Raif Uzkan yazdı

ads ads ads ads
30/12/2016

ads
Raif Uzkan yazdı

Restoranların da modaya uyarak sosyal medya hesapları açması teknolojik açıdan bir gereklilik, müşteri adına faydalı, bilgi verici ve şaffaf.
Çağımız teknoloji çağı olduğundan tek bir tuşla herkes yemeğinin fotoğrafını dünyanın bir diğer ucundaki bir kişiye yollayabiliyor, yemeği beğenmediyse bunu istediği sosyal paylaşım hesabından veya mekânın kendi sayfasından eleştirebiliyor, hatta restoranlar, cafeler ve diğer işletmelere not verebiliyor. Elinde akıllı telefon olan herkes artık potansiyel “gurme”...
Sırf bu amaçla hazırlanmış web siteleri ve uygulamalar var meselâ. Ne acıdır ki insanımızın çoğunun ne bu Facebook sayfalarından ne de uygulamalardan haberi var. Aslında doğru şekilde kullanılsa, yönlendirici ve yararlı işler bunlar. Bizde yanlış kullanılıyor o ayrı... Bir cafe açıveren Facebook sayfasına eşini, dostunu, akrabasını davet ediyor... “Hadi 5 yıldızlık yoruma hücüm, abanın!” diye... Neler neler okuyoruz. Daha kış ayında tuttuğu 10 metrekare yeri ısıtmaktan aciz... Ama yorumu okuyan 2 Michelin yıldızını aldı 3. için mücadele veriyor sanır.
Bizde işin üzücü yönü mekân sahiplerinin eleştiriye çok fazla açık olmaması, bunu kendilerini geliştirmek için bir fırsat olarak görseler, yapılan eleştiriler tam amacına ulaşacak, ama nerede? Ne doğru düzgün yorum yapabilen insan var, ne de eleştiriyi kendine rehber edinebilecek işletmeci...
Şöyle yorumlar okuyorum bazen, “Gittim, berbattı... Daha da gitmem”...
Tamam kardeşim de neyi beğenmedin? Garson mu kötü davrandı, yemeğin mi geç geldi, içinden kıl/tüy mü çıktı, ortamı, ambaiansı mı beğenmedin, şarabın bozuk muydu, malzeme kalitesi mi sana uymadı, verdiğin paranın karşılığını mı alamadın? Bunları yazıp söylemzesen, mekân sahibi nerede hata yaptığını nereden bilecek?
KİŞİ BAŞI 30 TL’YE KAHVALTI OLMAZ
Aslında bu konudan kendi sosyal medya hesabımdan da bahsetmiştim fakat, buradan da dile getirmek istiyorum, açılalı daha 1 hafta olmuş cafelerde neden kişi başı kahvaltı 30 TL olur anlamış değilim...
Benim bilgim ve tecrübem der ki: Önce bir piyasaya gir, lezzetinle, kalitenle, ürün çeşitliliğin ve istikrarınla bir yerlere gel,başarını ispatla, daha sonra yavaş yavaş fiyat ayarlamasına gidersin... Dükkânı açar açmaz kahvaltıyı kişi başı 30 TL yapıyorsun, gelecek müşteriyi de ürkütüyorsun. Ondan sonra “Benim mekânım neden çalışmıyor?”... E çalışır mı?
Kanatlanmadan uçmaya çalışıyorlar.. Akıllar hep başka yerde, yazık ediyorlar.
Sonra reklâmı yaparken “Sınırsız çayla birlikte 30 TL...” diye yazmıyorlar mı, eriyorum bitiyorum. Bunun Türkçesi de “Sınırsız su”...
4 kişi kahvaltı yapacağına evde mangal partisi ver :)
“KAHVALTI GETİRDİNİZ AMA YUMURTA GELMEDİ...!!!” DİYEN MÜŞTERİYE NEREDE RASTLARSINIZ
Kahvaltı demişken yine konu konuyu açtı, 15 Kasım... Her yer resmi tatilden dolayı kapalı. Millet mekânlara akın etmiş. Diyorlar ya hani “Herkes Rum kesiminde canım, bu tarafta insan kalmadı ki!”... Var aslında, kahvaltı için Mardo’daydım. Yeni ve epey afilli bir yer açmışlar Osmanpaşa’da... Çocuk oyun parkından tutun, çocuk bakıcısı bile var... Yine de çocuklar kaydıraktan düşüp sakatlanıyor o ayrı!
Popüler mekân dedik demesine de lâfı çok uzatmadan konuya gireyim, ailece siparişimiz toplamda “Bir Americano, bir Brownie, bir çay ve bir de Meyve-Nutellalı Waffle”.
İlk önce çay geldi, ve Americano, ardından Meyveli-Nutellalı Waffle...Sonra uzun bir bekleme süreci yarım saat sonra garsonu çağırıyorum ve diyorum ki “30 dk. önce bir Brownie istemiştim”
Amacım Brownie ile Americano’yu eşleştirmekti ama, 1 buçuk saat geçmesine rağmen bunu başaramadım, ilk 45 dakikayı Brownie’yi bekleyerek geçirdim, tabii bu arada masadaki ahali her şeyi bitirdi, benim Americano “Iced Americano”ya dönüştü... Garson “Brownie’miz bitmiş, arkadaşlar size söylemedi mi?” deyiverdi. “Hayır” dedim, “peki onun yerine size ne verelim?” dedi. Blueberry Cheese-cake getirin dedim... garson gitti, önceden siparişleri alan garson geldi, “Ben size Brownie’miz kalmadı demeyi unutmuşum, onun yerine ne alırsınız?” dedi. “Haydaa!” Güldüm, “Ben söyledim ne alacağımı, getiriyorlar” dedim ve beklemeye koyuldum. Bir yarım saat sonra da Cheese-cake geldi. Bu arada gözlem yapıyorum zaman geçsin diye... Yan masada iki genç bayan garsona hesabı ödemiş ama sesini yükselterek... “Bize kahvaltı getirdiniz yumurta gelmedi, yedik, hesabı ödedik, kalkıyoruz halen daha yumurtalarımız yok” diyor.



“RUJ LEKESİNİ SİL, DAHA RAHAT İÇERSİN KAHVEYİ”
Önümde kadınlı-erkekli bir masaya gözüm takılıverdi, adam kadına kahve içtiği bardağın üzerindeki ruj lekelerinden bahsediyor, kadın da ne yapsın peçete uzattı “Al sil bari görmezsen daha rahat içersin” diye espri yapıyor.
Hiçbir mekânı kötülemek istemem, ben yazılarımda sadece gördüklerimi, yaşadıklarımı ve tattıklarımı yazıyorum. “Ortam için yapılan yatırım personele de yapılmalı” diyorum aslında, başka da bir şey demiyorum.
Gerek dünyada gerek ülkemizde durum kötü, 2016 yılı dünya için adeta bir “Kara yıl”dı, terör, doğal afetler, uçak kazaları, savaş kokuları ve savaşın ta kendisi, geçim sıkıntısı, Kıbrıs’ta çözümsüzlük vs... Bunca olumsuzluk içinde insanın içinden yazı yazmak gelmese de sadece bilgilendirici olması, ayrıca uzun süren sessizliğimi de bozmak adına bazı mekânları yine sizler için hazırladım... Kısa kısa geçelim...
BB6 CAFE (LEFKOŞA)
Yanından 100 kere geçseniz bir kere bile dikkatinizi çekmeyecek yerler vardır ya... Esas güzel damak çatlatan lezzetler hep oralardan çıkar aslında... Çünkü işin içinde butik çalışma mantığı, sınırlı sayıda üretim, el emeği ve özen vardır.

Mekân Gazeteci Hasan Tahsin Caddesi üzerinde (Lemar yakınları) 9 Eylül İlkokuluna dönen köşe üzerinde...Bu çocuklar çok iyi hamburger yapıyorlar, lezzeti yerinde, turşu ikram ediyorlar, cips veriyorlar. İzaz ikram güzel, alkollü, alkolsüz içecekler de var. Daha ne olsun?



BB6'in hamburgeri mutlaka denenmesi gerekenler listesine konulmalı...

Tek sıkıntı tüm köftelerde olduğu gibi bunu da fazla yoğurmamaları gerek, çok yoğrulan kıyma elastikiyet kazanır, sıkar. Bazı yerlerde görüyorum adeta kauçuk top gibi yerde zıplayabilen hamburger köfteleri var. Bu hususa dikkat ederlerse daha da kaliteli bir hamburger köftesine sahip olurlar.



Mekân: 6/10 Fiyat/Kalite: 8/10
BİÇENTÜRK FRIED CHICKEN (GÖNYELİ)
Mekânın Tavuk Dolma’daki namını Kıbrıs çapında duymayan kalmadı sanırım, benim esas değinmek istediğim konu bu değil.

Tavuk Dolmayı çeşnilendiren ve basit bir beşamel sosun ötesine geçen restoranların değeri benim gözümde daha fazladır. Biçentürk de Tavuk Dolma kremasına köri katmış ve “Chicken Lambada”yı ortaya çıkarmış...
"Chicken Lambada" tavuk severler ve kalori hesabı yapmayanlar için biçilmiş kaftan... ;)
İsim saçma sapan, kabul etmeliler, ama lezzeti katlanmış... Yani Tavuk Dolma kahveyse, bu “Caramel Macchiato” ... Hatta köri biraz da medium-hot (orta acılık derecesinde) olsaydı, lezzet uçacaktı ki işte o zaman gerçek “Lambada”nın verdiği hazza yaklaşabilirdi...
Mekân 7/10 Fiyat/Kalite: 8/10
CADDE MUTFAK (HAMİTKÖY)
Hamitköy’de (Mağusa - Lefkoşa) ana yolun üzerinde daha çok öğrenci kesimi hedefleyen ev yemekleri, pide, lahmacun, çorba vb. bulunabilecek, gerek ortamıyla gerek malzemesine gösterdiği özenle ortanın üzeri bir kaliteye sahip mekân.
Pide ve lahmacunları başarılı, pidede hamuru biraz daha ince açmaları gerekiyor, bir de özellikle pilavda tuz oranı çok yüksek ona bir ince ayar gerekiyor... Gerisi güzel. Meselâ KKTC’de bu kalitede peçetelere çok az yerde rastlarsınız. Demek ki müşteriye değer veriyorlar. Bu tip küçük ayrıntılar restoranlarda fark yaratır, birini diğerlerinden öne çıkarır.
Lahmacun Türkün kaderidir... Ve kaderden kaçılmaz... :)
Burada yoğurduyla, salatasıyla, patatesi, pilavıyla yemek yedim, yanına lahmacun çağırdım, ondan sonra çay söyledim, kalktığımda 17 TL hesap ödedim... Varın yorumu siz yapın
Cadde Mutfak'ta Çıtır Tavuk Menü... Patateslere çeşni yapmışlar nefis olmuş. :)
Mekân: 8/10 Fiyat/Kalite: 8.5/10
CAF ESMER Girne’deki bu şirin burger-house’a bir arkadaşımın tavsiyesiyle gittim. Burgerde çeşni ve baharat çok fazla kullanılmış ve neredeyse et tadını bastırıyor. Bu çeşit fazla baharatlı köfte türü malzemeler bence köfte hamuruna olan güveni azaltıyor. Gramaj da Lefkoşa’daki hamburgerin “babalarıyla” rekabet edecek düzeyde değil...
Ama hizmeti, alkollü içeceklere (en azından biraya) yer vermesi, patatesini donmuş hazır patates değil, Kıbrıs patatesi kullanması ve bunu geleneksel usulde pişirmesi mekânın artıları. Hamburgerin içine hellim tercih edenlere biraz kötü bir haberim var, hellim çok tuzlu... En azından benim standardıma göre.
Genç girimci olmak önemli, yine de bu dükkanı açan gençleri yürekten kutluyorum.
Donmuş patates değil, yerli patates kullanmak da başka bir cesaret işi... Tebrikler Caf Esmer
Mekân: 6/10 Fiyat/kalite: 7/10
EMİNEM RESTORAN Eminem Restoran’a ilk gittiğimde sanırım mevsimsel bir sıkıntı yaşanmış ve etler beklediğim düzeyde önüme gelmemişti. 1 yıl sonra arkadaş çevresiyle tekrardan uğrama şansı buldum... Eminem mutfağını yenilemiş, yeni lezzetleri ve mezeleri menüsüne eklemiş, ve kalitesini artırmış gördüm. Umarım aynı çizgide gitmeye devam eder.
Klasik Kıbrıs’tan alışkın olduğumuz mezelerle birlikte körili ve baharatlı meselâ Hint mutfağından tanıdığımız Onion Bhaji gibi tatları da artık burada görmek mümkün.
Dağların üzerinde manzara da güzel, ferah geniş bir ortam... Finali de artık, Cümbez Macunu ve Gırbaç’la yapar, oradan mutluluğun zirvesinde ayrılırsınız.
Cümbez Macunu ve Gırbaç... Bu ikili çok can yakar!!! :)
Mekân: 9/10 Fiyat/Kalite: 9/10
KIB-ET’DE KUZU ŞAŞLIK BİR BAŞYAPIT...
KKTC’de iyi steak yenilebilecek yerler zaten sayılı... Sıkıntı et yapan mekânlarda değil, etin kendisinde... İyi kalitede et bulmak, bunu 21-45 gün arası dinlendirmek, istenen pişme derecesinde müşteriye sunmak neredeyse imkânsız. Bunu en iyi yapanlardan birisi KIB-ET. Bunlar aşağı yukarı herkesin bildiği şeyler.
Şarap yoksa... Taze sıkılmış Nar Suyu en iyi alternatiftir... Sağlıktır. ;)
Benim bahsetmek istediğim menüye kısa bir süre önce eklenen “Kuzu Şaşlık”... Apayrı bir lezzet... Çeşitli baharatlarla lezzetlendirilerek bekletilen “terbiyeli” bu ürün adeta bir lezzet patlaması yaratıyor. Bunu mutlaka deneyin derim.

KIB-ET ne kadar eskirse eskisin alkollü içki servisi yapmayacak bu anlaşıldı... “Şarap olmadan et yenebilir” demek istiyorlar... Saygı duyulması gerekirse bu düşünceye de saygı duyarım... Ama şu an gerekmiyor!!!


Mekân: 7/10 Fiyat/Kalite: 8/10
ROCK ISLAND CYPRUS
Girne’nin en yeni ve piyasaya sağlam giriş yapmış restoranı Rock Island logosuna ilk kez bakıldığında bir “Hard Rock Café” havası var. Ama mekânı ziyaret edenler buranın Hard Rock’tan çok da eksiği olmadığını görüyorlar. İçerisi çok güzel dizayn edilmiş geniş ve ferah bir ortamı var, kalite daha içeriye girer girmez kendini belli ediyor.
Her türlü fast-food ve et çeşitlerini dünya mutfağından örneklerle birlikte sunan Rock Island, benim görüşüme göre başarılı olacak ve adından söz ettirecek.
Üzeri susamlı çıtır kanatlar, tadını damakta bırakacak kadar iddialı...
Başlangıç olarak Susamlı Çıtır Kanatlardan denedik, Adada yediğim en iyi kanatlardı diyebilirim... Ana yemek olarak ağır ateşte pişmiş Kuzu Kaburga istedik, kemiğinden tutup sallasanız kemik elde, etler tabakta kalır... O derece güzel pişmiş, sosları biraz fazla kullanıyorlar, et tadının önüne geçiyor... Bunu ayarlamaları gerek. Ben olsam sosu yanında getiririm, isteyen istediği kadar eklesin.
Kuzu Kaburga... Ağızda dağılan lezzet... ;)
Tatlıları bir sonraki ziyaretime bıraktım, onların da kötü olacağını tahmin etmiyorum.
Mekân: 9/10 Fiyat/Kalite: 9/10
SOPRANO’S FINE DINE
Lefkoşa’nın yeni dünya mutfağı konseptli restoranı Soprano’s’dan bahsetmeden geçmeyelim... Eski Caffe Aşkı’nın yerindeki Soprano’s, Caffe Aşkı’nın kendisine miras bıraktığı Kıbrıs mutfağına ait hamur işi ve tatlıları sunmaya devam ederken kendi lezzetlerini de ortaya sunuyor. Mekânı devralan Tuğçe Nas hanımın mutfaktaki şeflerine güveni tam. Müşterileriyle de yakın ilgi ve alakası hoş.
Beyaz renk mekânı açmış...
Meksika mutfağından Quasedilla da bulabilirsiniz, steak de yiyebilirsiniz, somon da, Kıbrıs Köftesi, Hellim Böreği ve bal ya da pirohuyu tercih edebilirsiniz... Size kalmış. ben Quasedilla’yı denedim, biraz yağlı olmasına rağmen beğendim ve tavsiye ediyorum. Yemekleri daha öncesinde de söylediğim gibi tahta üzerinde servis eden mekânları pek sevmiyorum. Onun için fotoğrafı çektim, tahtayı geri yollayıp tabakta servis istedim. Kaliteli şaraplardan oluşan şarap listesi de göz dolduracak nitelikte... Amaç tabii ki “fine dine” ama henüz profesyonel anlamda, ülkemizde bir fine dine restoranına rastlamak pek mümkün görünmüyor.
Buraya canlı müzikli Jazz gecelerinde gidin, hem karnınızı hem ruhunuzu doyurun... belki esas mesleği opera sanatçılığı olan Tuğçe hanımın size bir de sürprizi olur... ;)
Quesadillas Por Favor!!!
Mekân: 8/10 Fiyat/Kalite: 7.5/10
GÜNEY LEFKOŞA’DAKİ YEMEK FESTİVALİNDE DAMAĞIMI ŞENLENDİRENLER...
Güney Lefkoşa’da düzenlenen yemek festivalinde İtalyan standındaki Churros’lar gerçekten lezzetliydi, bunun yanında iki farklı sos sunmuşlar (Çikolata veya Salted caramel), beğendiğinizi seçebiliyorsunuz.
İtalyanlar Churros diyorlar... Bana göre Tulumba Tatlısının küçük yeğeni bu...
Macar standında güzel bir “Gulaş” ve lezzetli bir “Rétes” yedim... Gulaş bizde “etli yahni” anlamında, Rétes’e de “Macar Strudeli” diyebiliriz... Güney Afrika standında pişen “Bobotie” (Curryli Et - yanında pilav) tadı damağımda kalan diğer lezzetler oldu.
Ben standları gezerken oğlum da çocuklar için hazırlanan atölye çalışmasına katılıp, çikolata, bal, kuruyemişli üzeri hindistan cevizli lezzet toplarından hazırladı. Festivalin kendisi ilk yıl olması dolayısıyla zayıf olsa da, çocukların da düşünülmesi güzeldi.
Ben şefin, zeki, çevik ve yeteneklisinden haz ederim...
GASTPRO TEAM ŞEFLER YARIŞMASINDA CAFE DE LİMAN FARKINI ORTAYA KOYDU
Yoğun işlerimden fırsatı buldukça gastronomiyle ilgili festivalleri, etkinlik ve yarışmaları da kaçırmamaya gayret ediyorum. Geçtiğimiz ay Grand Pasha’da Banquet Magazine’in düzenlediği GASTPRO Team Şefler yarışması düzenlendi ve Türkiye’den seçkin isimler de jüride yer aldı. Yarışmaya katılan şefler hem lezzetleriyle hem sunumlarıyla, katılımcıları ve jüriyi adeta büyülediler.



GASTPRO'da şefler sunumları uçurdu...
Öyle yiyecekler öyle içecek sunumları yapıldı ki,gastronominin en renkli kısmı olan işin şov kısmı ön plandaydı. Birinciliği tabii ki hak ederek “Cafe De Liman” ekibi kazandı... Cafe de Liman ekibi gerçekten yetenekli şeflerden oluşan bir ekip... Kendilerini bir kez daha tebrik ediyorum.
Yin Yang!!! Felsefe olarak çok güzel hareketler bunlar... ;)
1924 BLEU
Son bir not olarak, bu ay Kantina’da denediğim ve çok beğendiğim bir peynirden bahsetmek istiyorum... İsmi biraz ilginç... “1924”... Mavi peynir (küflü) kategorisinden. İnek ve keçi sütü karışık, ağıza atıldığı anda tuzlu başlayıp,bolca küflü olması dolayısıyla baharat notalarıyla devam eden, sonra da bir anda nasıl tereyağı gibi eriyip yok olduğunu anlayamadığınız bir peynir... Auvergne bölgesinin geleneksel yöntemlerine bağlı kalınarak, mağaralarda bekletilerek olgunlaştırılıyor.
Peynir üniversiteyse, bu da alınması gerekli bir ders gibi...
1924 görüldüğü üzere küf damarları bakımından oldukça cömert... ;)
Yeni yılla birlikte yepyeni mekânları ve şu an için hazırlıklarını tamamlama aşamasında olan, ya da yeni açılmış “kanatlanmaya” ve ete-kemiğe bürünmeye çalışan yeni yerleri incelemeye ve değerlendirmeye devam edeceğim.... Cafe ve restoran patlaması 2017’de de süreceğe benziyor.
Selfie değil, adam gibi fotoğraf...!
Herkese sevdikleriyle birlikte geçireceği mutlu nice yıllar dilerim... Yeni yılda da lezzet peşinde koşmaya devam edin... Çünkü hayat kötü yemek yiyip, kötü içki içecek kadar uzun değil... Saygılar.
30/12/2016 12:09
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: raif uzkan
MANŞETLER

HK GURME

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.