Vefa, Türkay, Defteralı ve Soykut

ads ads ads ads
03/09/2014

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


Bizler, bir yandan değerlerimizi kaybederken, bir yandan da buna adeta çanak tutarız. Aslında belki de dünya kültürünün global baskısı altında bundan kaçınılmaz. Televizyonun, radyonun hele hele internetin bu kadar yaygın olduğu bir devirde yaşarken, değişime çok da direnme şansımız var mıydı? Kesinlikle yoktu. Dünya üzerinde gazetelerin kitapların ansiklopedilerin, bilimsel yayınların dahi kağıttan dijital ortama taşındığı çağda direnmek abesle iştigalden başka bir şey olmazdı. Direnen de yalnız kalır yaşadığı toplumdan soyutlanırdı.

Buraya kadar iyi güzel de “Vefa” ya ne oldu? Kendi insanlarımıza karşı, bu ülkeye emek vermiş, insanımıza katkıda bulunmuş, hatta ve hatta varoluşumuzda sesimizin dünyaya sesimizi duyurmuş, varlığımızı kanıtlamış olanları kişileri anmak, onları en azından ölümlerinden sonra bile isimleri ile onurlandırmak nedense aklımıza gelmez. Evet, milli mücadele boyunca şehit olanlarımızın adları yollarımıza ve bazı okullarımıza verildi, ama bu topluma sadece şehit olarak mı hizmet verile bilinir?

Hep düşünmüşümdür. Uzay şairi olarak dünyaya nam salan Osman Türkay’ın adını alan bir ana okul dışında neden başka bir şey yok? Hade onu aştım. Bu şairin doğup yetiştiği Ozanköy’de neden bir heykeli yok? Doğup büyüdüğü ev neden müze değil? Anlı şanlı üniversitelerimiz ya da Kültür Bakanlığımız, neden onun anısına yılda bir iki edebiyat sempozyumu yapmaz? Düşünün, Kültür Bakanlığımızın düzenlediği “Uluslararası Osman Türkay şiir yarışması” olsa ne iyi olur. Eminim dünyanın dört bir tarafından yarışmacılar katılır, hem bu değerli ozan adıyla anılır hem de ülke tanıtılırdı. Ama nerede? Dandik güzellik yarışmaları yapmak daha kolaylarına geliyor herhalde ki böyle bir uygulamayı yapmak akıllarına gelmiyor.

Kapılar açıldığında Rumların en çok ziyaret ettiği yerlerden biride Çetinkaya kulübüydü. Kapıdan içeri giren Rum bize “Defteralı”yı soruyordu. O, Rumlar için bile bir efsaneydi. Sanırım yıllar sonra yönetimde genel sekreter olarak görev alan Murat Paşa, dahi Çetinkaya’ya “Efsane Takım” yakıştırmasını yaparken, o günlerdeki konuşmaların etkisinde kalmıştı. Efsane olan Defteralı’ydı ve takım onunla efsaneleşmişti.

Bir stadyuma bu adamın adını vermek hiç mi hiç aklımıza gelmiyor nedense? Galiba LefkoşA’da bir çıkmaz sokağa adı öylesine verilmiş bu futbol idolünün. Bir de yılda bir kimsenin farkına bile varmadığı bölgesel genç karmaların katıldığı turnuva yapılıyor adına. Başka hiçbir şekilde anılmıyor. Hatta ölüm yıldönümlerinde bile mezarı başında ailesinden başka kimse olmuyor. Ne spor bakanlığından, ne futbol federasyonundan ne de yıllarca hizmet verdiği Çetinkaya’dan bir tek Allah’ın kulu katılmıyor. Umarım artık bu gerçek efsane adına da bir stadyum yapılır ya da bir meydana heykeli dikilir. Vefa kendini gösterir.

Birde yapıp bakması var tabii. Ortaköy’de Levent Soykut Stadı gibi. Rahmetli spor müsteşarının adını taşıyan bu stat tam bir izbele. Oysa LefkoşA tesise aç. İhtiyaçlı. Popülist politikalarla sağa sola suni çim sahalar yapılacağına mevcutları değerlendirmek yoluna bile gidemiyoruz.

Bu saydığım isimler sadece sembolik. Onlarca böyle değer var böyle önem vermediğimiz.

Bunları düşündükçe “Vefa, İstanbul’da bir semttir” cümlesine inanasım var.

Bir kitap

Bu hafta sizlere bir SEL Yayıncılık ürünü olan, ilk iki baskısı Mart 2014’te yapılan, Selçuk Altun’a ait “Sol Omzuna Güneşi Asmadan Gelme” isimli yüz dört sayfalık romandan bahsetmek istiyorum.

Roman yazarı zengin bir dede, akademisyen bir anne ve babaya sahip, lotodan sekiz milyon kazanmış Alp’le çevresinde dönen olayları irdeliyor kitabımız.
En yakın arkadaşı Erdem, kendisinin de aşık olduğu onun sevgilisi lâl, dedesinin ona tanıştırdığı ve Yaşar Kemal romanları ile Tarantino filmleri içinde kendi dünyasını yaratan Memduh romanın başlıca karakterleri.

Her şey dedenin, bir arkeoloğun el yazısı ile tuttuğu eski bir günlüğü torununa hediye etmesi ile başlıyor. Gerisini meraklılar kitabı okuyarak öğrensin artık. İyi okumalar.

VE ŞİİR…

Bu hafta sayfamızda Filiz Naldöven ve onun “Beklerdim” isimli şiiri ile huzurunuzdayız:

BEKLERDİM

Uzak bir şehirdin gelirdin

Aniden açıp kapılarını

Alırdın beni içeri...

Beklerdim...

Toprağın altında gezinirdi ateşim

Bir kaya çatlasa tam ortasından

Bir ağaç göğerse gibi beklerdim...

Denizi çitilerdim çeksin diye uzaklar

Bacaklarımı sarkıtıp limana eteklerim kalçalarımda

Öyle aşk çıplağı dökerdim kendimi suya...

Böylece kaç topacı düşürürdüm ruhumdan

Döne döne büyürdüm...

Yine gel aç kapılarını

Dönüyor olacağım...

ANLAYAMADIKLARIM

Daha adayların dahi tam netleşmediği bir seçimde, seçim tahmini yapan yazarlarımızı anlamakta zorlanıyorum.

 

03/09/2014 15:14
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.