1995’te yanan St. Hilarion 7 yıl sonra tamir edilmişti, inşallah yine 7 yıl beklemeyiz

ads ads ads ads
04/03/2021

ads

Ali Baturay Ali Baturay


Onca sorununuz içinde St. Hilarion Kalesi’ndeki yangını konu etmeme kızabilirsiniz.

 “Bizim derdimiz bize yeter, sen de nelerle uğraşıyorsun?” diyebilirsiniz.

  Ancak, Bizanslılar döneminde yapılan, Lüzinyanlar döneminde genişletilerek son şekli verilen ve yaklaşık bin yıllık geçmişi olan dünyaca ünlü bir kaleden söz ediyorsak, önemsememiz lazım.

   Evet bugünlerde çok sorunumuz var ama Kıbrıs’ın bin yıllık geçmişine tanıklık etmiş, turistlerin büyük ilgi odağı olan görkemli mirasımızı korumak da bir görevdir.

   Yangın yıldırım düşmesi sonucu çıktı ama kalenin yanan kısmını ve de tümünü elde geçirmek şarttır.

   “Paramız yoktur, ilgilenemeyiz” diyemeyiz, uluslararası destek de alarak, örneğin “İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi”nin organizesiyle kale, bu yangın bir vesilesiyle tümden restore edilmelidir, uygun malzeme ve uzmanlar gözetiminde…

    “İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi”, küçüklü büyüklü birçok tarihi yapıyı restore etti, 100’e yakın eseri… St. Hilarion Kalesi için de neden kollarını sıvamasınlar?

     St. Hilarion Kalesi’nin kafeteryası 1995 yılındaki büyük yangında da yanmıştı, o zaman da büyük zarar görmüş ve tam 7 yıl sonra tamir edilmişti.

    Yani Kuzey Kıbrıs’ta işler oldukça ağır ilerliyor, 1995’te yanan kalenin bir bölümü ancak 2002’de hizmete açılabildi. Üstelik de pek özenli restore edilmemişti o zamanlar.

    Kalede yanan büfenin işletmeciliğini yıllardır gazeteci arkadaşımız Mustafa Gürsel yapıyor.

   Oralara evi gibi, gözü gibi bakardı Mustafa Gürsel, yangına da çok üzüldü. Gürsel’in biriktirdiği özel fotoğrafları, turistlerin çektiği fotoğraflar, yaşlı turistlerin gençlik yıllarında kalede çektiği çok eski fotoğraflar ve bunlar gibi birçok manevi değeri olan birçok eşyası yandı orada. Bilgisayarıyla birlikte birçok haberi de kül oldu gitti. Tabii ki onlara da üzüldü ama “esas kalenin büyük zarar görmesi” üzdü onu…

  “Kafeterya” diyoruz ama orası aslında kalenin salonuymuş, geçmişte kraliyet ailesinin şövalyeleri orada toplanır, yer, içer, dinlenirmiş. Mustafa Gürsel’in kafeteryası da bu salonun bir köşesinde yer alıyordu.

     Mustafa Gürsel, salonun giriş kapılarının, sarı taştan yapılmış gotik yapı olduğunu, 1995’teki yangına kadar da Lüzinyanlar nasıl yaptıysa öyle durduğunu ama 1995 yangınıyla taşların yanıp, ufalandığını, deforme olduğunu, orijinal sıvalarının döküldüğünü anımsattı bize.   

    Gürsel’in dediğine göre, 2002’ye kadar tam 7 yıl öylece bırakılan kale, 2002’de ise restore edilmiş ama aslına uygun yapılmamış, restore çok sırıtmış.

    Orijinaline yakın kiremit kullanılacağına, gerekirse orası için özel yapılacağına, bildiğiniz ev kiremidi kullanılmış, çatı cılız kerestelerle eğri yapılmış.

    2002’de bir dünya mirası olan St. Hilarion derme çatma restore edilmiş… Tabii 7 yıl bekledikten sonra “bu da olsun” dedirmiş yöneticiler ama Mustafa Gürsel bu kez restorenin böyle olmaması, uzman kişilerce ve uluslararası destek de alınarak aslına yakın malzemelerle yenilenmesinin gerektiğini söylüyor.

   Biz de Mustafa Gürsel’e katılıyoruz, St. Hilarion tümden restore edilmeli, “İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi” faaliyete geçmeli, dış destek alınmalı… İhmal ettiğimiz birçok tarihi eser gibi öylece bırakılmamalı.

    Başbakan, bakanlar, daire müdürleri, birçok kişi kaleyi ziyaret ederek, en kısa zamanda aslına uygun şekilde restore edilmesi için çalışma başlatacaklarını söylediler.

    Biliyor musunuz? İnsanın hiç inanası gelmiyor. 1995’te yandıktan tam 7 yıl sonra restore edilen kalenin şimdi erken yenileneceğine siz inanabiliyor musunuz?

    Bu gibi felaketlerde koşa koşa oralara giden ülke yöneticilerinin bir süre sonra unutup, hiçbir şey yapmadığını ilk kez mi görüyoruz?

    Bize ne kadar şey için söz verip de tutmadıklarını ne sayabildik ne çetelesini tutabildik…

    Hele de bu pandemi günlerinde, hele de önlerinde iki kurultay, bir de erken seçim varken, kaleyi mi akıllarında tutacaklar? Hiç sanmam…

    O yüzden İki Toplumu Kültürel Miras Komitesi’nin devreye girmesini, uluslararası destek alınmasını ve bu işlerden anlayan uzmanların ilgilenmesini istiyoruz.

    Biliyoruz, pandemi olmasa orada turistler, birçok insan olacaktı, daha kötü şeyler olabilirdi, iyi ki olmadı ama şimdi “can gitmedi” diye teselli bulup, geri kalan yıpranmayla ilgilenmeyecek miyiz?

    Yangından yıpranan kalenin öylece çirkin kalmasına, yıkılmasına göz mü yumacağız?

    Bin sene ayakta kalmış bir kültürel mirasına iyi bakmayan mirasyediler mi olacağız?

    Başka ülkelerde sıradan taş parçalarını “tarihi eser” diye korumaya alırlarken, biz başkalarının aramakla bulamayacağı görkemli kaleyi öylece bırakırsak “Yazıklar olsun” demezler mi bize?  

 

04/03/2021 22:22
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: 1995’te yanan St. Hilarion 7 yıl sonra tamir edilmişti, inşallah yine 7 yıl beklemeyiz
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.