Şafak Öneri’nin söyleminin bana çağrıştırdıkları
23/09/2015
Bülent Dizdarlı
Bu seneki “Adli Yıl” açılış töreninde, o sırada Yüksek Mahkemenin başkanı olan Sayın Şafak Öneri’nin söylemini ertesi gün gazetelerden okudum. Konuşması, genel anlamda yüzümüze tutulan bir aynaydı. Toplumun içinde bulunduğu durumun bir fotoğrafıydı. Söylevinin içinde özellikle öyle bir cümle vardı ki beni adeta dürttü. Ben bir hekimim. Bu nedenle, kolayıma geleceğinden, izninizle o cümleyi, kendi sektörümden örnekleyerek ama diğer kamu sektörlerinde de durumun çok farklı olmadığını bilerek sizlere açmaya çalışacağım.
Bir hekimin, kamuda görev yapmaya başlaması halinde iki bin altı yüz lira maaşla işe başlayacağını biliyor musunuz? Altı sene okuyan üstüne beş altı yıl da ihtisas yapan bir uzmana “gel bu paraya full time çalış” demek reva mı?
Bu maaşla “Gel sadece devlete çalış. Kapat özel kliniğini, özel hastanede çalışmaktan vazgeç” demek doğru mu?
Kalbinizin anjiyosunu alan kardiyolog, onu da bırakın göğüs kafesinizi açıp kalbinize dokunan kalp damar cerrahının bu ülkedeki değeri iki bin altı yüz lira. Beyninizi emanet ettiğiniz nörolog ve beyin cerrahlarının da ederi bu kadar.
Onkolog yok diye ağlıyoruz. Yeni mezun vatandaşımız olan bir onkoloğu ülkemize kazandırmak istediğimizde gerçek tokat gibi yüzümüze vuruyor. “Maaşım ne kadar olacak abi ?” sorusuna mümkün olan en kısık sesle yanıt verdiğimizde bile karşıdan alaycı bir gülümseme gelmesini engelleyemiyoruz. Vatandaş hekimin Türkiye’den çok daha cazip teklifler aldığını, kendisine yapılan en düşük teklifin on beş bin liradan başladığını öğrenip morarıyoruz.
Diğer yandan görüştüğümüz Kıbrıslı Elen doktorların söylediklerine de biz gülümsüyoruz. Onlar da maaşlarının düşük olduğundan, yeni başlayan bir hekimin üç bin Euro maaş aldığını, bu maaşla yaşamanın mümkün olamayacağını ifade etmelerini, kendi garabetimizi gizleyerek dinliyoruz. Bu dinlemenin sonrasında da bize sorulan “sizde ne kadar maaşla başlıyorlar” sorusuna , “üç bin“ diyerek birimi belirtmeden geçiştiren bir cevap veriyoruz. Düşünün artık adanın bir tarafında bir hekim, kamu görevine üç bin Euro ile diğeri ise üç bin Türk Lirası’na başlıyor.
Bu sadece sağlık alanında olan bir sorun değildir. Maalesef “göç yasası” diye anılan yasa kamunun belini bükmüştür. Kamu da toparlanma yapılacağı iddiasına karşın ciddi bir sorun olmuştur.
Bu konuda yoğun şikayetler olmuştur ve hâlen de bu sitemler gelmeye devam etmektedir. Sendikalar, çalışanlar, sivil toplum örgütleri hatta birçok siyasi durumun gidişatını vahim görmekte ve bunu her ortamda dillendirmekten çekinmemektedir.
En son, Yüksek Mahkeme Eski Başkanı Sayın Şafak Öneri, Adli yılın açılış töreninde yaptığı konuşmada (ki o esnada başkandı) konuya vurgu yapmıştır: “Anayasa Mahkemesinin çoğunluk kararı ile hukuken Anayasa’ya uygun bulunan ancak maaş ve ücretler açısından kamu görevlileri arasında ayırıma neden olduğu açıkça görülen Göç Yasası diye bilinen Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş-Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası’nın halen yürürlükte olmasını, bir hukukçu olarak içime sindiremediğimi ifade etmeme izin verin” demiştir.
Kanaatimce bu sözler öylesine alınıp arşivlere kaldırılamayacak kadar önemli ve mutlaka değerlendirilmesi gereken ifadelerdir. Cumhurbaşkanının, Meclis başkanının ve Başbakanın hazır olduğu bir ortamda söylenmiştir. Umarım yargının en üst kademesinden gelen gerçekçi sözler adresini bulmuştur.
Tamam! Her şey para değildir, ama eğer kamu reformu yapma iddiasındaysanız para, erişilmesi hedeflenen amaç için, çok ama çok önemli bir araçtır.
VE ŞİİR.
Bu hafta ki konuk şairimiz Bedia Balses:
KAPI
Geçeceksin bu kapıdan
Biraz mahcup, biraz durgun
Saçlarında anılardan örümcek ağları
yüzünde seçemediğin günlerin
yıkıntıları geçeceksin bu kapıdan
silahlarını kuşanarak biraz daha yalan,
biraz daha cila katacaksın sözlerine
seçilen ve unutulan her sıradan gibi
hiç bir oy pusulasında tercihlerine
ait seçeneğin olmadığını kavrayamayacaksın
ve aşkla barışamadan
Bu dünyada Barışın yapılamayacağını
hiç bir zaman anlayamayacaksın
ANLAYAMADIKLARIM
Suriyelilerin, Afganların ve diğer Doğuluların ülkelerinden çıkmalarına sebep olan Batılıların, göç dalgasını durdurmak için aldıkları çirkin tedbirleri anlayamamakla beraber, bu göçün kendi hataları olduğunu anlayamamalarını ve artık bu göçü durdurmalarının pek de mümkün olmadığını kavrayamamalarını hiç anlayamıyorum