Neden olmasın? (Türk-Yunan yakınlaşması..)

ads ads ads ads
19/04/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


Geçtiğimiz hafta Havadis gazetesine mülakat veren Eide nasıl çetrefil bir siyasi soruna çattığının serzenişinde açıklamalar yaparken, ilk kez iki halkın neden birbirlerini anlamamakta ısrar ettiklerinin şaşkınlığında temeldeki sorunların nedenlerini de anlamaya çalışıyordu.

Eide şaşkındı çünkü “1. ve 2. Dünya Savaşları yaşamış Avrupa kıtası ulusları  bile  onca kanlı ve acı geçmişlerine karşın  günü geldiğinde bir “federal sistem” oluşturabiliyorlardı ama   asırlardır ayni adayı paylaşan iki küçük topluluk, Türk ve Rumlar bir araya gelerek ortaklık devleti kuramıyorlardı! Hem de “Kıbrıslılık” gibi üzerine titrenilen aidiyetlerine karşın!

Büyük bir olasılıkla Eide, “artık liderler liderliklerini göstermelidirler” tavsiyesini bu nedenle yapıyordu.. Çünkü yeni mi anlıyordu bilmiyorum ama Eide de yavaş yavaş anlıyordu ki asıl sorun iki halkın arasında değil, iki halkın “anavatanları” durumundaki “Türkiye ve Yunanistan arasındadır!”  Bu nedenle liderlere çağrıda bulunarak “inisiyatif yüklenecek olan sizsiniz” diyordu.   

       ÖYLE Mİ?  Gerçekten Kıbrıs sorunu iki halktan önce Türkiye ve Yunanistan arasında mı?  

       “Köşemi” izleyenler bilecekler. “Öncelikle anlaşması, dostça el sıkışması gereken Türkiye ile Yunanistan’dır” söyleminin ısrarcılarındanım. Bu “ısrar” elbet ki çözüm umudunun  ahım şahım bir sihiri yahut kerameti iddiası değildir! İki halkın “aidiyet ve ırk olarak içinden çıktıkları Türkiye ve Yunanistan’la olan bağlılıkları” gerçeğine dayalı bir realitedir. Nitekim çözüm olsa da olmasa da ne Rumlar Yunanistan’dan ne Türkler Türkiye’den vazgeçerler! Bu iki ülke anlaşmadan da adadaki iki halkın “barışçı  çözümde” buluşması (Eide’nin liderler inisiyatif yüklenmelidir telkinine karşın) çok da mümkün değildir!

Aksine Türk tarafı “Türkiyesiz”  Rum tarafı “Yunanistansız” olamaz!                                   
(Her
ne kadar bazı marjinal grup ve örgütler  boylarına poslarına aldırmadan, varlık nedenlerini  görmek istemeden, Türk ve Rumların ‘Türkiyesizleştirilmiş’ bu adada pek alâ da kendi kaderini saptayabileceğini ‘ki bunu da TC’nin  sağladığı özgürlükçü ortamdan dolayı yapıyorlar,’ iddia ediyorlarsa da şu ana kadar bunun ispatını görebileceğimiz tek fiskelik  bir Rum iyi niyetine  rastlamadık!)  Buna karşın:

       YENİ DÖNEM: Türkiye’de bu kez Başkanlık yetkileriyle donatılmış yeni bir “Erdoğan’lı dönem başladı.” Ol alem öyle geldi böyle mi gidecek yoksa bu dönem Türkiye’nin restorasyonu için kazanılmış büyük bir fırsat olarak mı kullanılacak? Mesela sadece komşularla ve  ötesi tüm ülkelerle sıfır sorun politikası…  Neden bu süreç  TC-Yunanistan işbirliği hatta güç birliği ile başlamasın diyoruz.  Neden bu umut yeşertilmesin?                                                                                      

DEVLET CİDDİYETİ HER DEĞERİN ÜZERİNDE OLMALIDIR…

       Bir dönemlerin ünlü reklamıydı: “Hâlâ ninemin margarinini mi kullanıyorsun” diye soruyordu bir “ses!” Geçmişlerden taşınan “alışkanlıkların” statüko haline getirilmesine atılan taştı!

       Başbakan Özgürgün’ün son günlerde neden olduğu   dillere pelesenk olayını  düşündükte, “hâlâ mı” dedim! Hâlâ mı “devlet malı deniz yemeyen domuzdur!” Oysa:

      

       Nasıl ki sosyal yaşamda insanların birbirleriyle olan ilişkilerini, davranışlarını, düzenleyen prensipler ve etik değerlere dayalı kanunlar vardır… Devletin de tüm bunları kapsayıcı görevi vardır ki “yetkisi ile önemi” şöyle tanımlanır:

       “Devleti meydana getiren kurumlar, bireyler arasındaki ilişkileri  kuran kanunların  ne şekilde yapılacağını, nasıl tatbik edileceğini, bu uygulama mercilerinin nasıl kurulacağını, devletle fert arasındaki münasebeti, bu münasebetin değişen ve değişmeyen taraflarıyla “devletin”  içeride ve dışarıda nasıl temsil edileceğini araştıran hukuki  ilimler külliyesidir…”

       DEMEK İSTEDİĞİMİZ: Devlet kurmak yetmez. Yaşatılması gerekir.  Yaşatılması için de ekmek suya değil, ahlâki değerleri içeren hukuki düzenlemeleri gerektirir.

       Buna karşın yine devlet olunmaz eğer başta anayasası olmak üzere  o hukuk normları doğru çalıştırılmazsa..

         BÜYÜK YANLIŞ: Başbakanı töhmet ve şaibe altına sokan olay “yanlışın” ötesinde bir devlet adamı için çok yakışıksız çünkü ombudsman Emine Dizdarlı konuya görevi gereği müdahil olurken diyor ki “Başbakan Özgürgün kızının mezuniyet töreni için İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyarette 15 bin 756 Türk lirası harcandı.”

       Olay biliniyor: Törene kalabalık bir ziyaretçi kitlesi ile katılmış Başbakan. (7 kişi)  Giderlerinin hazineden karşılandığı iddiası var, Emine Dizdarlı, “Sayıştay araştırma yapsın diyor çünkü “olay kamu vicdanını rahatsız etti!”

       Olay yasaldır değildir! Doğrudur iftiradır! Devletin kaderini yüklenen bir Başbakan’ın  her şeyden önce bu tip spekülasyonlara neden olmaması gerekir! Yazık ki bizatihi “devlet oluşumuzun”  inancında bir politikacımız olarak  Özgürgün bu “şaibeli ortamı” yarattı ve önce kendi inancına ihanet etti!  Mutlaka makul bir açıklama yapmak zorundadır. Temenni edelim ki yazımız daha yayınlanmadan bu  açıklama yapılır…

   KISACA TAKILDIĞIM: (TC’DEKİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE ADAPTE OLMAK!)

Mevcut UBP-DPUG Koalisyonu tutun ki son dönemlerde Türkiye ile en iyi ilişki kuran hükümet durumundadır. Bu fırsat öncesi CTP ağırlıklı koalisyon hükümetlerinin eline geçtiği halde hikmeti yine kendilerinden menkul bir tutumla nedense “kullanılmadı!” Hatta TC’den akacak  suya bile  bigâne kalırlarken, Ankara ile imzalanan  protokolleri de savsaklamakla zaman geçirildi!    Sonuçta kimseler bir şey kazanmadı, kaybetmekten başka!

Şimdi TC’de “Erdoğan”ın başkan olduğu bir yeni dönem başlıyor. Daha önce de yazdığımız gibi bundan sonra direkt sorumlumuz Erdoğan olacaktır!  koordinatörümüz de Dışişleri Bakanımız da! ArTI sosyoekonomik yönden adadaki kaderimiz de  Erdoğan’a bağlı olacaktır.. Bu nedenle:

 Bu yeni rejim değişikliğine adapte olmak politikasında  “Beştepe”ye paralel  yeni bir politika saptaması arayışına mı gireceğiz;  yoksa Ankara’nın bizi kendine göre yönlendireceği siyasi stratejisini mi bekleyeceğiz?

Bundan sonra bu soruların cevaplarını hem kendi içimizdeki değişikliklerle vermek zorunda kalacağız,  hem de oluşturacağımız yeni uyum politikalarıyla “Başkanlık sistemine” adapte olmaya çalışacağız! Ki biz olağan süreçlere bile “uygun” olmadıydık! Ya şimdi?

19/04/2017 09:15
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.