Uzak Doğu’nun Motosikletli Ülkesi: Vietnam 1

ads ads ads ads
14/03/2016

ads

Halil Paşa Halil Paşa


Onur hava yolları Lefkoşa-İstanbul uçuşunu iptal edince, İstanbul’dan Vietnam’a kalkacak Doha bağlantılı Catar Airways uçağını kaçırdık. Böylece hem cebimden uçup giden bir miktar para, hem de seyahatimden bir tam gün kayıpla tura yetişebildik. 



Bir yandan yeni yaşam biçimlerinin insan hayatını çok da kolaylaştırmadığını aksine yeni bireysel sorumluluklar yüklediğini, (çünkü cep telefonumdaki iptal mesajını kontrol etmiş olsaydım başıma bunlar gelmeyecekti) yaşlanmamınsa (artık 60’ıma varmaya çok az kaldı) ile unutkanlık arasında doğru orantıyı unutmayıp daha bir “uyanık” olmam gerektiğini bir kez daha anladım.



Figen’le birlikte 20 yıl öncesinde dünyayı gezmeye başladığımızda, Kıbrıs’ta ne cep telefonu vardı, ne de internet… Hayali bile zordu. 



Yirmi yıl önce uçak bileti almak için mutlaka bir seyahat acentesine gitmek zorundaydınız. Ve elinizde kağıda basılı biletiniz olmadan uçmanız mümkün değildi. Uçak ertelendiğinde, genellikle hava alanına gidince öğrenirdiniz. 



Artık seyahat acentesine gitmek zorunda değilsiniz. Dahası yanınızda taşımanız gereken kağıda basılı bir uçak biletine de gerek yok. Görevliye kimliğinizi göstermeniz, uçmanız için yeterli. Bunlar işin kolay tarafları. İnternette biletinizi alırken verdiğiniz cep telefonunuza gelecek uçak saatlerinin olası erteleme vb. mesajlarını da her gün hatta her saat başında kontrol etmeniz gerekiyor ve bu eskiden yanınızda taşıdığınız biletinizi kaybetmemeniz kadar önemli. 



Dolayısıyla eski alışkanlıklarımın uçağı kaçırmamda rol oynadığını, enformatik teknolojideki dev buluşların insan hayatını çok da kolaylaştırmadığını, hatta eski kuşaklar için çok daha bir karmaşıklaştırdığını da bir kez daha yazmadan geçmeyeceğim…



Böylece Figen’le Vietnam’a yolculuğumuz bir maceraya dönüştü. İptal edilen uçağın bileti ile alacağımız yeni bilet arasındaki fiyat farkına, İstanbul’da bir gece konaklama ve taxiye ödediğimiz ücret eklendi… Arkasından bir gün gecikmeyle ve en önemlisi de “acaba gidebilecek miyiz?” telaş ve heyecanıyla, Saygon’a (Ho Chi Minh City) yolculuk, şimdiye kadar yaptığım yüzlerce uçak yolculuğu arasında sıkıntı ve heyecan katsayısı en yüksek olanıydı.
 




DOHA (HAMAD) HAVA ALANI



İstanbul’dan Doha’ya kalkan uçağımız önce Güney’e, Kıbrıs’a yöneldi. Baf açıklarından uçtu. Ancak Mısır’a gelince Doğu’ya dümen kırdı ve Kızıldeniz ile Suudi Arabistan üzerinden Doha’ya vardı. Suriye ve Irak’ta iç savaş sürmemiş ve hava sahaları da sivil uçuşlar için tehlikeli olmasaydı, Suriye hava sahası üzerinden uçar ve zamandan da bir miktar tasarruf etmiş olurduk… 



İstanbul’dan havalandıktan dört saat kadar sonra, gecenin zifiri karanlığında rengarenk ışıkların cilalayıp yakamozlandırdığı denizin kıyısında, ışık seline boğulmuş bir şehir belirdi. Doha’nın üzerindeydik. Kısa süre sonra, bizi taşıyan uçak, yumuşak ve sarsıntısız olarak bu ışık selinin ortasında tekerlekleri üzerinde adeta kayarak ilerledi ve durdu… 



Eski adı Doha, yeniden inşa edilerek büyütülünce adı Hamad olarak değiştirilen Katar’ın İran Körfezi kıyısına girinti yapan yarım adası üzerindeki hava alanında, Saygon’a gidecek uçağımızı altı saat bekledik.



Hamad çok büyük, modern, lüks ve gösterişli bir havaalanı. bu modern ve görkemli hava alanında altı saati aşkın süre bekledik. İçerisinde bir şehrin cadde ve sokaklarında dolaşır gibi gezindik. Modern bir kasaba, bir alış veriş merkezi (AVM) görünümünde, büyüleyici bir mimariye sahipti.



İngilizce gazete, dergi ve kitapların satıldığı W.H.Smith’den, giyim kuşamdan elektronik eşyaya dünya markalarının sergilendiği, Şık cafe bar ve restoranların ve onlarca duty-free ve ne arasanız bulabileceğiniz bir büyük mekanda dolanıp durduk. Batılı şehir merkezlerinde rengarenk ışıklarla bezeli hareketli reklam tabelalarının yer aldığı bir küçük meydanı bile vardı. Tuvaletler modern ve tertemizdi. Bekleyen yolcular için kişisel veya aile boyunda televizyon, elektrik ve internet servisi sağlayan özel oturma mekanlarından konforlu koltuklara ve de çocuklar için eğlence parklarına varıncaya kadar… Bu havaalanını nasıl anlatsam işte; yok, yoktu…



30 Nisan 2014 tarihinde 22 bin metre karelik alanda yeniden inşa edilen Hamad havaalanı yeni büyütülmüş olmasına rağmen, 2015 yılında yirmi milyonun üzerinde pek çoğu Uzak Doğu ülkelerine transit giden yolcunun uğrak noktası olmuş.




DOHA-SAYGON (Ho Chi Minh City)



Vietnam, Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarına vize istiyor. Ancak otelleriniz ayrılmış veya bir tur ile gidiyorsanız sorun yok. Kuyrukta bekliyorsunuz. Sonra sıranız gelince on beş dakika içerisinde vizeniz elinizde.



Bavulları alıp da Ho Chi Minh Havaalanı terminalinden dışarıya çıkınca, açılan fırının kapağından çıkan bunaltıcı bir sıcak yüzümüze çarptı. 



Derken elinde tabelası, bize ilk gün Saygon’u gezdirecek Vietnamlı rehberimiz Win Ti Dung ile tanıştık. Benim yaşlardaydı ancak onun saçları hala siyahtı ve benimki gibi seyrekleşip kelleşmemişti. 



Dung’la, içerisinde Vietnamlı şoförün beklemekte olduğu Toyota jeep’in önüne, biz de valizleri bagaja atarak Figen’le arka koltuğa yerleştik. Kendimizi bir anda Saygon’un ana caddesinde, ağır ağır ilerleyen kalabalık bir motosiklet denizinin ortasında bulduk. Motosikletlerin egzozlarından çıkan gürültü ile göz yaşartan kesif bir duman hakimdi şehre.




KAÇIRDIKLARIM



Uçağı kaçırmanın karşılığında taa Vietnam’a kadar gitmişken, en çok görmeyi istediğim ve Vietkongun Amerikalılara karşı savaşı lehine çevirmesinde önemli bir rol oynadığı öne sürülen Chu-Chi tünellerini ne yazık ki göremedim…



Vietnamlı rehberimiz Dung’un Vietnamcasını “Dinh Thống Nhat” olarak telaffuz ettiği, “Yeniden Birleşme Sarayı” isimli dört katlı bir sarayı ise geç kaldığımız için, dışarıdan görüp fotoğrafını çekmekle yetinmek zorunda kaldık.



Fransızlar koloni döneminde buraya “Norodom Sarayı”nı inşa etmişler. 1955’te Vietnamlılar ismini Bağımsızlık Sarayı diye değişirmiş. Ancak 1962 yılında bombalanması ile hasar gören saray yıkılıp yerine 1966 yılında Vietnamlı Mimar Ngo Viet Thunun tasarımıyla yeniden inşa edilmiş. Savaş süresince ABD işbirlikçisi Güney Vietnamlı başkanların ikametgahı olmuş. 30 Nisan 1975 tarihinde bir Kuzey Vietnam tankının kapısından içeriye girmesi Vietnam – ABD savaşının da sonu kabul edilmiş. Kuzey, Güney ile yeniden birleşilince, bu kez de saraya "Yeniden Birleşme Sarayı" adı verilmiş.



İlk günümüzde, Vietnamlı bir rehber eşliğinde tur acentesinin Figen ile bana tahsis ettiği bir Toyota jeep’le birlikte bir gün boyunca şehri gezme şansını iyi değerlendirdik. Saygon’un cadde ve sokaklarını, Savaş Müzesini, Budist Pagodaları, rehberimiz Dung eşliğinde hızlı bir şekilde gezebildik.



TRAFİĞE MOTORLULAR HAKİM, KALDIRIMLARDA YAYALARA YER YOK.



Unutmadan yazmış olayım. Gezip gördüğüm en büyük iki Vietnam şehrinin sokaklarında (Saygon ve Hanoi) motosikletler, adeta hızla akan bir ırmak gibiydi. Arabalar (en çok da Japon Toyota Jeep ve Güney Kore’nin Hyundai’si vardı) motosiklet denizinde iri ve hantal sandallara benziyordu…



Bu arada her iki şehirde de yaya yürümek için çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü kaldırımlar; ya “sokak lokantaları” ve cafelerin kaldırımlardaki minik tabure ve minnacık masalarındaki müşterileri tarafından işgal edilmişti. Ya da kaldırımlara park edilmiş motosikletliler tarafından… 



Bazen kaldırımlar sıkışan trafiğin etrafından dolanan motosikletlilerin beklenmedik akınına uğruyordu. Zaten pek çoğu düzensiz ve dar olan kaldırımlarda, bir de seyyar satıcılarla kasapların, manavlarla çiçekçilerin kurduğu tezgahlarla, yayalara yürüyecek yer kalmıyordu…



TRAFİĞE DİKKAT



Hanoi ve Saygon kent merkezlerinde yürürken trafikte iki şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Bir az önce anlatıldığı üzere kaldırımlarda yürüyecek yer pek yok. Park ve göl kenarlarında geniş ve emniyetli kaldırımlar varsa da, sokak araları çarşı-Pazar yerlerinde dolaşırken yaya için kaldırımı bulunmayan bir trafikte yürümek zorunda kalıyorsunuz. 



Ayrıca yoldan karşıdan karşıya geçişlerde, hızla akmakta olan motosiklet trafiğine dikkat etmeniz gerekiyor. Pek çok kavşak ve yaya geçit noktalarında trafik ışığı yok. Hatta zebra geçidi bile nadir. Bu çok karmaşık trafikte, motosiklet ve araba kullanma becerisi gösteren ve yayalara dikkat etmekte olabildiğince saygılı ve dikkatli davranan Vietnamlı sürücülere de hayran kaldığımı yazmalıyım. 



Ho Chi Minh Havaalanından itibaren arabayla girdiğimiz caddeyi, sağa sola sapmadan devam ediyoruz. Karman çorman bir keşmekeş bir trafikte, dura-ilerleye, “su yolunu bulur” misali ilerliyoruz. Jeep’i kullanan Vietnamlı şoförün sabrına ve sakinliğine şaşıyorum.



Buna rağmen Vietnam’da trafikte günde ortalama 25 kişinin öldüğünü öğrenince şaşırıyorum…




VİETNAM’DA MOTOSİKLET BİR YAŞAM BİÇİMİDİR



Saygon’un cadde ve sokaklarında, motosikletlerinin hava kirliliğine katkıda bulundukları şehir trafiğinde, motosikletliler ağızlarında maskeleriyle seyahat ediyor.



Bir motosiklet üzerinde tek ve iki kişi olduğu kadar, üç hatta dört kişi dahi seyahat edebiliyor… 



Bir bakıyorsunuz dümende anne, dümen ile anne arasına sıkışmış dondurmasını yalayan çocuk, arkada sırt çantalı büyük kardeş… 



Hatta önde baba, arkada anne ve arada sıkışmış iki çocuk, telaşsız tasasız, hallerinden memnun aile boyu seyahat ediyorlar. 



Hele de motosikletin arkalığında dağ gibi yığılmış çiçekleri, akaryakıt bidonlarını, keresteleri ve kolileri taşıyanlar mı desem!...



Yine motosikletine bağlı olarak çektiği römorktaki meyveleri taşıyanları mı yazsam!.



Demek istediğim şu ki; motosiklet ve hatta bisiklet Vietnam’da yalnızca ulaşımda değil, sık-sık yük taşımacılığında da kullanılıyor.



Başlarında rengarenk kasklarla ya da kasksız genç-yaşlı, yoksul-varsıl giyimli erkeleri; hatta mini etekli yüksek ökçeli şık ayakkabılarıyla kadın motosiklet sürücüleri…



Sıkış-tıkış seyahat eden çocuklarıyla, ikinci-üçüncü ve dahi dördüncü yolcularıyla, çiçeklerden, meyvelere, bidonlardan kerestelere, bazen de dağ gibi yığılı eşyalarıyla Vietnamlılar… 



Motosikletler yollarda, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, nereye baksam oradaydılar…



Bir arkadaşım Vietnam’da çekmiş olduğum fotoğraflar arasında motosikletleri üçleyen dörtleyen yolcuları ve arkalıklarına yüklenmiş ağırlıkları görünce şu yorumu yapmıştı…

“Tekerlek icat olalı böyle eziyet görmedi.” 



“Bütün bunlar için polis trafik cezası yazmıyor mu?” diye sorduğum Dung tebessümle cevap vermişti:



“Ülkemdeki trafik polisleri böyle küçük suçlarla uğraşmaz!...” 



Bu ülkenin sokak ve caddelerinde uğultularla akan hem bir nehir gibidir motosikletler, hem de üzerlerinde kasklı kasksız, maskeli maskesiz yolcularıyla bir yaşam biçimidir…

  

14/03/2016 08:55
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: uzak doğu, halil paşa, vietnam
MANŞETLER

HK Halil Paşa

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.