2001’de fena yanmış, dövizle borçlanmaya veda etmiştik…

ads ads ads ads
19/11/2021

ads

Ali Baturay Ali Baturay


    2001 yılındaki ekonomik krizi hiç unutamam, o sene eşimle hayatımızın en zor günlerini geçirmiştik…

    Ekonomik kriz patlak vermeden yaklaşık bir yıl önce yapsatçı bir firmadan bir apartman dairesi satın almıştık.

    Tahmin edebileceğiniz gibi Sterlinle borçlanmıştık, 10 yılda ödeyecektik…

    Eşimle zora düşmeyelim, ödeme zorluğu yaşamayalım diye, bin türlü hesap kitap yapmıştık bu borca girerken.   

    Bu tür borçlara girerken hesap kitap yaparsınız ama beklenmedik masraflar çıkar…

   Ciddi bir sağlık sorunu ya da otomobilinizin büyük arıza yapması ve bunlara ödeyeceğiniz yüklü rakam tüm hesaplarınızı altüst eder…

    Biz bu türlü yol kazalarıyla uğraşırken ve ayı zor çıkarırken 2001’in Şubat ayında bir gece yattık, sabahtan kalktığımızda borcumuz ikiye katlandı.

    Türkiye’de zaten 2000 yılı ekonomik krizlerle geçmişti ama Şubat 2001’de Türkiye’de şu meşhur “anayasa kitapçığı fırlatma meselesi” yaşandı.

     Milli Güvenlik Kurulu toplantısında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasında tartışma yaşandı, Sezer, Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatmış ve büyük bir finansal kriz baş göstermişti.

     Başbakan Ecevit’in “devlet yönetiminde kriz var” açıklamasıyla birlikte mali piyasalarda büyük bir panik başladı ve sonrası tam bir finansal felakete dönüşmüştü.

     İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 18,1 oranında düşüş yaşandı, gecelik faizler yüzde 7500’e kadar yükseldi.

   Kamu bankaları likidite ihtiyacını karşılayamadı, ödemeler sistemi kilitlendi. Banka sistemindeki büyük çöküşü önlemek için TL'nin yabancı para birimleri karşısındaki değeri dalgalanmaya bırakıldı.

     Bu kez de bir gün önce o günün parasıyla, (henüz paradan sıfırlar atılmamıştı) 670 bin TL olan dolar 1 milyon TL'yi aşmıştı.

     Hal böyle olunca da yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlamış, 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz yüzde 6200'e kadar çıkmıştı.

    Yapılan bu örtülü devalüasyon ile Türk Lirası’nın değeri yüzde 40 civarında düşmüş, devletin borcu da 29 katrilyon TL artmıştı.

    2001’deki ekonomik kriz nedeniyle Türkiye’de tam 24 banka batmıştı…

    Türkiye’de tüm bunlar yaşanırken Kıbrıs’ta da döviz uçmuş, tam bir yıkım yaşanmıştı, döviz borçlarımız ikiye katlanmıştı.

    Ekonomik krizlerle ilgili çok şey okumuştum, hatta yetiştiğim kadarının haberlerini bile yapmıştım, ülke olarak sıkıntılar yarattığını da hissediyordum ama 2001’e kadar hiç bu krizden bireysel olarak etkilenmediğim için yani başıma gelmediği için tam anlayamamıştım.

    İşte 2001’de Sterlin borcum vardı ve ekonomik kriz mağduruydum. Nasıl bir şeydi bu böyle?

    Yatıyorsun, sabahtan kalkıyorsun, ödediğin miktar da içine gitmiş, borcun ikiye katlanmış, çıldırmamak elde değil.

    Eşimle bir hesap kitap yaptık ve bu borcu ödeyemeyeceğimizi anladık, evi iade edip, ödediğimiz miktarı alıp, kiraya çıkmaya karar verdik.

    Evi iade etmeye gittiğimizde, satın aldığımız şirketteki yetkili yüzüme baktı ve; “İlahi Ali Bey, daha gazetecisin, haberler yapıyorsun, yazılar yazıp herkese akıl veriyorsun da yaptığımız sözleşmeyi okumayı akıl etmedin mi?” diye sordu.

      Yetkili kişi, eliyle yaptığımız sözleşmenin bir maddesini gösterdi; “evi iade etmek istersem kaldığım gün kadar kira bedeli ve yıpranma bedeli ödemem gerektiği” yazıyordu.

      Hesapladığımızda o güne kadar ödediğim miktar bile yetmiyordu kira ve yıpranma bedeline.

      Sözleşmeyi okumadan imzaladığım için hem kendime kızmış hem de çok utanmıştım.

      (O gün bugündür, yapılan sözleşmeler ne kadar uzun olursa olsun, ne kadar ince yazılarsa yazılsın okurum, bana iyi bir ders olmuştu.)

      Apartman dairesini iade etmekten vazgeçtik ama eşimle benim maaşlarımız yetersiz kaldığı için ben bir işte daha çalışmaya başladım. Tam üç yıl iki işte çalıştım. O yıllarda geceleri KIBRIS Gazetesi’nde gece editörlüğü yaptığım için gündüzleri de başka bir kurumda çalışmaya başlamıştım. Günde ortalama üç saat uyuyabiliyordum, çok zor üç yıl geçirdim…

     O yıllarda devlet de bu borçların ödenebilmesi için bazı ödeme kolaylıkları yapılmasını sağlamıştı, kurda sabitleme ve vade uzatma anlaşmaları yapılmış, borçlar devletin gösterdiği kamu bankalarına aktarılmıştı, devralma vergilerinde bazı indirimler olmuştu. Tabii tümü için de paranız olması, kazanmanız gerekirdi, çünkü rakam katlanmıştı bir kere. Yıllarca uğraştık ama ödedik bir şekilde bu borcu…

     O yıl bir karar daha aldık, eşimle… Hayatımız boyunca ne isterse olsun, rakam az veya çok ne kadar olursa olsun bir daha dövizle borçlanmayacaktık.

     Öyle de yaptık, sonraki borçlarımız hep Türk Parası ile oldu… Örneğin, ülkemizde bir apartman kültürü oluşmadığı ve apartmanda yaşamak zor olduğu için bir müstakil ev aldık ve yine borca girdik ama bu kez Türk Parası ile borçlandık.

    Türk Parası ile borçlanmak daha masraflı ve ilk anda kârlı gibi görünmüyor ama döviz krizlerini düşündüğünüz zaman 10 yıllık sürede, döviz krizlerinden dolayı kalp krizi geçirmemek için Türk Parsı borçlandık… Otomobil alırken de Türk Parası ile borçlanmayı tercih ettik.

    Türkiye’de her birkaç yılda bir büyük finansal krizler oluyor, bu nedenle böyle bir riski almak istemiyoruz. Biz dersimizi almıştık 2001’de, aynı kâbusları tekrar yaşamamak için artık dövizle borçlanmaya veda etmiştik.

     Tabii bizim borcumuz bize büyük, herkesin borcu kendine büyük ama bizim durumumuzda olan çok sayıda insan vardı ve bunların toplamı, toplumsal bir buhrandı. Ülkede çok büyük işler, büyük yatırımlar yapan kesimler de büyük mağduriyetler yaşamıştı… Üstelik ülkede her şey döviz üzerinden fiyatlandığı için hayat pahalılaşıyor, halk fakirleşiyordu.

     Özellikle uzun süreli borçlarda mutlaka Türk Parası borçlanılmalı, aksi takdirde finansal krizler borçluyu felakete sürükleyebiliyor.

     2001’i anlatıyorum, bakın 2021’de de benzer şeyler yaşanıyor, değişmeyen bir kader gibi…    Tam bir ithalat ülkesiyiz ve mallar, ürünler ülkeye dövizle giriyor, o nedenle döviz üzerinden fiyatlanıyor bunu anlayabiliyorum ama Türk Parası kazanıp dövizle ödeyen halkın alım gücü sürekli düşüyor…

     Peki ama Türkiye’den alışverişler bile neden dövizle, devletin gümrük vergileri neden dövizle?

     Neden ev ve işyerleri kiraları dövizle? Ev ve işyeri sahipleri, “Apartman, ev yaparken döviz harcıyoruz, biz de dövizle borçlanıp, dövizle borç ödüyoruz, o nedenle kiralar dövizle” diyor. İyi de binalar kaç yaşında oluyor, siz halen ev borcundan söz ediyor 15- 20 yıllık, 30 yıllık binaları da dövizle kiralıyorsunuz.

      Mademki Kıbrıs’ta çözüm yapamıyoruz, mademki Türk Parası kullanmaya devam edeceğiz, mademki stabil bir para birimine geçemiyoruz o zaman Türk Parası üzerinden bir finansal sistem kurmak gerekmiyor mu?

      O da mı zor, o da mı olmuyor? Yani hiçbir şey yapılamaz mı? Yani böyle çekmeye devam edeceğiz, bata çıka mı gideceğiz? Bu mu bize bahşettiniz hayat?

19/11/2021 23:15
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: 2001’de fena yanmış, dövizle borçlanmaya veda etmiştik…
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.