Temmuz 2015’te Kuzey Kıbrıs’ta yaşam

ads ads ads ads
15/07/2015

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


Sıcaklar geç de olsa bastı artık. “Asfalta yumurta atsak pişer” dedirten meşhur Kıbrıs sıcakları geri geldi. Belli ki merak ve özlemle beklediğimiz “Anadolu Suyu” bu yaza da yetişemeyecek. Yetişse de nasıl kullanacağımıza henüz karar vermediğimizden yeterince hararetimizi gideremeyecek. Sahi bu su konusunda bir mutabakata varmanın ve bu mutabakatı halka açıklamanın zamanı gelmedi mi? Unutmamak lazım ki bir konuda karar verememek, kötü bir karar vermekten bile daha zararlı olabilir.

Buna karşın ritüelimiz devam ediyor. Düğünler artık çarşamba akşamlarından başlıyor. Hafta sonları ise düğün sayıları iki üçe çıkıyor. Bizi bir mekândan bir başka mekâna adeta koşturtuyor. Bu işe de bir çare bulsak fena olmaz gibime geliyor. “Düğünler sosyal aktivitelerden öte dayanışma etkinliğine döndüğüne göre, davetiyelere bir banka hesap numarası eklense ve gerekli katkının oralara yapılması istense fena mı olur?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ah bu uygulamayı başlatacak birkaç gönüllü genç çıksa eminim arkası gelecek herkes rahatlayacaktır.

Plajlarımız dolup taşıyor. Bir gurup aktivist Anayasa’nın verdiği hakkı kullanarak, plajlara ücretsiz girmeye çalışıyor. Ancak devlet kendi Anayasa’sına sahip çıkmadığından bazen başarılı olsalar da, sonraki günlerde aynı düzen devam ediyor. Bana “bu işte en ilginç gelen şey ne?” diye sorarsanız, sizlere anayasal bir hakkı arayan “Baraka” Grubu’nun “radikal”, plajlara el koyanların ise “mağdur” olarak gösterilmeye çalışılmasını söyleyebilirim. Gerçi radikal olmak kötü bir şey değildir ama yine de bu durum bana tuhaf görünmektedir.

Bütün bunlar sürerken Kıbrıs’ta iki toplum lideri sık sık saatler süren görüşmeler yapıyorlar. Daha önce hiçbir lider gurubuna verilmediği kadar “Uluslararası camiadan destek” alıyorlar. Kendileri “Esas konuları görüşmeye başladıklarını” ilan ederek hızlı yol aldıklarını ifade ediyorlar. Buna karşın toplumlarda vatandaş seviyesinde olay irdelendiğinde aynı heyecana rastlamak çok mümkün değil. İnsanlar çözüm yolunda inançlı değil. Yukarılarda esen bu olumlu havanın bir şekilde bozulacağına inanan insan sayısı küçümsenmeyecek sayıdadır. İnsanları kınamamak lazım. Yaşadıkları tecrübeler onları pesimist yapmış. Ama yine aynı deneyimlerin, Kıbrıs’ta yapılan anlaşmaların en beklenmedik zamanlarda gerçekleştiğini hatırlattığını da unutmamak gerekir.

Anlaşma deyince de aklıma hemen Türkiye’nin son zamanlarda “Mal Tazmin Komisyonu” kararlarını uygulamaktan elini çekmesi ve bunun sonrasında gelen hukuki sürece “Artık bu malların bedelini kullanıcı ödesin” şeklindeki yaklaşımı geldi. İyi de o zaman burada ki insanlar sormazlar mı “Senin dünya kadar vatandaşın geldi mal sahibi! oldu. Döndü bu malları sattı. Paraları aldı ülkeden ayrıldı. Onlar ne olacak?” diye… Açıkçası Türkiye Devleti’nin bu yaklaşımının sebebi hakkında ki düşünceler beni iki olasılığa yöneltiyor:

1- Türkiye, uluslararası alanda legal hale getirmek istediği tapuları hâletti. Gerisine karışmıyor.

2- Türkiye, Kuzey’deki “hayır” oylarını tetikleyip bir anlaşmanın önüne geçmeye çalışıyor.

Açıkçası her iki durumda bizim açımızdan hoş değil. O zaman bizimde “kardeş” ülkeye bir cevap vermemiz gerekiyor. “Mal Tazmin Komisyonu”nu derhal kapatıp onları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile baş başa bırakmamız durumu ortaya çıkıyor. Tabii bunun içinde kararlı bir hükümet gerekiyor.

Ve yeni hükümet kurma çalışmaları. Onu bunu bilmem. Kimse bana “Halk siyasetle ilgilenmiyor, koalisyonun kimler arasında kurulacağını ve bakanların kimler olacağını bile merak etmiyor” safsatasını kabul ettiremez. Bu konuda yaşadığım tecrübeleri ileriki yazılarımda sizlere aktarmaya çalışacağım. Ama şimdiden söylemek isterim ki insanlarımız hâlâ bu konuda çok hassastır ve yakın takiptedir. İşte böyle, 2015 Temmuz ortasında Kıbrıs’ın kuzeyinde hayat bu şekilde devam etmektedir.

KARİKATÜR

***

VE ŞİİR

Bu hafta ve şiir köşemizdeki şiiri daha çok taze çıkan ve geliri Engelliler Federasyonu’na bağışlanan “Haziran” isimli kitaptan seçtim. Şairimiz Buğçe Küçük bu kitabı ile şiir dünyamıza yeni bir renk katıyor. Sizlere söz konusu kitaptan “Doğum Günü” isimli şiiri sunuyorum:

Doğum Günü

Bütün acılarını, ağrılarını alsın rüzgâr omuzlarından…

Deniz dolsun içine,

Ruhun kanatlanıp uçsun özgürlüğe

Duvarların yıkılsın ve içindeki en karanlık nokta güneşle aydınlansın

Gözlerin ışıkla parlasın,

Kalbin huzur, mutluluk ve aşkla çarpsın.

Mutlu ol ki mutlu olayım…

Uykuların huzur bulunca, huzur bulayım.

Bizim dünyamızda yeniden doğ!

Yıllardır hissedemediğin, söyleyemediğin ve özlediğin her his ve hayalini yaşa…

Kalbinden, aklından geçen; rüyalarını süsleyen her düşün gerçek olsun.

Gözünden akacak her damla yaş, sadece mutluluktan olsun.

Kendin ve hayatın için yaşa!

Yaşa ki başka canlar senin için, seninle yaşasın!

Yeni yaşın en sağlıklı, en huzurlu, en mutlu, en başarılı, seni seven insanlarla dolu,

En kazançlı günleri getirsin sana…

Bunları senin için diliyorum ve seni kendime diliyorum!

Aşkın, kalbin, ruhun ve varlığın benim olsun istiyorum!

İyi ki doğdun aşk!

ANLAYAMADIKLARIM

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin Ulusal Birlik Partisi ile koalisyon kurmasını garipseyenleri anlamakta güçlük çekiyorum. Bence bu kadar zamandır bu koalisyon modelinin hiç denenmemiş olması anormal. Bunlar sistem partisi değil mi? Koalisyonların sistem içinde kurulmasından daha normal ne olabilir? Değil mi ama? 

15/07/2015 14:30
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.