Sağ Gözümle Sağ Cenaha Baktım!
07/10/2017
Eşref Çetinel
Bir süredir sağ cenahın yeni çözüm arayışlarına sağ gözümün kenarı ile bakıyorum.. Ve önce şunu anlamaya çalışıyorum: Öneriler ne kadar ciddidir?
Rum tarafını çözüme zorlamak yahut yeniden masaya dönmesinin yolunu açmak için “taktiksel bir politikaysa” yapılan açıklamalar Ankara’nın da başını ağrıtacak bir siyasi kaosa gebe!
Yok, gerçekten Türkiye’ye “yarı bağımlı bir devlet modelini” oluşturmaksa hedef; önce olay siyasi iktidar saflarından kurtarılarak Meclis’e taşınmalı ve özel oturumlarda tartışılmalıdır!
Kaldı ki “Ankara ne diyor”sorusu da var ve geçtiğimiz gün TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “hedef müzakere yoluyla çözüm” dediydi!
KONU biliniyor! Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu “savunma ve dışişlerinde Türkiye’ye bağlanalım..” Zaten bu “bağlılığın” fazlası vardır, eksiği yoktur! Ha deniyorsa ki “artık Rum’un sümüğünü çekmekten vazgeçip müzakerelere de noktayı koyup ayrı devlet oluşa gidecek yolları açalım…” Olur tabi!
FAKAT bir sorun vardır! 1974 ve sonrası Türk-Rum hesaplaşması bitmedi ki “yaptık da oldu” diyelim! Düne kadar müzakere masasında konuşulanlarla al-ver’ler, kabul edilenlerle ret edilenler, sınırlar, iadeler olduğunca muallakta durmakta!
Öte yandan doğrusu şu ki “hemen çözüm” deyip, müzakerelerin başlamasını Rum tarafının uzlaşmazlığının yine süreceğini bile bile isteyen bizim taraftı! Masada 1974’deki kazanımlarımızın bir kısmını vermeyi kabul eden de bizim taraftı!
Öte yandan Anastasiadis “artık bir daha müzakere olamaz” demiyor, aksine “hazırım” diyor! Yani olayın gerçeği bizi “müzakere masasına bağlı tutuyor, swelf determinasyon hakkımızı düşünmemize bile fırsat vermiyor!.”
İŞTE zurnanın cırladığı yer burasıdır! Eğer Annan planı referandumu sonrası “ayrı devlet” olma istemini hedef haline getirecek ulusal konsensusta birleşebilseydik şimdi çok yol kat edecektik.. Fakat bugün Rum tarafını konfederal sisteme bile zorlayamıyoruz kaldı ki sol gözümün ucuyla izlediğim sol cenah bu tip çözüm önerilerine hiç de sıcak bakmıyor hatta “leblebi çiğneyip demir püskürüyor!”
SOSYAL YARDIMA MUHTAÇ İNSANLARIN DRAMI!
Bu ülkede sadece gazetelerin orta sayfalarında fotoğraflanan şen şakrak insanlar yoktur! Nitekim bir süre önce Havadis gazetesinin sayfaları arasına girdiydi: Barakamsı barınakta açlığa, yokluğa mahkûm yaşlı bir dide! Ki onun gibi nice dedeler, nineler, hatta çocuklarla aileler de vardır ayni yaşama mahkûm! Elektriksiz susuz, sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda bırakılan insanlardır bunlar! Nasılsa bir gazetecinin deklanşörüne takılana kadar da varlıklarından kimselerin haberi olmaz!
Bunlardan birini tanıyorum: Yıllarca kocası tarafından horlanmış, tacize uğramış, bir ömür dış ülkelerde çalışıp biriktirdiği parası elinden alınmış, bir hizmetçi, bir köle muamelesi görürken sonunda dayağa da maruz kalmış altmış beş yaşlarında bir kadıncağız..
Mağusa Kaymakamlığının ilgilenmesi sonucunda Sosyal Yardım Dairesi kendisine “akmazsa damlar” bir maaş bağlamış. Kocasından ayrılmak için mahkemeye başvurmuş, avukata verecek parası yok! Bazı kadın dernekleri ve hamiyetli insanların yardımlarıyla o sorun da giderilmiş. Polis kararıyla kocası evden uzaklaştırılmış ama ev kocasının üzerine tapulu! İlk celsede ayrılacaklar. Fakat kocası bu arada evi oğluna koçan etti o da evden çıkması için kadını mahkemeye verdi! Yani ayrılsa da kadının durumu felâketi çağırıyor!
Fakat konu yukarıda anlattıklarım da değil! Geçtiğimiz gün kadıncağız, eşimle bana haber gönderdi. “Bir arkadaş çevren var. Acaba aranızda biraz para toplayıp bana yardım yapamaz mısınız?” Çünkü kendisine bağlanan aylık yetmiyor! Elektrik su telefon paralarını ödemek zorunda! Bir süre önce meme kanseri teşhisi ile de ameliyat oldu, durumu feci! Bir bakıcısı var o da para istiyor! Şuradan buradan gıda yardımı alıyor ama bu da kadın için zül oluyor!
BİLİYORUM: Bu yazım alışılmışın dışında bir konu! Siyasetin, vurdulu kırdılı olayların, ölümcül trafik kazalarının, uyuşturucunun, çevre pisliğinin dışında bir sorun! Tutun ki “insanlık faciası!” Ki beterleri o kadar çok ki!
Ve biliyorum sağları sağlıkları bile hasta eden bir ülkede yaşıyoruz artık! Sorunların içinde boğuluyoruz, kim kimseye himmette bulunacak durumda değil!
Ama Rum’a gönderilen yardımlardan vergi alınması vicdanları titretir ve akıllara “insanlığı” getirirken, o titreyen vicdanlarla insanlığa sesleniyorum: “Biraz da bu malül ve mağdur insanlarımız için titreyip üzülelim!”
KISACA devleti alîlerine ve Sosyal İşler Bakanlığına da sesleniyorum. Bu insanlarımızı zillet ve mezelletten kurtaracak ne gibi tedbirler alabilirsiniz ki dilenecek durumlara düşmesinler! Hiç olmazsa kimseye muhtaç olmadan yaşayacakları bir maaşa bağlayın.
KISACA TAKILDIĞIM: (YERİNDEN BİR MİLİM KIPIRDAMAYAN HAYAT PAHALILIĞI!)
Halil Hoca gene şaştı şaştı sonra döndü bir daha şaştı! Sebze meyve cenneti, her mahallede pazarlar kurulup halka ucuz ürünler satan her keseye hitap eden TC de bile bu hayat pahalılığı her ay yüzde 1-2 oynama yaparken; ne hikmettir bilinmez KKTC dediğiniz diyarda en kabadayısından aylık enflasyon yüzde 0.50’lerde seyreder!
Bu nasıl iş? Etin dirhemi altın oldu! Domates altı liradan satılmakta, meyva el yakmakta… Kaldı ki bunlar midevi olanlar! Ya sosyal ihtiyaçlar? Ki okullar Eylül’ün 14’de açıldı! Okul masrafları kitap kırtasiye fiyatları hiç mi yerinden kıpırdamadı? Ya ulaşım? Hayret ki ne hayret, cennet gibi memleket!
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız