Siyasi Sorunun Yörüngesi Değişir Mi?
10/02/2018
Eşref Çetinel
Yeni hükümet belli olduktan sonra Kıbrıs siyasi sorunuyla bir ilinti kurmam gerektiğinde “Bundan sonra Sn. Akıncı’nın işi daha zor olacaktır” değerlendirmesini yapmış, parantez içinde de “DP ile HP”i işaretlemiştim.
Aslında “dörtlü koalisyon hükümetinin” de önümüzdeki dönemlerde başını ağrıtacak olan konulardan biridir “Kıbrıs siyasi sorununa yönelik görüş ayrılıkları!”
MESELA Bugüne kadar rengini çok da belli etmeyen fakat geçtiğimiz günlerde TAK’la yaptığı röportajında bu kez açık seçik görüşünü ortaya koyan HP Başkanı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay; DP’nin görüşüyle örtüşen bir tutumla, çözümün iki eşit devlete dayalı olması tezini savunduğunu ima etti..
BU konuda Özersay sorunun geçmişine giderek, “şehit çocuğu olarak varlığını hep yanımda hissederek büyüdüğüm devlet önemlidir” hatırlatmasını yaparak siyasi hayatında da ülke yönetimi bağlamında da devletin vatandaş için var olduğunu vurguladıktan sonra “bugün o noktada olunmadığını” da söyledi!
ÖTE yandan Özersay “çoğu zaman Dışişleri Bakanlığının misyonunun Kıbrıs sorunu ve müzakereler şeklinde algılandığını, ancak Bakanlığın TC ile ilişkileri, Kıbrıs sorunu dışındaki dış politika hedefleri ve KKTC’nin çok farklı konulardaki görüş ve duruşunun ortaya konması ve savunulması fonksiyonunu da yerine getirdiğini de hatırlatmak gere4ğini duyuyor ve şöyle ekliyor: “Stratejik ortağımız en önemli müttefikimiz olan Türkiye ile ilişkilerin sağlıklı zemine oturmasını önemsiyoruz…”
KISACA anlıyoruz ki Kudret Özersay “farklı” bir dışişleri bakanı olacak. (Bir hatırlatma yapayım) UBP-DP koalisyon hükümeti döneminde muhalefetin bombardımanı altında kalan Tahsin Ertuğruloğlu sadece çalıştırılmamış, yeni hükümetin sorunları içinde olan Havaalanı gibi konularla yıpratılırken, siyasi sorunun müzakereler safhasında da hep dışta tutulmuştu!)
Kudret Özersay’ın böyle bir Dışişleri Bakanı olmayacağını anlıyorum. Geçmişte Kıbrıs müzakerelerine katılmış bu konularda deneyimi olan bir Bakan.. Üstelik iddialı da..
BİR nokta daha: Bildiğim Özersay Rum’un dayatmaya çalıştığı “federal sisteme” inanmıyor. İnancım şu ki “konfederal sistemi” zorlayacaktır..
**********
KURUMLARIMIZ – POLİSİMİZ…
Meclis Başkanlığı döneminde Sibel Siber sıkı sık “kurumlarımızın zafiyetinden” söz eder kısaca doğru dürüst “kurumsallaşamadığımızdan” yakınırdı.
Üstelik sorun sadece devlet kademelerinde değil, “özel sektörde” de arızalıdır..
(Bu arada “kurum” ve “kurumsallaşma” olayına açıklık getireyim. “Kuruluş ve işletmelerin ister devlette ister özel sektörde olsun; patron, lider, yönetici ve personele bağlı olmadan bu kişilerin kendi kafalarına ve siyasi tercihlerine göre değil, çalışmalarını kendi sistemi ve kurallarıyla yürüten kuruluşlar.)
Ki ne zaman izah etmek gerekse hani bir zamanlar televizyonlarda “emret başbakanım” adlı dizi vardı, onu hatırlatırız! Hükümetler Başbakanlar gelip giderlerdi ama “devletin kurumlarındaki bürokrasiyle o bürokrasinin çalışmaları” kanun ve nizamlarıyla devam ederdi… Yeni gelen Başbakanın müsteşarı siyasi olduğu için sürekli sorunlara sorun katar fakat devletin kalıcı memuru durumundaki “müsteşarı” o sorunları da çözerek hükümete işlerlik kazandırırdı.. Kısaca “siyasi” olanı bozar yıkar, devlet kademesindeki üst düzey “bürokrat” düzeltir yapardı…”
“Polisimizle yargımız” öteden beridir siyasilerin eline düşmeden doğru ve düzgün çalışan iki kurumumuzdur. Ne var ki hâlâ sürgit bir ısrarla “polisin sivile bağlanması” çağrıları yapılmaktadır.
Ki hatırlatalım. Polis hiç bir devrede ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamadı! “Sendikal veya “birliklerin” kitlesel eylemlerine, kamuya zarar vermemeleri için karşı tedbirler aldığında da “tu kaka” ilan edildi, son olayda Meclis damına çıkanlara anında müdahale etmediği için de “tu kaka” esamesine düşürüldü..
Asıl gerçek şudur ama: “Polis her devrede “kurumsallığının” kanun ve nizamlarında değil, gelip giden hükümetlerin kafa yapılarında değerlendirilmek istendi!
YİNE hatırlatalım. Hiç mi “sivil yönetimin polis camiasında etkisi yoktur? Polis Genel Müdürü yardımcısı iken Pervin Gürler’in, dönemin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı arasındaki CTP-UBP sürtüşmesinden dolayı nasıl emekliliğine an kala mağdur edildiğinin o sürgit çekişme ve hizipleşmelerini hâlâ unutmadık!
O dönemlerde bir atama olayında bile “polis kurumunun” kanun ve tüzüklerinin siyasilerin elinde nasıl harcıalem hale getirildiğinin tanığı oldukta da “iyi ki polis sivile bağlı değildir yoksa çoktan yozlaşıp siyasallaşacak, gelip giden iktidarların dümen suyuna düşecekti” dediğimizi hatırlarım!
Lafın kısası şudur. Her yıl bir seçim yapmak yerine dört yılda bir seçim yapan devlet durumuna geldiğimizde, “polis” sivile de bağlanır, tüm kurumlarımız da şaibeden kurtulur.. Önce “devlet gibi devlet diyoruz!”
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (RUM’UN “YENİ” GAZI!)
Rum tarafının ağzı kulaklarına varıyor! Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik bölgesinde bir hidrokarbon yatağına daha ulaşmış! Allah artırsın.. Sadece Rum’un değil öncelikle biz komşusunun da bu gaza çok ihtiyacı var. Zaten kaç zamandır seslendiriyoruz eğer Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsilcisiyim, devletiyim diyorsan hakkımızı vereceksin lâmı cimi yok! Ha şart şurt öne sürer olayı Kıbrıs siyasi sorununa bağlar, Türkiye’ye de bu vesile tos atmaya çalışırsan… İşte Erdoğan orada.. Hele bir göster babayiğitliğini sonra gene konuşuruz!
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız