Denktaş- Ankara ilişkilerinden bugünkü UBP- Ankara ilişkilerine bakış…
10/03/2022
Ali Baturay
Ali BATURAY
KKTC’de 1987- 1991 yılları arası Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’ni yapmış olan Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, “Kıbrıs ve Diplomasi- Bir Büyükelçinin Gözünden (1987-1991)” isimli kitabı, kısa süre önce çıktı.
Kitap, daha önce KKTC’de görev yapmış büyükelçilerin kitapları kadar spekülasyon yaratacak unsurlara sahip değil, oldukça dikkatli, diplomatik yazılmış ama yine de ilgi duyan herkese ve biz gazetecilere önemli bilgiler veriyor, bazı olayları daha iyi anlayabilmemiz açısından dünden bugüne ışık tutuyor…
Kitabın 164’üncü sayfasındaki “Ankara ve Denktaş” başlıklı bölüm eski ama güncel… “Hem eski hem de güncel nasıl olur?” diyeceksiniz ama öyle.
Son yıllarda UBP’nin ve UBP liderlerinin Türkiyeli yetkililerle ilişkileri, hoş veya nahoş yaşadıkları, ülkemizde ciddi şekilde tartışılıyor.
UBP’nin son başkanı ve ülkemizin son Başbakanı Faiz Sucuoğlu’nun Türkiye ile ilişkiler bakımından sorunlu olduğu ve sırf bu nedenle daha geçen hafta güvenoyu almış hükümetin kabinesinde dün değişiklik yapmak zorunda kaldığı, son iki günün en çok konuşulan konusu.
Tam da bu bağlamda emekli büyükelçi Ertuğrul Kumcuoğlu’nun kitabından alıntılar yaptım. Bu alıntıları rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı övmek, yüceltmek için almadım. Denktaş, meslek hayatım boyunca en fazla eleştirdiğim siyasilerden birisidir ancak Türkiye ilişkileri en faklı Kıbrıslı Türk siyasi ve devlet adamı olduğu da bir gerçektir.
UBP’nin kurucularından ve ilk genel başkanı Rauf Denktaş’ın Ankara ile ilişkilerinden, tutumundan, duruşundan, son yıllardaki UBP başkanlarının Türkiye ile ilişkilerinde, tutumunda ve duruşunda, UBP geleneğinde ne gibi değişiklikler olduğunu kamuoyunun anlayabilmesi açısından Ertuğrul Kumcuoğlu’nun yazdıklarının ışık tutucu olduğuna inanıyorum.
Kumcuoğlu, kitabında Denktaş’ın zaman zaman Ankara'ya ciddi sıkıntılar verdiğini, yalnızca AKP dönemi değil daha önceleri de Türkiye Dışişleri ile hayli gerginleştiğini, inanmadığı şeyleri Ankara’nın ona yaptıramadığını ama bunları iki ülke arasında krize dönüştürmediğini, kamuoyuna yansımadığını anlatıyor özet olarak…
Bu arada konumuzla direkt ilgili olmasa da bu alıntının sonunda bir cümle olarak yer alan çok önemli bir bilgi var. AKP’li bir devlet adamı, Denktaş’ı Rumların Annan Planı’na “hayır” diyebileceğini inandırabilseler, AKP Hükümeti ile Denktaş arasında o dönem sorun olmayacağını söylemiş. Yani AKP Hükümeti’nin Güney Kıbrıs’ta Annan Planı’na hayır denileceğine neredeyse adı kadar emin olduğu gerçeği, bir kez daha önümüze bilgi olarak gelmiş oldu…
İşte Ertuğrul Kumcuoğlu’nun kitabının “Ankara ve Denktaş” bölümünden bugüne ışık tutan bir bölüm:
“Denktaş sadece son dönemde başlangıçta müzakere sürecine faal biçimde katıldığı Annan Planı konusunda, işin son aşamasında, Ankara'ya ters, daha doğrusu Ankara'dan uzağa düştü. Annan Planı'nın Kıbrıs'ta referanduma sunulacağı günlerde Rauf Bey, sık sık Türkiye'ye davet ediliyor, sağda solda konferanslar vererek, kişisel görüşlerini açıklıyordu. Doğal olarak AKP hükümeti de bu durumdan rahatsız oluyordu. Bir seferinde bir devlet büyüğümüzün (söylenti doğru ya da yanlış da olabilir) ‘Rauf Bey önce kendi halkını arkasına alsın’ mealinde bir şeyler dediği duyuldu. Rauf Bey doğal olarak buna üzüldü. O konuda bile ‘Kırgın mısınız?’ diye sorulduğunda ‘O konuyu sadece farklı değerlendirdik; Türkiye bizim her şeyimiz, Kıbrıs Türkleri olarak Ankara'ya küsme gibi
bir hakkımız ve lüksümüz yok’ diyebilmiştir.
Şimdi bu satırları okuyanlar, ‘Demek ki Denktaş aslında Türkiye’nin adamıymış, Ankara'ya bağımlıymış, talimat almadan bir şey yapamazmış’ diye düşünebilir. Ada'nın kuzeyinde ve güneyinde de pek çok muhalifi böyle olduğunu iddia eder. Ama iş o kadar basit değildir. Son zamanlarda Doğu Akdeniz'de yaşanan olayların gösterdiği gibi, pratikte 700 bin nüfuslu bir devlet, yani Kıbrıs Rum Yönetimi arkasına Yunanistan’ı -şimdiki durumda AB'yi 300-350 bin nüfuslu bir devlet, yani KKTC de arkasına Türkiye'yi almadan uluslararası arenada bağımsız politika izleyemezler, böyle bir iddia sadece abesle iştigaldir.
1959 yılı Şubat ayı başlarında Başbakan Menderes ile Yunan Başbakanı Karamanlis'in 1959-1960 antlaşmalarına nihai şeklini vermek üzere Londra'da buluşmaları kararlaştırılmıştı. Bu toplantının hemen öncesinde Ankara'ya Türk toplum liderleri Fazıl Küçük ve Rauf R. Denktaş imzalı bir mektup gönderildi. Bu mektup şöyle başlıyordu:
(…) ‘Türk cemaati haklarının tamamen müdafaa edileceğinden emindir. Şerefimize mütenasip ve ayrı bir cemaat olarak bütün haklarımız tamamıyla tanıyacak bir hal çaresini kabul edebiliriz. Fakat, (illa) bir hal çaresi bulunsun diye, Kıbrıs Türklerini köle mevkiinde bırakacak tavizler
vermeye asla hazır değiliz... Bunun için uyanık ve imanlıyız.’
Denktaş'ın, Fazıl Küçük'le birlikte imzaladığı bu satırlar başlangıçtan son nefesine kadar izlediği çizginin en net ifadesidir.
Bana kalırsa, Rauf R. Denktaş engin politik birikimini etkin düzgün bir biçimde kullanabilen gerçekçi bir devlet adamı, bir ‘pragmatist’ti. O haklı olduğunu düşündüğü yolda, yeri geldiğinde. Ankara'ya ciddi sıkıntılar verebilmiş bir dava adamıydı. Hatta Ankara'da ikamete mecbur olduğu bir dönemde bu yüzden Dışişleri Bakanlığıyla olan ilişkilerinin bir hayli gerginleştiği kıdemli bazı diplomatlarımız tarafından biliniyor, hatırlanıyor. Bu bağlamda, durumun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunabilir diye önemli gördüğüm iki anımı paylaşmak isterim.
TBMM'de DSP Aydın milletvekili olarak görev yaptığım 2001yılı baharında bir gün Ankara'dan İstanbul'a gidiyordum; uçakta hemen arkamda, uzaktan tanış olduğumuz İstanbullu bir işadamı
oturuyordu. Bu zatın o sıralar Başbakan Ecevit'in çok yakınında bulunan ve başbakan üzerinde oldukça etkin olduğu söylenen bir siyasetçinin akrabası olduğu söyleniyordu. Bir ara bu zat bana
birdenbire ‘Ertuğrul Bey Türkiye'yi kim idare ediyor?’ şeklinde bir soru yöneltti. Sorunun maksadını ve arkasındaki imayı tam kestiremediğim için birden cevaplayamadım. Zaten o da benden bir cevap beklemiyormuş; hemen arkasından ilave etti. ‘Denktaş Bey idare ediyor, Denktaş Bey.’ Demek ki Annan Planı'nın kotarılmaya başlandığı o günlerde, devletin zirvesinde bir yerlerde Ankara'nın Denktaş'ı değil Denktaş'ın Ankara'yı yönlendirdiğini düşünenler bile vardı.
Annan Planı sürecinde Denktaş bu planın Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk halkının hayrına olduğuna kesinlikle inanmadı ve plana şiddetle karşı çıktı. Demek ki o sanıldığı kadar da Ankara'nın güdümünde değildi. Sonuçta bu duruşu o günkü hükümetle arasının açılmasına ve Ankara'yla büsbütün ayrı düşmesine yol açtı. Fakat uzun yıllar sonra o dönemde dış politikanın belirlenmesinde çok etkin bir konumda olan önemli bir devlet adamımız, özel olarak,
‘O dönemde maalesef Denktaş Bey'i, Rumların bu plana ‘hayır’ diyeceğine inandıramadık’ diyerek zihnimdeki bazı soru işaretlerini cevaplamış oldu…”
***
Bu arada Ertuğrul Kumcuoğlu, TC Dışişleri eski müsteşarlarından Ercüment Yavuzalp’in kitabından Rauf Denktaş’la ilgili bir alıntı yaptı. Kumcuoğlu’nun kitabının 171’inci sayfasında “İyi ki Kıbrıs’ta doğmuş” başlıklı bu bölümünden de kısa bir alıntıyı sizinle paylaşacağım.
1974 sonrası Cenevre’de yapılan görüşmeler sırasında dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Müsteşar Yavuzalp’ten Rauf Denktaş hakkında bilgi istemiş. Yavuzalp, uzun uzun Denktaş’ı anlatmış ve bilgilerini pekiştirmek için; “Eğer Baf’ta değil de Anadolu’nun bir vilayetinde doğmuş olsaydı, herhalde şimdi en azından kabinede bakandı” demiş. Turan Güneş, bir süre bıyıkları ile oynadıktan sonra, “İyi ki de Baf’ta doğmuş” demiş ve oradaki herkes gülüşmüş…
***
Hade kitaptan bir Denktaş’lı alıntı daha yapalım. Rauf Denktaş’ın Ankara’da verdiği bir konferans sonrası soru cevap bölümüne geçilmiş.
Dinleyicilerden birisi; “Ah, Denktaş Bey ah! Siz keşke Kıbrıs’ta değil de Türkiye’de doğup büyümüş olsaydınız, şu sıkıntılı günlerde sizin gibi bir devlet adamına öyle çok ihtiyacımız var ki” mealinden bir şeyler söylemiş.
Bir an duraksayan Denktaş, 1959- 60 antlaşmalarının mimarları Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun hazin akıbetlerini hatırlamış olmalı ki, en beklenmeyen cevabı vermiş.
Denktaş, “Yok yok, böylesi daha iyi. Siz sonunda devlet adamlarını asıyorsunuz” demiş…
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız