Son oyun…

ads ads ads ads
30/10/2016

ads

Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


Son mu? Sondan bir önceki mi? Yoksa sil baştan mı?

Her şeyden önce açıkça söylenmeli ki bir sorun var ise, çözümü bulunmamış ise, veya mevcut fiili çözüm taraflarca kabul görmüyor ve değiştirilmesi isteniyor ise, “Falan tarihe kadar oldu, oldu yoksa bu iş biter” şeklindeki yaklaşımlar işgüzarlıktan öteye geçmeyen boş laflardır.

Rumlar mevcut durumu kabul ediyorlar mı? Hayır. Egemenliklerini kuzey Kıbrıs’a yaymak, bir şekilde 1974 topraklarını, mallarını mülklerini tekrar ele geçirmek istemektedirler. Vazgeçmek, kayıplarının 1974 öncesi Kıbrıs Türk halkına yaşattıklarının faturası olarak kabul etmek istememektedirler. Peki Rumlar bir çözüme mahkum mu? Hayır. Mevcut durumda adadaki tek uluslar arası tanınmış, AB üyesi, uluslar arası siyasete bağlı tek devlet 1964’den bu yana işgalleri altında bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti koltuğu değil mi? Çözüm olmaz ise yine “tek tanınmış hükümet” olmaya devam etmeyecekler mi? En azından şimdiye kadar hiçbir devlet veya uluslar arası kurum bunun böyle olmayacağını söylemiş olmadığına göre, Rumlar niye çözüm istesinler, çözüme mahkum hissetsinler kendilerini?

Türkler mevcut durumu kabul ediyorlar mı? Hayır. Ortaklık devletinden atılmış, dünyadan koparılmış, Türkiye’nin politik ve mali desteğiyle ayakta duran bir öksüz toplum statüsü elbette ki kabul edilemez, edilmemeli. Çözüm olmaz ise Kıbrıs Türkü mevcut uluslar arası yalnızlığını sona erdirebilecek yetenek ve kapasiteye tek başına veya Türkiye katkısıyla sahip olabilir mi? Göründüğü kadarıyla hayır. Olur ya görüşmelerin kesilmesinde Rum yönetiminin kesin sorumluluğu olsa bile belki Rumlara biraz söylenir uluslar arası siyasetin ağa devletleri ve kurumları, ama o kadar. Kimse Türkiye gövdeyi ortaya koyup siyasi riskini üstlenmediği sürece KKTC’yi tanımaz, tanımayacaktır. Demek ki “Mevcut durum da bir çözümdür” siyaseti veya iddiası en azından eksiktir ve kesinlikle kabul edilebilir değildir.

Türkiye, Kıbrıs sorununun kendisine her platformda ayak bağı olmasından bıkmış Kıbrıs Türklerinin kabul edebileceği bir anlaşmayı göğsüne basmaya çoktan razıdır. Ancak mevcut durumun sürdürülebilir olmadığının farkında olarak çözüme destek vermektedir. Çözüm olmazsa ne kaybedecektir? Kıbrıs sorunu başını ağrıtmaya devam edecektir. Yani, çözüm istencinin arkasında ciddi çıkarlarının Kıbrıs sorunundan olumsuz etkilenmesi vardır.

Yunanistan, bilhassa Albaylar Cuntası döneminde Kıbrıs’ta yaşattıklarının utancı içerisinde Kıbrıs Rumlarına fazla karışmak istememekle birlikte Kıbrıs sorununun “Helen davası” çerçevesinde, yenilgi sayılmayacak bir formatta ve kesinlikle Kıbrıs Rumlarının kabul edebilecekleri bir anlaşmayla çözülmesini istemektedir. İstemektedir de, çözüm olmazsa Yunanistan ne kaybedecektir? Yunanistan’ın kaybı koskocaman bir hiç olacaktır. Yunanistan Kıbrıs’ta bir anlaşmanın ancak Kıbrıs Rumlarının istediği şartlarda gerçekleşir ise desteklenebilir olacaktır. Bir diğer açıdan kolayca söyleyebiliriz ki çözüme mahkumiyet söz konusu değildir.

İngiltere ise İngiliz üslerinin varlığının sorgulanmayacağı, bir miktar toprak taviziyle geçiştirebileceği ama günün sonunda Türkiye ve Yunanistan’ın, iki NATO müttefikinin, kabul edebilecekleri bir anlaşmayla bu sorunu bitirilmesine katkı vermek istemektedir. Çözüm olmadan da her iki toplumu arzu ettiği gibi manipüle imkânı olduğuna göre Majestelerinin hükümetinin, aslında Kıbrıs’ta çözümsüzlük ile çözüm arasında pek de fark yoktur. Eğer olsaydı zaten işler çok değişir, Kıbrıs sorununu ve evrelerini en iyi bilen ülke olarak İngiltere çözüme daha farklı katkı koyabilirdi.

BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki Barış Gücü Misyonu Başkanı Elizabeth Spehar’in “Kıbrıs, bölgede çatışma içinde olanlar için bir umut feneridir” sözünden hareketle BM’nin Kıbrıs’ta gerçekten çözüm istediğini, adadaki çözümün diğer bölgesel ve uluslar arası çok kültürlü problemler açısından “ilham verici” olabileceğini söylemek mümkün. Ancak 1974’den bu yana neredeyse hiç kan dökülmeyen, arada bir feveranın ötesinde neredeyse hiç tansiyon yaşanmayan Kıbrıs BM için de herhalde sadece potansiyel olarak diğer problemlerin çözümüne örnek olabileceğinden “öncelikli” bir konu olabilir, o kadar.

Kıbrıs Türk ve Rum liderler Mustafa Akıncı ile Nikos Anastasiadis’in İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında 7-11 Kasım arasında kampa girip beyaz duman çıkıncaya kadar görüşmelerde bulunacağı beklentisi abartı olsa da, bu çalışmanın “sıradan” olmayacağı, toprak meselesinin ele alınacağı durumu oldukça enteresan kılmaktadır. Akıncı ve ekibi her ne kadar harita aşamasına gelinmeden önce güvenlik ve garantiler meselesinin ele alınacağı beşli görüşme aşamasının tarihinin belirlenmesini talep etmekte ise de, şimdiye kadarki “teslimci” yaklaşım endişelenmenin haklı olacağını göstertmektedir.

Eğer toprak meselesi, beşli görüşme tarih falan vaadiyle bile olsa haritalandırma aşamasına getirilir ise, maalesef uzun vadeli bir sorunumuz daha olacaktır. Kıbrıs Türklerinin bir şekilde teslim olup Kıbrıs Cumhuriyetine yama olacakları beklentisini yaşatmaya devam eden Rum kesimi ne dönüşümlü başkanlığı ne de diğer egemenlik paylaşımı açısından simgesel önemi bulunan adımları atmayacak ve bu süreç nasıl olsa çökecektir. Ama bir sonraki süreçte ihanet belgesi olacak bu haritalar Kıbrıs Türk toprağının kelepçeleri olacak, görüşme kapasitemizi sınırlayacak, hatta berhava edecektir.

Çözüm için toprak ödünü vermek, toprak karşılığı tam bağımsızlığı görüşmek veya diğer opsiyonlar elbette ki mümkündür. Ama, Kıbrıs Türk halkının önceliğinin egemenlikte ortaklık, siyasi eşitlik ve etkin ve fiili Türkiye garantisi olduğunu unutmamak lazımdır. Akıncı şimdiye kadar ikircikli davranmış, hem nala hem de mıha vurarak bazen ümit vermiş bazen de hayal kırıklığı yaşatmıştır. Muhakkak ki kendi fikirleriyle ekibinin fikirleri arasında savrulmaktadır. Akıncı cumhurbaşkanlığı görevine seçilenin kendisi olduğunu ve varılacak anlaşmanın siyasi muhatabının da sadece kendisi olacağını hiç unutmamalıdır.

İsviçre görüşmesi son oyun değil. Rumlar kaç haritayla geldiler? O da bizim meselemiz değil. Ancak Akıncı’nın bu toprak meselesini güvenlikten ayırarak görüşülmesini kabul etmesi büyük bir hayal kırıklığı, kabul edilmesi imkânsız bir ihanet oyunudur. Acı olan Kıbrıs Türk halkının güveninin kendi cumhurbaşkanı tarafından Rum tarafına peşkeş çekilmesi olacaktır. Umarım aklıselim galip gelecek ve Akıncı böyle bir utanç verici adımı atmayacaktır.

 

30/10/2016 15:30
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.