Önce Vaziyetlerimize Bakalım

ads ads ads ads
12/03/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


 “Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkardığının” unutulduğu dönemlerden geçiyoruz! Hem siyasi hem toplumsal sorunlarımıza nerden ve niçin kaynaklandığını bilmediğimiz agresif bir tutumla yakalaşıyoruz! Üstelik eleştirdiklerimizi yapıyor, yaptıklarımızı eleştiriyor fakat hiç farkına varmıyoruz! Okyanus dalgaları gibi kabarıyor, sonra gidip sığ denizlerde boğuluyoruz!

Çözdük dediğimiz sorunların devam ettiğini görüyor, çözmeye çalıştıklarımızın altında eziliyoruz! Çok büyük işler başarmış gibi görünüyor fakat ikinci yarı ders yılına başladığımız halde hâlâ eğitimin temel taşı olan okullardaki eksiklikleri bile gideremiyoruz!.

Sağlık sorunlarına bağlı sağlık politikamızı hastanelerden doktorlara, sigortasına kadar dizi dizi aksaklıklarıyla sürekli meclis gündemine taşıyoruz ama doymak bilmediğimiz tartışmalardan kurtarıp sağlığına kavuşturamıyoruz!

Tarım kesimine istediği teşvikler yapıldığı sürece her şeyin yolunda gittiğini sanıyoruz ama bir aksama söz konusu olsa hiçbir şeyin yolunda gitmediğini eylemleriyle Bakanlık kapılarına dayandıklarında anlıyoruz!..

Kurumlarımızı kurtaracağız dedikçe artan sorunların altında beterince bunalıyor, devleti de bulandırıp türlü çeşitli olumsuz işlerle şaibe altına sokuyoruz!

***

SONRA MÜZAKERELERE BAKALIM: Devlet yapımız dökülürken öte yandan bakın “siyasetimiz” ne oluyor! Kendi içimizdeki çelişkileri yaşarken bir yıldır “iyi gidiyor” denilen müzakerelerin de meğer sanıldığı kadar iyi gitmediğini hatta çözüm konusunda çok umutlu olmamak gerektiğini anlıyoruz!

Oysa: Eğer insan kendi kaderinin sahibiyse “kaderimizin” değişmesi lazımdır diyoruz! Çünkü ilânihaye ne çözümsüzlükle yola devam edebiliriz ne de çözümsüzlük olumsuz etkilediği için sürekli bozuk olan bu sosyoekonomik yapıyla bir yere varabiliriz!

Dahası bizim görüp yakındıklarımızı Güney de görmekte! O zaman ve her zaman bir adım önümüzde olmakta tüm politik argümanlarıyla bizi yıpratmaya çalışırken, tanınmış devlet olmasının dünyasal avantajlarını da kullanarak bizi Kuzey’in mahkûmu durumuna düşürmek için uğraşmaktadır!

Siyasi yönden müzakerelere umut bağlayarak adada kalıcı barışı ve çözümü sağlamak için ne kadar iyi niyetli olsak Rum tarafı da ayni oranda arsızlığı ile Kuzey’den daha çok pay koparmanın peşinde soluklanmakta.. *** O BÜYÜK TEHLİKE: Fakat hepsinin ötesinde artık çok yakınımızda olan bir başka büyük tehlikenin ayak seslerini işitmeye başlamamızdır! Bu sesler Ortadoğu’yu Doğu Akdeniz’i saran olaylar çokluğundan kaynaklı yeni dünya görüşlerini bağırmaktadır! Yahut var olan “görüşleri” yeniden yeşertmektedir!

İSLAMOFOBİ! Bu büyük tehlike AB’de İşit tepkisinden kaynaklı antipati ile gelişiyor! Artık düşmanlıkla beslenen “aşırı Sağ”ın itibarı gitgide yükselirken, Almanya ile Türkiye arasında gelişen sürtüşme Avusturya ve Hollanda’ya da sıçrıyor! Ve artık çok daha açık seçik görülüyor ki Avrupa’da bir “islamofobi” gelişiyor! Bazı ülkeler aşırı Sağ’ı “popülizm” amaçlı kullanırken, Müslümanların Suriye’de, Irakta İşit’le birlikte yarattıkları kanlı savaşlarla insanlık dışı olayları bahane ederek Türkiye’ye açıktan olumsuz tavır koyuyorlar!

Rusya ile Amerika Rakka hareketini kendi çıkarları için birlikte yürütme kararı alırken, Türkiye’yi sadece dışlamakla kalmıyor, PKK ve kolu olan PYD ile beterince karşı karşıya bırakacak stratejik planlar üzerinde uzlaşıyorlar! Türkiye’nin Güney’inde bir Kürt devleti oluşumuna çanak tutuyorlar!

Öte yandan Rum tarafı Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarında İsrail ve Mısır’la “işbirliğine” giderken şimdi de Amerikan şirketini devreye sokarak durumu siyasi yönden de “güç birliğine” çeviriyor ve Türkiye’nin tüm uyarılarına karşın yoluna devam ediyor… ***

ÇÖZüM ARTIK KOLAY DEĞİL: Bu gelişmeler içinde çözümün niçin kolay olmayacağını anlayıp görememek mümkün değil! Güney için oluşmuş ve olgunlaşmış tüm koşullar adeta emrine amade kılınmışken, neden daha büyük ödünler koparmadan Türk tarafını da memnun edecek tutumda çözüme evet desin.

Ortodoks kilisesiyle özdeşleşmiş siyasi iradesi şu anda tam da AB’de de gitgide yıldızı parlayan “radikal Sağ” ile yeni bir politik ivme kazanırken, neden bundan yararlanmasın? Neden Türkiye ile Yunanistan arasındaki sürtüşmeyi kendi lehine çevirecek siyasi ortamı yaratmasın? Ortadoğu’da ve AB’de gitgide daha çok yalnızlığa itilen Türkiye karşısında neden hem gazını hem de AB üyeliği ile türlü çeşitli ülkelerle olan ikili ve çoklu ilişkilerini sorunun çözümünde Türkiye’ye karşı silah olarak kullanmasın?

Mesela biz bu koşullarda olsaydık karşımızdaki Rum ahaliye barış adına fırsat mı tanırdık? Yoksa fırsat bu fırsat diyerek tüm ada egemenliğine sahip çıkacak bir mücadeleye mi girerdik?

***

DENGELER ALEYHİMİZE BOZULDU! Bu balansı bozuk siyasi dengeler içinde çözümü gerçekleştirmek artık çok uzak bir olasılıktır! Buna karşın tutun ki gerçekleşti ama! Hristiyan kulübü durumundaki AB’de de Türkiye olmadan fakat Müslüman Türkiye’ye bağlı bir Müslüman Türk topluluğu olarak nasıl ve ne kadar hayat hakkına sahip olabilirdik?

PEKALA NE OLACAK? Tek kelimeyle yazalım. “Ilımlı, demokratik ve laik İslam ülkesi Türkiye,” Ortadoğu’da, Avrupa’da ve Yunanistan’la ilişkilerinde karşılıklı fakat rasyonel çıkarlara dayalı yeni siyaset yolları açmaz, ufkunu “dostluklarla” genişletmezse Kıbrıs sorunu çok zor çözülür. Çözülse de sürdürülmesi mümkün olmaz.

Kısaca şu anda bize hemen çözüm değil, “yeni bir Türkiye yeni politikalar ve yeniden yapılanma gerekir.”

12/03/2017 14:14
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Önce Vaziyetlerimize Bakalım, eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.