.. Mesela Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu artık çok daha sert.. Start almış yüz metre koşucuları gibi çıkış yapmakta. Öte yandan:

Geçtiğimiz gün KKTC’i ziyaretinde koordinatörümüz Tuğrul Türkeş’i de içteki sorunlarımızı bir şamar gibi yüzümüze çarparken sözleriyle çok sinirli gördüktü. Belli ki uzun süredir bizi izlerken belleğine kaydettiği şu kendimize özgü sorunlarla aksi büksü işlerimizi hatırlatıp sitemde bulunacağı bir ortam arıyordu, bulduğu anda boşalıverdi..

TABİ BİLİYORUZ: Türkiye’nin hamimiz olduğunu, Türkiyesiz bu adada varlığımızı sürdüremeyeceğimizi.. Türlü çeşitli yardımları olmasa ayaklarımızın üzerinde duramayacağımızı da biliyoruz.

Fakat 1974’den beridir minnet duyduğumuz Türkiye’nin 42 yıldır bizi ne dünyadan tecrit edilmişlikten ne de çözümsüzlükle ambargolar altında sıkboğaz olmuşluğumuzdan bir türlü kurtaramadığını da biliyoruz ve ekliyoruz. Mesela “çözümü sağlamayı başaramadı.” Hatta bu konuda “tutuk” da kaldı..

Şunu da biliyoruz: Türkiye üst kademe bürokrasisinin bize yönelik yaklaşımı öteden beridir “bir avuç insanlarsınız, neye ihtiyacınız varsa biz karşılar, giydirir, yedirir, içiririz de” diye başlayan sözlerinden öte değildir! Çok işitmişliğimiz olmuştur!..

Şunu da hatırlarız: Rahmetli Ecevit’le başlayan bir teamülde TC’de her iktidarla birlikte oluşan bakanlar kurulunda mesela Ziya Müezzinoğlu’dan başlayarak mutlaka bir “Bakan” Kıbrıs Türk halkından da sorumlu ve yetkili olmuştur. Son bakanımız koordinatörümüz Tuğrul Türkeş olmaktadır. Fakat büyük oranda ihtiyacımız olan yukarıda az birazını vurguladığım bu “muameleler” değildir. Ya nedir?

İHTİYACIMIZ OLAN: Türkeş’in basın toplantısında medyaya yansıyan açıklama ve uyarılarını yorumlamayacağım. Tutun ki gidişatımızı ortalara serip serzenişte bulunmasının haklı yanları çoktur, kabul..

Ancak bize gerekli olan da işte bu “haklı serzenişlere” neden olan sorunlarımızı aşacak siyasi ve ekonomik ortamların yaratılmasıdır. Bu da en başta çözümle olur. Ne var ki 42 yıldır bizi yedirip giydirip kuşatan Ankara için hiç “çözüm” acelesi olmamıştır!

Buna karşılık “ekonomik” yönden güçlenmemiz en azından Güney’e yaklaşık bir seviye kazanmamız gerekirken, tam aksine 42 yıldır ellerimizi kollarımızı bağlayan ambargolarla belimizi doğrultmamız mümkün olmamıştır! Doğrusu ya onca yardım ve yatırımlarına karşılık üç yüz bin kişilik bu toplumu ambargolardan kurtaramayan Ankara mesela bizi orta halli bir vilayetinin sosyoekonomik seviyesine de taşıyamamıştır..

MESELA: 2004’de eğer çözüme yönelik referandumda Rum tarafı “evet” demiş olsaydı Türkiye’nin ve bizim Kıbrıs’ta ne kazanacağımızı ne kaybedeceğimizi veya “çözümün” devam edip etmeyeceğini de halâ bilemiyoruz! Şu anda da kesintiye uğramasına karşın bir yerden yine başlayacak olan müzakereler sonucunda bu adada neyi kazanıp neyi kaybedeceğimizi yine bilmiyoruz!

Uzatmadan noktalayalım: Türkeş’in bir buçuk yıl sonra medya ile buluşması, konuşması 1958’den beridir Kıbrıs sorununu kamburumuzda taşımaya mahkûm bir toplum olarak tabi ki bizim için çok iyi oldu çünkü birbirimizi daha iyi anladık.

**********

HAKLI KİM HAKSIZ KİM?

Ve itiraf edelim: Tuğrul Türkeş serzenişlerinde haksız mı? Yani dillere pelesenk “rüşvet” yok mudur bu ülkede? Hatta girmediği kurum mu kaldı!

Veya TC’nin parasal katkıları planlı programlı ve faydalı şekilde mi harcanmaktadır?

Denetim mekanizmalarımız çok mu iyi çalışmaktadır? Meclis başkanının, Ombudsmanın titizliğine ve uyarılarına karşın hükümet öyle geldi böyle gider havalarında “ben yaptım olur yapmadım yine olur” demiyor mu ve bu tutumunu icraatlarına yansıtmıyor mu?

Cumhurbaşkanı ile hükümet ilişkileri mayfoşi değil mi? Belediyelerimiz mi mükemmel çalışıyor?

YA SU? Yüz karamız olmalıdır? Ki dünyada emsali görülmemiştir. Bir ülkeden kurak çorak topraklara borularla su akıtılacak ve denecek ki “istemez kalsın!” Hatta denecek ki “suyunu da al git!”

Güzelyurtlular’ın, “bahçelerimiz tuzlu su nedeniyle kuruyor tedbir alın” feryatları Mağusa’da kulak zarlarımızı patlatıyor ama Geçitköy barajından her gün tonlarca su denize akmaya devam ediyor!

Kaplo ile TC’den elektrik gelecek diye Rum’dan beter olumsuz tepki içinde daha şimdiden, “bağımsızlık ve egemenliğimiz böyle böyle elimizden kayıyor Türkiye’nin vilayeti durumuna düşüyoruz” diyen bazılarımız karalar bağlamıyorlar mı?

İhalelerimiz mi tertemizdir? Ya imar iskân anlayışımız? Artık Girne’yi kaybettiğimiz manşetlerden duyuruluyor Kıbrıs Türk halkına, müjdeler olsun denilerek!

Hele de şu sembolümüz, ulusal bayrağımız, naturamız, simgemiz, damgamız haline gelmiş “pisliğimiz!” Onca lafazanlığımıza karşın üstesinden gelemedik, çok mu beğeniyoruz yumuşacık olsun diye “çevre kirliliği” dediğimiz “pisliğimizi?”

Siyasi yönden “devleti kurtarmak KKTC’i “kurucu devlete” evirmek hâlâ mümkündür ama şu yukarıdaki sorunlardan kurtulmak mümkün müdür? Yıkanıp arınıp tertemiz olmak mümkündür ama “ruhlarımızın karasından kurtulmak mümkün müdür acaba!

İşte mesele bu! “Olmak ya da olmamak!”

**********

KISACA TAKILDIĞIM: YAYLA KÖYÜNDEKİ DRAM!)

Müzakerelerin yeniden ne zaman başlayacağını bilmiyoruz. Ne var ki her zaman olduğu gibi iki karpuzu bir koltuğumuzun altına sığdıramadığımız gerçekte “Enosis Plebisiti” ile uğraşırken, memleketin nereye gitmekte olduğunu göremiyoruz. Mesela geçen gün okuduğumda korku ile irkildiydim. Yayla köyünde bir hafta içinde 4 kişi kanserden öldü. Bu konuda bilgi veren köy muhtarı son 10 yılda 45’den 65 yaşına kadar 30 kişinin kanserden öldüğünü açıklıyordu ama henüz nedenleri, saptanmış değil, zaten aldıran da yok!

Deniyor ki Çevre’de portakal bahçeleri bir de baz istasyonu varmış. Tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar da söz konusu olabilir deniyor… Eğer adeta “kanserden toplu ölümler” denecek böylesi bir olay bir başka ülkede olsaydı yer yerinden oynar, uzmanlar, yetkililer sorumlular seferberlik ilan ederlerdi. Bizde ise tık yok. Haberi dalgalandı yaprak bile kıpırdamadı! İşte asıl “çözümsüzlük, tanınmamışlık” budur! Çünkü sorunlar karşında parmağımızı bile oynatmaktan aciz bir devletiz! 

11/03/2017 12:44
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.