Su, bir silah mı, bir ilaç mı?

ads ads ads ads
17/09/2014

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


 Ünlü Rum iş adamı, Fotiadis, ki kendileri aynı zamanda onların akil adamlarından biriymiş, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’e yazdığı mektupta, Türkiye’den gelecek olan suyun çok tehlikeli bir silah olduğuna vurgu yaparak, tedbir alınmasını talep etmiş.

Sayın Fotiadis, yazdığı mektupta “Türkiye’den suyun gelmesiyle Mesarya ve işgal bölgelerinin diğer verimli yerleri engin bahçelere dönüşecek. Binlerce yeni istihdam olanağı yaratılacak. Suyun, bize karşı ilave bir korkunç silah olarak kullanılacağını anlamamız lazım. Türkiye’nin bizim açımızdan yıkıcı bu stratejik planlarının net olduğundan en küçük bir kuşkumuz olmamalı. Doğal olarak da derhal ve katı bir şekilde karşı çıkmaktan başka seçeneğimiz yoktur, aksi halde gönüllü bir şekilde koyun gibi mezbahaya gideceğiz. Rotamızı süratle değiştirmek zorundayız Sayın Başkan” demiş…

Fotiatis, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın KKTC’de söylediklerinden sonra herhangi bir Kıbrıslı Türk liderin müzakerelerde Erdoğan’ın ortaya attıklarından tek bir virgülünü bile değiştirmesinin mümkün olmayacağı görüşünü ortaya koyduktan sonra “o zaman müzakerelere hangi hedefle ve hangi ümitle devam edeceğiz” sorusunu da mektubunda Başkanı’na yöneltti ve çözüm olarak da Avrupa Birliğinin desteğini isteyip, müktesebatın tüm adada uygulanmasının sağlanmasını istedi.
Yani bizim medyaya mektup böyle yansıdı. Böyle tercüme edildi. Eğer bu ifadeler gerçekse ve bu adam gerçekten Rum toplumunun akil adamıysa yandık. Ah be Fotiades kardeşim. Madem akil adamsın bu suyun yaratacağı ivmeden iki tarafında faydalanabileceğini, su eğer söylendiği kadar bol gelirse yalnız Mesarya’nın değil tüm adanın ihya olabileceğini söylesene. Bir yandan gaz bir yandan su ile refahın ada üzerinde sağlanabileceğini ama bunun için gerekli olan tek şartın çözüm olduğunu vurgulasana. Esas davetini başkanına bu yolda gayret sarf etmesi gerektiğini hatırlatarak yapsana…
Ha yok derdin ille de uyarı yapmaksa, Başkanı’na yazdığın mektuba “Yahu bu Türkler suyu getiriyorlar ama nasıl kullanacaklarını dahi planlamadılar, bir soralım yardım isterler mi? Hem bunu sormak iyi niyetli bir adım olur belki” desene…
Bu satırların yazarı olarak; sunun bir coğrafyanın kaderini olumlu değiştirdiğini yakın zamanda Güneydoğu Anadolu da gezip görmüş biriyim. Ama bunun sürdürülebilir olması için huzur ve barış ortamının sağlanması gerektiğini bilecek kadar da görgü ve deneyim sahibiyim. Belki de bundan dolayı garipsedim bu mektubu.
Ne yalan söyleyeyim üzüldüm ben bu haberi okuyunca. Aslında üzülme nedenim haberin içeriğine değil, ama öznenin özellikle “Akil adam” olarak vurgulanmasınaydı.
Umarım Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı’nın dikkate alacağı başka akil adamlar da vardır. Yine umarım ki birinde, sunun silah olarak değil, yıllardan beri süregelen çözümsüzlük hastalığımıza karşı ilaç olarak kullanılabileceğini sayın başkana fısıldayabilecek cesarete sahiptir. Yoksa işimiz Fotiades’in aklına kaldıysa Kıbrıs’ın daha çok çekeceği vardır.
VE ŞİİR

Bu hafta Sevgili Bedia Balses’in son şiirlerinden biri ile karşınızdayız. Umarım bu değerli şairimiz bu kıymetli şiirlerini artık bir kitapta toplar.
ANNEME- KAÇ ANA DAHA ÇIKAR SENDEN?
Kaç ana daha çıkar senin yanık zeytin gövdenden

Kaç baba çıkar toprağıma fidan veren kökünden

Kaç nene, kaç dede daha çıkar senden Mesarya Ova’m

Dinamitlenen Beşparmak Dağı’m

Kaç ana daha çıkar bu çıkmaz sokaklı hayatından

Benim Vuni Saray’ım

Tarihim, coğrafyam, çarpılanım, eksilenim, bölünenim

Kaç baba çıkar senin kökleşmiş ağacından

Kazsam kaç acı daha çıkar harabelerinden

Salamis’im, Engomi’m, Soli’m

Limnidi’de yanan ateşim

Yanık harnıbım

Olmamış ekinim

Ovalarda boy veren hasılım

Dikenim, lalem, ekşilem

Denizdeki lağosum. havadaki kekliğim vurulmaya hazır fatsam

Kaç ana daha çıkar senin dar sokaklarından

Alagadi’deki ışığım

Karpaz’daki uzaklığım

Altın kumum, derinliğim, bulantım, usancım

Daldıkça kendime yüzdüğüm

Afrodit yüzlüm

Ak sütüm, ekmeğim, Kibele’m

Senden kaç insan daha çıkar, kaç insan

Sen çocukluğumun vatanı

Yanık zeytinim

Dedem, nenem, babam, anam

Sen Rahmanam...
ANLAYAMADIKLARIM

Yükseköğretim kurumları açıldıkça sorunlarımızın çözüleceğine inananları anlamakta zorlanıyorum.
BİR KİTAP

Bu hafta değerli sanatçı Zülfü Livaneli’nin “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” adlı romanını tanıtmaya çalışacağım. Okuduğum roman, ilk baskısının yapıldığı yıl, 2001 Yunus Nadi Roman ödülü kazanmıştı ve elimdeki 41. baskısıydı.

Bu romanın ilginçliği daha “gözden geçirilmiş yeni basıma önsöz” kısmından başlamaktadır. Bu kısım 2003 yılındaki baskının önsözü olmuş ve sonraki tüm baskılarda yer almıştır. İlginçliği ise yazarın kitabı aslında tam anlamıyla 29 yılda bitirdiği itirafından gelmektedir.

Livaneli, değişik bir “12 Eylül” öyküsünde, nefret, öç alma ve af duygularını adeta harmanlamaktadır. Yazar, bir yandan da Stockholm gibi dünyanın en Kuzeyindeki bir coğrafya da, dünyanın değişik ülkelerinden gelen mültecilerin ruh yapılarını ve yerli halkın onlara bakış açılarını romanında vurgulamıştır.

Doğan Kitap tarafından sunulan kitabımız 205 sayfadır.
17/09/2014 14:20
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.