Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde, Genel Sekreterlik makamı ve münhal ortamı gerdi.

Bu konuda Cumartesi günü bir yazı kaleme aldım.

Münhale başvuran Anıl Kaya etrafında bir tartışma olduğunu…

Mevcut müdürler arasından biri atanırsa DAÜ’ye maliyetinin “en fazla 2 bin TL”…

Dışarıdan biri atanırsa en az 12- 13 bin TL maaşı olacağını yazdım. Bunu maliyeti olarak düzeltirim.

Anıl Kaya aradı…

Konuşamadık…

Sonra ben kendisini aradım.

“Yazmak elbette hakkın…” diye başladı Anıl Kaya söze…

Sonra düzeltme yaptı…

“Maaş 12- 13 bin TL demişsin ama, ben sordum, maaş 7 bin TL…”

Maaş 10 bin TL civarında, yatırımlarla birlikte, “dışarıdan genel sekreter atamanın DAÜ’ye maliyeti” 12- 13 bin TL.

Konu bu değil.

Ben tekrar itiraz noktamı yazayım:

“Partizanca bir atama için politika DAÜ içerisinde…”

Anıl Kaya, “kendi atanırsa” eğer bunun “partizanca bir baskı nedeniyle olmayacağını” söyledi.

Israrla, Yusuf Kaçmaz’ın görevden alınması olayıyla da…

Mehmet bayram’ın istifa etmesi olayıyla da…

Kendisinin hiçbir alakası olmadığı konusunda diretiyor.

Net…

“Göreceksiniz, istifa gerekçeleri ve görevden alma gerekçesi ortaya çıktığı zaman, benle alakası yok. Benim için tek bir kişi dahi Kaçmaz ve Bayram’a baskı yapmamıştır…”

Anıl Kaya aynen öyle diyor.

Açıkçası, ben de merak ettim… Neden bu görevden alma ve istifa?

“Başvuranlardan iyi yapabilirim…”

Kaya’ya sordum…:

“Sen bakanlıkta müdür mevkiindesin… DAÜ ile ne alakan var ki, birden bu makamın en iddialı ismi sen oldun? Neden bu kaos yaşanıyor ismin üzerinden?”

Cevabı şöyle:

“AB’de görev yaptım. Kamuda görev yaptım. Yabancı dilim var. DAÜ’de 10 yıl okudum. Vakıfta görev yaptım. Eşim 13 yıldır DAÜ’de. Faydam olacağını düşünüyorum. Başvuranlardan daha fazla katkım olacağına inanıyorum.”

“Bayram kendisi açıklasın…”

Vallahi de billahi de, Mehmet Bayram’ın istifa nedenini merak ettim.

Yusuf Kaçmaz’ın neden görevden alındığını da…

Öyle ya…

Dışa açılan münhal…

Münhale başvuran Anıl Kaya değil…

Kaya öyle diyor…

“Bir haftaya istifa ve görevden alma nedeni ortaya çıkar. Benim açıklamam doğru değil…”

Açıkçası merakım devam edecek…

Trafik “kamyonlardan” ibaret değil

Yaşanılan acı trafik kazası sonrası hükümet edenlerin ard arda aldığı kararların bir çoğunda olduğu gibi “belli bir ağırlığın üstündeki kamyonların belirli saatlerde trafiğe çıkma yasağı” da tartışılıyor.

Kazaya “ağır yük aracı” karşınca…

“Ağır vasıtaların trafikte yer alacağı saatler yeniden” düzenlendi…

Bu da eleştiri konusu oldu.

Değerlendirme şu: Ortak akıldan uzak, getireceği fayda ve /veya zarar analizi yapılmadan, kısacası düşüncesizce alınan bir karar.

Düşünün bir de olayın “mal ve hizmet dağıtımı” kısmı var…

Ülke genelinde ciddi sıkıntılar oluşmaya başladı.

En basit ürün ve hizmet dağıtımları sekteye uğradı

Ülkenin 2 ana giriş kapısı olan Girne ve Mağusa limanlarına gelen ürünlerin ülke geneline dağılması, Kalecik limanına gelen akaryakıtın ülke geneline dağılması da sekteye uğradı.

Öte yandan nasıl bir ironiyse…

Belli bir ağırlığın üstündeki araçların trafiğe çıkma yasağı sadece kamyonları kapsarken aynı ve hatta daha fazla ağırlığa sahip otobüs, minibüsler bu yasağa tabi tutulmuyor.

Dahası 5,000 kg sınırı ülkedeki bir çok dağıtım aracının da sınırı. Yani sınıf olarak kamyon ancak araç olarak kamyon olmayan araçlar da yasağa takılıyor.

Ülkeye gelen kamyon ve ağır vasıtaların çok büyük bir bölümü kullanılmış.

Bu araçların daha giriş anında ciddi denetimden geçmesi, hidrolik yapılarından tutun motor yapılarına kadar kontrol edilmeleri ve belli bir yapının altındaki araçların ülkeye girişine o anda yasak konması gerekiyor.

Ne var ki…

Ne giriş anında ne de sonrasında etkin bir denetim yapılamıyor…

Zira muayene istasyonunda ağır vasıtaları denetleyecek ekipman mevcut değil.

Hal böyleyken yönetenler denetleyemedikleri için ne getirir ne götürürü hesaba katmadan en kolay yolu seçip yasaklıyorlar.

Bırakınız kamyonu…

TIR’ı…

Su, ekmek, şeker, çakulet taşıyan bir yüklü araç dahi o saatlerde trafikten men…

Kamuoyu öfkesini azaltmak…

Halkın gazını almak adına…

Yine özden kaçılarak alınan bir karar…