Sıla Uluçay yazdı: Tepebaşı-Kalkanlı Yangınının Üzerinden 24 Gün Geçti

ads ads ads ads
12/06/2020

ads
Sıla Uluçay yazdı: Tepebaşı-Kalkanlı Yangınının Üzerinden 24 Gün Geçti

Geçtiğimiz sene, 1995 Beşparmak Dağları yangın felaketinin 24. Yıl dönümü sebebiyle Orman Dairesi Müdürlüğü 27 Haziran 2019’da aşağıdaki açıklamayı yaptı:

“O yıllarda Dairemiz gerek ekipman gerekse personel sayısı olarak çok yetersizdi.” “Yangın sonrası fon oluşturulmuş, Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, çeşitli kurumlardan dairemize pek çok yardım yapılmıştır. Yangın gözetleme kuleleri inşa edilmiş, yangın söndürme araçları alınmış ve personel sayısı artırılmıştır.”

“Günümüze güçlenerek gelen Dairemizde, şu anda arazözler, ilk müdahale araçları, dozerler, greyderler, traktörler bulunmaktadır.”

“Ülkemiz genelinde 13 ayrı noktada orman yangınlarını anında tespit edip haber vermek amacıyla yangın gözetleme kuleleri yer almaktadır. Bunun yanısıra 11 ayrı noktada her yıl yaz döneminde mevsimlik işçi olarak 125 kişiden oluşan yangın ilk müdahale ekipleri, 24 saat esasına göre görev yapmaktadır.”[1]

Orman Dairesinin hazırladığı bir rapora göre Kuzey Kıbrıs’taki ormanlık alanın %20’sini 1995 yangınında kaybettik. Müdürlüğün bu açıklamasından ‘bugün benzeri bir felaketi önlemek için hazırlıklıyız’ mesajı çıkmıyor mu?

Ancak, geçtiğimiz günlerde Tepebaşı- Kalkanlı arası ormanlık bölgede 1995 yangınına benzer bir doğa felaketine hep birlikte tanık olduk. Tarım Bakanı Dursun Oğuz da bu yangının 1995’deki Beşparmak Dağları yangınından sonraki en büyük orman yangını olduğunu söyledi.[2] Polis Basın Subaylığı, Tepebaşı-Kalkanlı ormanlık alanda 7500 dönüm, aynı gün Kormacit’te çıkan yangında ise 3500 dönüm ormanlık alanın yandığını açıkladı. Aynı günlerde, orman yangınlarını izleme amacıyla kurulan kamera sistemi ile ilgili bir tartışma başladı. Önce, şu an görevde olan Orman Dairesi Müdürü Karzaoğlu, 2009’da Avrupa Birliği’nden alınan destek ile 950,000 avro değerinde olan ve orman yangınlarına karşı yangını büyümeden tespit edebilecek sensörlü kamera izleme sistemi kurulduğunu, fakat bu sistemin sadece 2010-2012 arası kullanıldığını, sonrasında personel eksikliğinden ötürü atıl hale geldiğini iddia etti. Bu sistem, Avrupa Birliği ülkelerinde doğayı koruma projesi olan Natura 2000 çerçevesinde kurulmuş. Biraz araştırınca, Karzaoğlu’nun 2016 yılında da sensörlü kamera izleme sisteminin teknik eleman eksikliği nedeniyle kullanılamadığını açıkladığını öğrendim.[3]

Daha sonra, 2013’de görevden ayrılan eski Orman Dairesi müdürü İrfan Demir de açıklama yaparak, kendisi görevden ayrılmadan önce yangın izleme sisteminin çalışır vaziyette olduğunu, bakımı ve onarımı için de gerekli bütçenin ayrılmış olduğunu belirtti. Bu kişi ayrıca Orman Dairesinin teknolojik altyapısının güçlü olduğunu ama “bu gücü kullanacak personelin” olmadığını, istihdam edilenlerin de daha sonra işten durdurulduğunu söyledi.

Bunlara cevap olarak da geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanı Oğuz şöyle dedi: “Bu konu 2012 yılından önceki bir konudur. Bugün Orman Dairesi müdürünün yaptığı açıklamada anlatılmak istenen bahsettiğim yıllarda bu sistem Avrupa Birliği’ne hatırı sayılır bir para da verilerek kurdurulmuş. Fakat bu sistemi işletecek personeli o günki hükümet veya sorumluların yapmadığıydı.” Doğru, bu sorun mevcut hükümetin yönetiminde ortaya çıkan bir mevzu değil. Ortada kamera sistemi kurulduğu dönemde yönetimde olanlar ve o zamandan beri gelen giden hükümetlerin hepsinin bir parçası olduğu yapısal bir sorun var

 

Şimdi bir vatandaş olarak şu soruların cevabını merak ediyorum:

  • Bahsedilen sensörlü kamera izleme sistemi çalışır durumda olsa yangınları önleme kapasitesi nedir? Örneğin yakın zamanda çıkan yangınlarda ne gibi bir etkisi olmasını bekleyebilirdik?
  • Geçen sene Orman Dairesi Müdürlüğünün yaptığı açıklamada bahsi geçen 13 ayrı gözetleme kulesiyle bu kamera sistemlerinin bir ilişkisi var mıdır?
  • Geçen sene bu açıklama yapıldığında kameralar devre dışıysa, açıklamada bahsi geçen izleme kulelerinde hangi yöntemle gözetleme yapılıyordu? Bu gözetleme kuleleri 11 Mayıs – 19 Mayıs arası ihbar yapılan 67 yangında işlevsel miydi?
  • Yangın kameralar tarafından tespit edilmiş olsaydı mevcut imkanlarla söndürülebilir miydi? Türkiye’de yangın söndürmek için helikopter mi uçak mı kullanılmalı tartışması yapıldı. Burada gerek helikopter gerekse uçak veya bu araçlardan hizmet alımlarıyla ilgili gelmiş geçmiş hükümetler ne gibi bir proje ortaya koydular?
  • Kamera izleme sistemi işlem dışı kaldığında yönetimde olan ve sonrasında yönetime gelenler bu konuda ne adımlar attı? Teknik personel eksiğini gidermek için istihdam yerine Orman Dairesinde var olan personelin bu teknik eğitimi alması yeterli olur mu? Her koşulda, yıllardır bahsi geçen teknik personel sorunu neden bu kadar zamandır çözülmedi ve böyle ciddi bir yatırım nasıl yıpranmaya terkedildi?
  • 1995 felaketinden sonra NASIL ve NEDEN gereken dersler çıkarılmadı? Hükümet gelmiş geçmiş siyasi yöneticilerin ve sorumlu görevlilerin mesuliyetini inceleyecek bağımsız bir araştırma başlatmayı düşünüyor mu?
  • Hükümet yangının bilançosu, çıkış sebebi ve yangın sonrası bölgede yapılan ve yapılacak çalışmalar ile ilgili neden açıklama yapmıyor? Aynı şekilde, kamera izleme sistemi üzerine yapılan iddialarla ilgili neden kapsamlı bir açıklama yapılmıyor?

Ortada Kuzey Kıbrıs’ın genel sorunlarını anlatan bir hikâye var. Hikâyenin bileşenleri şöyle:

  1. Ciddi bir mali yatırım içeren, gerekli bir proje atıl halde durdu.
  2. Hesap verme zorunluluğu hissedilmedi.
  3. Hep şikâyet edilen izole halimize bir istisna olarak tüm AB ülkelerinde uygulanan Natura 2000 doğa koruma projesinde kapsam içi olmuşuz. Fakat bu fırsat, özne olma yolunda değerlendirilmedi.
  4. Birçoğumuz için zeytin ağaçlarının kalıcılığı bu adadaki köklerimizin devamlılığını simgelese de emanet aldığımız yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarını katlettik.
  5. Tüm bu konular, hızla değişen gündemin arasında kayboldu.

 

Her felaket sonrası çeşitli sorunlar gündeme gelir fakat bir sonraki felakete kadar unutulur. Çevre koruma bilincinin yerleşmesi bu açıdan önemli. Cumhurbaşkanı Akıncı bu konuda bazı adımlar atıyor, bunların devamı getirilmeli. Öte yandan, sorunların çözülememesindeki en önemli faktör geçmişten beri Kuzey Kıbrıs’ta karar alma yetkisini elinde bulunduranların yani yönetenlerin hesap verme zorunluluğu hissetmemesidir. Kendi kendini yönetme meselesini sıklıkla tartışıyoruz. Peki kendimizi yönettiğimizde, elinde güç olanlar hesap verme sorumluluğu hissedecek mi? Belki de birçok meselede olduğu gibi, bu konuda da her şeyi düzeltecek bir sihirli dokunuş bekliyoruz. Birçok insan çevre konusunda hassasiyet sahibi ve yangınlardan ötürü endişeli olsa da bireylerin şahsi endişesi ülke gündemi arasında kayboluyor. Bu yüzden, çevre sorunlarının bir sonraki faciayı beklemeden çözülebilmesi için ilgili sivil toplum örgütleri ve basın, konunun peşini bırakmamalı ve hesap verilmesi için baskı yapmalıdır. 

 

 

 

12/06/2020 17:12
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Sıla Uluçay, Tepebaşı, Kalkanlı, Yangın
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.