Uzun yaşamak istiyorsanız kaplumbağa gibi olun

ads ads ads ads
17/10/2017

ads
Uzun yaşamak istiyorsanız kaplumbağa gibi olun

Dinlenme anında nabzın 80'i geçmesinin risk anlamına geldiğini belirten Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Kerim Güler, nabız yüksekliğinin hayati önem taşıdığını söyledi, “Kalbin belirli bir atım sayısı var. Bunu ne kadar uzun süreye yayarsanız o kadar uzun yaşarsınız. Kalbi az atan hayvanlar çok yaşar, mesela kaplumbağa” dedi.

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından düzenlenen 19. Ulusal İç Hastalıkları kongresinde konuşan Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, istirahat halindeki bir kişinin nabzının 80'i geçmesi durumunda büyük risk altında olduğuna dikkat çekti. 

Kişilerdeki nabız yüksekliğinin hayati önem taşıdığına işaret eden Güler, “Kalbin belirli bir atım sayısı var. Bunu ne kadar uzun süreye yayarsanız o kadar uzun yaşarsınız. Kalbi az atan hayvanlar çok yaşar, mesela kaplumbağa. Ama hızlı yaşayan bir hayvan olarak köpeğin kalbi devamlı alert durumundadır. Sonuç olarak bu nedenle ölümler oluyor. Bazı karşı görüşler, 100 metreyi çok kısa sürede koşan atletlerin neden uzun yaşadıklarını soruyor. Kalpleri 120, 130, 140 atıyor. Sonuç olarak bunlar niye uzun yaşıyor diyorlar. Onun kalbi o işi yaparken 120 atıyor. Durduğu anda kalbi 36. Kadın, erkek ayırmaksızın istirahat halinde nabız sayısı 80'i geçiyorsa bu büyük bir risk faktörü” dedi.


Kişilerin böyle durumda sağlıklarını etkileyen risk faktörlerini gözden geçirmesi gerektiğini söyleyen Güler, “Vücut organlarının belirli bir kapasitesi var. Örneğin benim pankreasımın kapasitesi belli. Bunu idareli kullananlar çok yaşıyor. Yürüyerek, spor yaparak yaşam tarzımızla kapasiteyi yükseltebiliriz” diye konuştu.

ÇOCUKLARDA AŞIRI ANTİBİYOTİK KULLANIMI OBEZİTE SEBEBİ

Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Serhat Ünal da bilinçsiz antibiyotik kullanımının sonuçlarına dikkat çekti.

Antibiyotiklerin en önemli yan etkinin ishal olduğunu söyleyen, son zamanlarda bağırsaklarda yaşayan mikrop ailesinin fonksiyonlarının daha iyi anlaşılması ile başka etkilerin de ortaya çıktığına işaret eden Ünal, "ABD'de yapılan çalışmalarda, çocukluk yaşında çok antibiyotik kullanan kişilerde bağırsakta yaşayan mikropların dengesinin bozulması sonucu obez olma ihtimalinin ortaya çıktığı anlaşıldı. Çok net çalışmalar var. Antibiyotik kullanım miktarlarını gösteren haritalarla, şişmanlığı gösteren haritalar üstü üste konulduğu zaman bölgeler tam olarak birbirinin üstüne çıkıyor. Bu bir teori gibi tabi. Ama bir ilişki olduğu da aşağı yukarı kesin. Çok dikkat etmemiz lazım" dedi.

“ÜRİK ASİT YÜKSEKSE GUT İHTİMALİ ARTIYOR”

Gut hastalığına değinen Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. İhsan Ertenli ise vücuttaki ürik asitin yol açtığı olumlu ve olumsuz faktörleri şöyle anlattı: 

“Et, protein mekanizmasının son ürünü vücudumuzdaki ürik asit. Ürik asit çok enterasan bir molekül. Fazla olması halinde gut hastalığı meydana geliyor. Ürik asitimiz ne kadar yüksekse seneler içerisinde gut ihtimali o kadar artıyor. Ürik asit vücudumuzda depolanıyor, seneler içerisinde de gut dediğimiz bir tabloyu oluşturuyor. Akut gut atağı sırasında hastaların yüzde 30'unda ürik asit düzeyinin normal oluyor. Dolayısıyla ürik asit normalken gut atağının olabileceğini bilmemiz lazım.”

TÜRK ADIYLA ANILAN TEK HASTALIK 'BEHÇET'

Kongrenin basın toplantısında konuşan İç Hastalıkları Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sedat Kiraz da, Türk adı ile anılan literatürdeki tek hastalık olan 'Behçet Hastalığı' hakkında bilgi verdi. Behçet hastalığının tekrar eden ağız yaraları, cinsel bölgede ağızdakine benzer yaralar ve görme kaybına kadar gidebilen gözün ön bölümünde ihtihaplanma şeklinde görüldüğüne değinen Kiraz, "Ayrıca, eklemlerde kızarıklık, şişlik, vücut içinde yoğun olarak iltihaplanmış sivilceler şeklinde görülen bir hastalıktır. Özünde bir damar iltihabı. Damar tutumu sonrasında kalp, böbrek, akciğer ve beyinde değişik bulgularla karşımıza çıkan bir hastalıktır" dedi.

“DEMİR EKSİKLİĞİ KANSER İLE İLİŞKİLİ”

Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Birol Özer ise anemi hastalığıyla ilgili bilgiler vererek, “Bir hastada demir eksikliğine bağlı kansızlık varsa, sebebini bulmadan tedavi yöntemine girmek yanlış. Demir eksikliği anemisinde temel neden mide bağırsak sisteminden kan kaybı ya da bağırsaklardan demir emilim kusuru olmasıdır. Onun içindir ki, demir eksikliği saptanan her bireyde tedaviye başlanmadan önce bu eksikliği yapan sebebin bulunması son derece önemlidir. Demir eksikliği olan bireylerin yüzde 4-5'inde neden mide bağırsak sisteminde kanser varlığıdır. Onun için tedavi öncesi bunun değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

“KÖTÜ BESLENME, FAZLA YEMEK VE HAREKETSİZLİĞİN SONU DİYABET”

İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tufan Tükek de diyabet hastalığındaki artışa dikkat çekerek, bu artışa sebep olarak; yaşam tarzı değişikliklerinin istendiği ölçüde gelişmemesinin yanı sıra, endüstriyel gelişim, sanayileşme, kentsel yaşamın artması, spor alanlarının azalması, gıdaya ulaşımın kolaylaşması, günlük ihtiyaçtan fazla gıda ve enerjinin alınması, kötü beslenme, özellikle çocukluk çağında hareket alanlarının çok az olması, çocukların evde hapsedilmesi ve okul yaşamındaki hareketin azalmasının neden olduğunu söyledi.

“ANNE ÖLÜMLERİNİ AZALTMAK ZORUNDAYIZ”

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Selma Karaahmetoğluise anne ölümlerinin dünyanın en büyük sorunu olduğunu belirterek, Türkiye'de de anne ölümlerini azaltmak zorunda olduklarını vurguladı.

17/10/2017 15:02
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS:
MANŞETLER

HK SAĞLIK

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.