Yıl sonu polemiklerim

ads ads ads ads
31/12/2014

ads

Bülent Dizdarlı Bülent Dizdarlı


 

Yıl sonuna gelip yeni yıla umutlarla girmek varken, etrafımdaki bazı ekâbir insanlarla üç konuda ciddi polemik içindeyim. Napayım ki dilim durmaz konuşurum. Konuşamasam da yazarım. Neticede bu sayfanın adı “POLEMİK” değil mi? İşte yıl sonu polemiklerim:

1- Akkuyu ve Mitomani

Mersin, Akkuyu’ya nükleer santral yapımını destekleyen Hacettepe Üniversitesi, Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü’nden Doç. Dr. Şule Ergün, santralin “teknik” olarak güvenli olduğunu kaydederek, “Bir kaza durumunda hava ya da deniz yoluyla kirlenme kısa vadede Kıbrıs’taki halkı tahliye etmeyi gerektirecek ya da Kıbrıs’ı yaşamaya kapatmaya neden olacak kadar etkilemeyecektir” demiş. Bu doçent hanım, daha sonra söylediklerinden duyduğu rahatsızlığı gidermek istercesine, nükleer santrallerin de her termik santral gibi deniz suyu için ısıl kirletme yaratacağını ifade ederek, “atıkların deniz ya da gemi yoluyla taşınması, kaza olması durumu için haklı kaygıları ortaya çıkarabilir” diye de eklemiş. Ergül ayrıca “Kıbrıs’ın da, Kıbrıs’tan daha uzakta yaşayan kişilerin de nükleer santral kurulması sürecine dâhil edilmesi gerek” de demiş.

Bunları okuyunca “Vay Doçent hanım vay!” demek geçti içimden. Demek “teknik” olarak Akkuyu Nükleer Santrali güvenli ha!

Ayrıca ne halse “Vuku bulacak bir problemde, Kıbrıs adasındaki insanların tahliye edilmesini gerektirecek bir tehlike olmaz” diye fetva veriyorsunuz. Nükleer santralde vuku bulacak bir problemde diyorsunuz. Yani problem olması ihtimalini kabul ediyorsunuz. Bunun üstüne de Kıbrıs adasındaki insanları tahliye etmeyi gerektirecek tehlike olmaz de gerekmez diyorsunuz, öyle mi? Bunu ne olarak söylüyorsunuz? Doçent olarak. Bilim adamı, pardon “ilim adamı” olarak… Hacettepe Üniversitesi’nden…

Ey insanlar! Rahatlayın artık. İnanın buna ve rahatlayın. Hatta global ısınmaya karşı tek çare nükleer santrallerdir diyenlerin yakalandığı Mitomani hastalığına sizde tutulun ki, savunduğunuzun gerçekliğine inanasınız. Zira ancak bu şekilde inanırsınız yalanınızdan doğan haklılığınıza. Ancak bu şekilde mantığınızın, köle ruhunuzun önüne geçmesine engel olursunuz. İnanın…



2- Hayat pahalılığı ve demokrasi

Hükümet bu yıl herkese eşit miktarda hayat pahalılığı verdi. Ne güzel. Yıllardır yüksek maaşlılara daha fazla verilmesini o maaşı alanlar bile yadırgıyordu. Bu her kesin, her kesimin senelerdir dillendirdiği bir uygulamaydı. Bu sayede şimdi hayat pahalılığı her kese eşit yansıyacak.

Buraya kadar her şey güzel. Ama gene olmadı beyler. Bu kadar güzel bir şeyi bile yaparken huzur kaçıran bir unsur kullandınız. Bunu kanun hükmünde kararname ile uygulamaya koymanız hiç olmadı. Meclis açıkken bunu böyle yapmanız hiç şık olmadı. Götürün oraya anlatın tüm vekillere geçirin yasayı. Karşı çıkan mı olacaktı sanki?.. Mümkün değil olmazdı. Böyle bir öneriye karşı çıkmaya kalkan parti kendi kalesine gol atmış olurdu. Bu uygulamaya laf edecek vekil siyasi hayatını bitirirdi.

Madem bu kadar güzel bir uygulama yapacaksınız neden usulüne göre davranmazsınız? İnanın hiç anlamış değilim. Şimdi emsal da yarattınız. Gün gelir bir başka parti iktidara geldiğinde benzer uygulamaları, üstelik toplumun hoşnut olmayacağı konularda yaparsa, çıkıp bunu antidemokratik bulduğunuzu söyleme hakkınızı da kaybettiğiniz. Bilmem en azından bunu farkında mısınız?

Sendikaların bu konudaki tutumunu ise çok takdire şayan buluyorum. Belli ki sendikalar demokratik olmayan yollarla verilen hakların daha sonraki dönemlerde toplumun başına bela olarak geri döndüğünü öğrenmişler. Öğrenmişler ki bir karşı duruş sergiliyorlar. Nasıl sergilemesinler ki erken emeklilik ve peşin maaş rüşvetlerine sessiz kaldıklarından dolayı toplum az çekmedi. Sonradan da bu sessizliklerinden dolayı az eleştirilmediler. Demek ki ders almışlar. Ah bir de bu dersten hükümetler nasibini alsa…

3- Zam ve Lefkoşa

LefkoşA Türk Belediyesi verdiği bütün hizmetlere okkalı zam yapmış. Gazeteleri okuyorum genelde herkes bu zamlardan şikayetçi. Ağır eleştiriler var. Ben ise bu zamları kesinlikle zaruri ve de haklı buluyorum.

Borç kimin borcu? LefkoşAlının borcu. O zaman bu borca başka şehir ve köylerde yaşayanları ortak etmenin gereği yoktur. Artık, LefkoşA’da yaşamak isteyenler bu şehirde yaşamanın pahalı olduğunu bilerek yaşayacaklardır.

Ve bu pahalı şehirde yaşayarak kendilerini borca sokmayacak yöneticileri seçmeyi öğreneceklerdir.

LefkoşAlının bundan böyle belediyeden tek beklentisi olmalıdır. O da hizmet kalitesinin gözle görülür oranda artmasıdır. Bu kalite arttığında borçların da hızla kapanacağı, borçlar kapandıkça hizmetin artacağı görülecektir. Bu yıkımı icazetsiz kaldırmanın ikinci bir yolu da yoktur.



VE ŞİİR…

Bu hafta sayfamın şairi Bedia Balses. “MESAFE” adlı şiirini sunuyorum:

MESAFE

Aramızdan uçaklar geçer

Yabancı ülkeler girerdi aklımıza

Sessiz çığlıklar türbülansa dönerdi

Etrafımızdaki pembe bulutlar

Biten bir hayalin habercisiydi

Zaman aldırmazdı yüksekliğe

Sınıra ya da sessizliğe

Hızla geçer giderdi

Açık yara

Lugatsız dil

Sessiz gömüt

Huzursuzluğuyla

Dünya döner,dönerdi..



ANLAYAMADIKLARIM


Beşiktaş bu yıl iç saha maçlarını oynayacak saha bulamıyormuş. Biri hâlâ neden çıkıp bizim Atatürk Stadı’nda oynamaları için teklif yapmaz anlamış değilim.

31/12/2014 13:17
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: bülent dizdarlı
MANŞETLER

HK Bülent Dizdarlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.