Yılanın kuyruğu...

ads ads ads ads
29/01/2017

ads

Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


Ne zamandan beri “yılanın kuyruğunda” olduğumuzu biliyor musunuz?

Bir yıldan fazladır, ikide birde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Yüzdük, yüzdük yılanın kuyruğuna geldik” diyor görüşmelerle bilgi verirken... Ne yılanmış be?

Sormak lazım şimdi... Hani uğruna Rumlara Kıbrıs görüşme tarihinde ilk kez harita verdik ya, topraklarımızı 28.2 ile 29.2 arasındaki bir pazarlığa gömdük ya, hani hiç bir şey almadan, “dönüşümlü başkanlık olacak” diye güya sözlü bir teminat ile toprak tavizini belgeleriyle ortaya koyduk ya, peki neredeyiz? Yine mi “yılanın kuyruğundayız”? Ne yılanı bu böyle?

Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, beşli görüşme olacak diye hiç bir başlıkta yeterince ilerleme sağlanmadan ortaya toprak ödününü koymak da, harita sunmak da büyük hataydı. “Risk aldım yaptı” diye geçiştirilebilecek iş değil bu, düpedüz toyluk, beceriksizlik, iş bilmezlik yapılan.

Ne oldu? Aldık mı boyumuzun ölçüsünü? Kestiler mi sizi gerçek boyutunuza? Sahi teknik komite görüşmeleri ne oldu? Niye TC Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş apar-topar Cenevre’ye gitti, hizaya çekmek durumunda kaldı KKTC görüşmeci ekibini?

Ankara rahatsız. Görüşmelerdeki acemilikten rahatsız. Aymazlıktan rahatsız. Verilen boş ve anlamsız tavizlerden ve hele de Türkiye adına Türkiye’nin hak ve çıkarlarından Türkiye’ye danışma gereği yapılmadan taviz verilme eğilimine girilmesinden rahatsız.

Akıncı dolaştı durdu birkaç gün medya kuruluşlarını TV stüdyolarını. Keşke daha önce yapılsaydı, inanırlılığı varken izah etmeye çalışsaydı ne yapmak istediğini. Büyük ve affedilemeyecek hatalara imza atıldıktan sonra, insanların gözlerinin içine bakarak, doğru olmayan veya tümüyle gerçeği yansıtmayan açıklamaların arkasına saklanarak temize çıkmak mümkün mü?

Yüzde 29+ Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da kabul ettiği bir oranmış, geriye gitmemiş.

Yalan... Düpedüz iftira. Bir cumhurbaşkanına yakışmayacak derecede gerçeğin keyfe göre değiştirilmesi.

Evet %29+ toprak oranını rahmetli Denktaş söylemişti. 1986 görüşmelerinde, dönemin BM genel sekreteri Perez de Cuellar’ın %30 psikolojik sınırının altına inilmesi durumunda Rumların anlaşmayı kabul edeceği iddiasına cevap olarak ve sözlü olarak 24 saat geçerli olacak şekilde o oran verilmişti. Başka neler vardı peki o pakette? Global takas ve tazminat ile mal-mülk meselesinin çözümü, KKTC içerisine tek Rum yerleşmemesi, iki-kesimlilik ve iki-toplumluluğun net ortaya konması...

Aldı mı bunların herhangi birini Akıncı? Almadığı gibi hayalinde bile telaffuz etmesi mümkün değil böyle istekleri. Tabii ki Denktaş’a saygısızlık edip kendisini Akıncı ile kıyaslamayacağım, ama gerçeklerin tahrif edilmesi de hiç hoş değil.

No oldu da garantiler meselesi gündeme geldi? Diğer başlıkların tümünde görüşmeler tamamlandı, görüş yakınlaşmaları sağlandı mı? Mesela o çok istediği dönüşümlü başkanlığı, hani o uğruna bedava olarak görüşme sürecinin en başında Rum tarafına bedava verdiği çapraz oy (ağırıklı oy) garabetine rağmen, haritaya rağmen sağlaya bildi mi? Anastasiades “sözlü olarak” sürecin sonunda vereceğini söylemiş. Yahu adam yazılı verdiklerini bile ertesi gün “vaz geçtim, fikir değiştirdim” deyip geri çekiyor, sözüne itimat mı edilir... Sonra toy görüşmeci bunlar deyince kızıyorlar...

Gazeteleri gezip, televizyonlara konuşmak Akıncı için doğru hareket... Kendini anlatmalı. Ama doğru kelamla, Denktaş’ın arkasına sığınarak değil. Aslında belki Kıbrıs Türküne yapabileceği en büyük katkı “Çuvalladım, beceremedim. Görüşme yoksa ben de yokum” deyip ister Amerika’ya isterse nereye ise oraya çekip gitmesi. Olmuyor. Ego tatmin uğruna en kutsallarımız böyle çiğnenmeye devam edemez.

Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, Türkiye büyük bir devlettir ve açıklamaları, tavır ve davranışları şaka olarak görülemez. Yüzyılların verdiği devlet tecrübesi ve adabıyla her adım iyi tartılır, öyle atılır. Diğer katılımcıların hiç birinin bakan düzeyinde temsil edilmediği bir toplantıya niye Başkaban Yardımcısı Tuğrul Türkeş gönderildi?

Niye durup dururken Ankara’daki bir toplantıda Türkeş görüşmelerde yanlış yapılmakta olduğunu söyledi, nüfus rakamlarının falan yanlış verildiğini, Türkiye’nin Kıbrıs’ta tek Türk olmasa da adanın Türkiye için stratejik önemi olduğunu ve bundan vaz geçmesinin mümkün olmayacağını açıkladı?

Kimse kızmasın bu sözlere... İstediğimiz kadar eleştirelim, Türkeş Kıbrıs Türkü olduğunu iddia eden birçoğundan çok daha Kıbrıs Türkü, hem ada Türkünün hem de Türkiye’nin stratejik çıkarlarını gayet iyi bilen birisi...

Niye bu sözler söylendi, niye Cenevre’ye gidildi? Akıncı bir de bunu izah etsin lütfen.

Korkunç bir durum içerisinden geçiyoruz aslında. “Kıbrıs Türk ve Rum liderlerini izlerken hangisinin Kıbrıs Türk çıkarlarını savunduğunu anlayamadım” gibi bir ifadeyi duymak inanın son derece üzücü ve kabul edilemez.

Geçen hafta Ankara’da görüşme sürecinde nerede olduğumuz ve Denktaş’ın 93’ncü yaş gününü dolayısıyla Ankara Forum derneğinin bir toplantısı vardı. Toplantının onur konuğu ve konuşmacısı Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş idi. Konuşmasında neler dediğini haber sayfalarında okumuşsunuzdur, detaya girmeyeceğim. Ancak, bu görüşme süreci ile adada Türk varlığının tehlikeye atıldığını ve olası bir referandumda kabulünün Kıbrıs’ı Girit yapacağını söylemesi ciddi bir uyarıydı.

Gerçekten de Akıncı’ya ve görüşmeci heyetine sormak lazım. Türkiye garantisinin formaliteye dönüştürüldüğü, fiili ve etkin garantinin söz konusu olmadığı, çapraz oyla Rumlara Kıbrıs Türk seçimlerinde %20 söz hakkı, artı KKTC’ye %20 Rum yerleşmesi, böylece Rumlara KKTC’de %40 politik varlık, dört özgürlüklerin tek yanlı uygulanmasıyla kısa sürede KKTC’nin Rumlarca istilası ve diğer büyük başarıları adaya gerçekten barış getirecek mi? Yoksa Kıbrıs Türk varlığı, Türkiyesiz, geleceksiz, yok olmaya mahkum mu olacak? Bu görüşmelerde sağlanan “yaklaşımlar” olur ya yarın “çözüm paketi” diye önümüze gelirse durumumuz perişan. Bunları anlattı Serdar Denktaş ve salon ayakta, duyguyla alkışladı, Kıbrıs Türk halkının yalnız olmadığını, böyle bir anlaşmaya mahkum olamayacağını haykırdı.

Ankara Forum Derneği başkanı, değerli dostum Obahan Obaoğlu’nun nazik izinleriyle, gecede yaptığı konuşmadan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Hani hep şikayet ederiz ya artık Türkiye’de Kıbrıs Türkü ile ilgili duygularda değişiklik oldu diye, olmamış... Obaoğlu dostumun konuşmasının her cümlesinin altına imzamı atarım. Bu duygu yüklü konuşması için, Ankara’da Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ı 93’ncü doğum gününde anma imkanı verdiği için kendisine ve derneğine şükran duyuyorum.

“Rauf Denktaş, ömrünü Kıbrıs davasına ve Türk milletine adayan ve son nefesine kadar yılmadan bu dava için mücadele eden abide bir şahsiyetti. Hepimizin örnek alması gereken büyük bir liderdi. Kendisini bu vesileyle bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Büyük ve güçlü bir devlet olma iddiasına sahip olan devletlerin, geçmişten geleceğe taşıdıkları milli davaları olur. Milli davalar, onlarca bazen de yüzlerce yılda şekillenmiş olan milli ülkü doğrultusunda milletin şuuruna kazınmış olan olgulardır. Milli davalarına, her türlü zorluğa ve baskıya rağmen sahip çıkabilen devletler ve milletler varlıklarını korurlar ve büyürler.

Kıbrıs, Türk milletinin en önemli ve öncelikli milli davalarından birisidir. Kıbrıs, asla ve asla, alelade bir iç veya dış politika konusu olamaz. Bunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir diye düşünüyoruz.

Büyük ve güçlü bir devlet olma iddiasına sahip olan devletlerin bir başka özelliği de, tarihin imbiğinden süzülüp gelen derin bir hafızaya sahip olmalarıdır. Bu hafıza, devleti devlet, milleti millet yapan değerleri barındırır ve stratejik politikalara yön verir. Bu hafızayı görmezden gelmek, yok saymak, hatta aşağılamak siyasetçileri ve devlet adamlarını yanlışa götürür.

Uzun yıllardan beri süregelen Kıbrıs müzakerelerinde de, sahip olduğumuz tarih hafızasını dikkate almayan, günlük pragmatik yaklaşımlardan özellikle kaçınılması gerektiğini, içinden geçtiğimiz süreçte bir kez daha dile getirmeyi gerekli görüyoruz.

Kıbrıs’ta bir çözüm olacaksa Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin güvenliğini ve haklarını ilelebet koruyan bir çözüm olmalıdır. Aksi bir çözümün, ileride daha büyük sorun ve tehditlerle bizi karşı karşıya bırakacağı unutulmamalıdır.

Üzerinde çözüm yazan her masaya koşa koşa oturan kişiler ve gruplardan Türk milleti çok çekmiştir. Geçen yüzyılda, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları “aman İngiliz ve Yunan dostlarımızı fazla üzmeyelim, sorunları tatlılıkla halledelim” demiş olsalardı ortada ne Lozan olurdu ne de Türkiye Cumhuriyeti olurdu.

Tarihi, korkaklar değil, sahip oldukları idealleri hayata geçirmek için gerektiğinde canları pahasına mücadele edenler yazar. Mustafa Kemal Atatürk gibi, Rauf Denktaş gibi.”

Sağol Obaoğlu dostum... 

29/01/2017 14:35
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.