Ali Baturay yazdı:'Ölümüne tedbirsizlik' en büyük hastalığımız

ads ads ads ads
25/05/2020

ads
Ali Baturay yazdı:'Ölümüne tedbirsizlik' en büyük hastalığımız

Tüm dünya, görüldüğü ilk günden bugüne halen koronavirüs salgınının dünyayı nasıl dönüştüreceğini tartışıyor. Bunlara, hem salgından büyük yaralar alanlar hem de nispeten daha hafif geçirenler de kafa yoruyor. Tüm dünyada hemfikir olunan konu; “hiçbir ülkenin bu salgına hazır olmadığı/ hazırlıksız yakalandığı” yönünde. Ne genel olarak devletler/ toplumlar salgına hazırdı ne de kişiler…

   En çağdaş, en zengin ülkelerden, en fakirine kadar kimse salgına hazır değildi ama refleks gösterme ve tedbir alma konusunda ülkeler arasında farklılıklar oldu. Salgın, “kendine güvenen”, “özgüveni yüksek olan” bazı ülkelerde daha büyük hasara neden oldu, öngörüler tutmadı. Kimisi salgını saklamak istedi, kimisi vereceği zararı algılayamadı, tahmin edemedi, tedbir almakta geç kaldı.

    Hatırlayın, salgın başlarda yayılmaya başladığında, tüm dünyada hem devlet yöneticilerinde hem de bireylerde bir panik başlamıştı. İnsanların birbirini ezercesine marketlere akın etmesi ve kıtlık geliyormuşçasına alışveriş yapması bu salgının olumsuz simge olaylarıydı adeta…

    Başlarda devletlerin birbirine yardım etmek istememesi, Avrupa Birliği ülkelerinin bile birbirine yardımdan kaçınması herkesi şoke etmişti. Sonra durum düzeltilmeye çalışıldı ama salgının, kısa süre de olsa ülkeleri küreselleşmeden hızlı ve katı bir şekilde ulusal devlete döndürdüğüne tanık olduk.

   Ekonomi dergisi, Bloomberg Businessweek’in yazarları, dünyadaki bu hazırlıksızlığın ve onca teknolojik gelişmeden, yapay zeka buluşundan, ‘uzay çağındayız’ övünmelerinden sonra, salgında ilkel davranışlar gösterilmesinin altında, “dünyada egemen olan vahşi kapitalist işleyişin insanlığı ahlaki ve toplumsal bilinçten yoksunlaştırmasının” yattığını öne sürüyor. Salgın sonrası şekillenecek dünyanın ele alması en temel noktanın bu olması gerektiği üzerinde duruluyor.

    Bloomberg Businessweek’in yazarları, “Devletlerin toplumlardan, toplumların ise bireylerden oluştuğunun yeniden hatırlanması, bireylere toplumun birer üyesi oldukları bilincinin yeniden aşılanması, bu bağlamda bireylerin toplumsal sorumluluklarını ahlaki temelde yeniden inşa etmelerini sağlayacak bir hayat boyu eğitim süreci tasarlaması gerekli. Eğer bu temel inşa edilirse, bunun üzerine 21’nci yüzyılda kaçınılmaz biçimde küreselleşmekte olan yaşam tarzlarımız ile iş yapış biçimlerimizi yeniden kurgulamak daha kolay olabilir” diyor…

     Kesinlikle doğru bir tespit… Bizim için de çok gerekli. Biz Kıbrıslı Türklerin zaten en büyük iki zafiyeti de bunlar; “Bireylerin toplumun birer üyesi olduğunu unutmak, bireyselliğe yönelip, toplumsal fayda için mücadele verememek” ve “yaşam boyu eğitimi içselleştirememek…” Salgın olmasa da bireylerin toplumsal düşünmesi, toplumsal sorunlulukların ahlaki düzeyde yeniden inşa edilmesi ve yaşam boyu eğitim, Kıbrıslı Türklerin ihtiyacı olan şeylerdi.

     Trafikte, çevre bilincinde (dolayısıyla yangınlara ve sel baskınlarına karşı duyarlıkta/ yeşili ve hayvanları korumada), iş yaşamında, devlet çalışanlarının görevine bağlılık ve gerçek anlamda çalışma, verimli olma davranışında, hasta olmadan da sağlık kontrollerine önem vermede, atalarımızdan kalan mirası, tarihi eserleri, tarihi değerleri korumda, vergi bilincinde, politikacıların popülist icraatları ve rüşvet nitelikli sağladıkları imkanlara karşı çıkmada, ekonomik akılla hareket etmede ve tabii ki kişisel ilişkilerde gerçekten de Kıbrıslı Türklerin yaşam boyu eğitime ihtiyacı var.  

     Salgın olmasa da bu konularda yaşam boyu eğitime ve bilince ihtiyacımız vardı. Bunu yapamadığımız için çok sayıda sorun yaşıyoruz. Salgın bize bunları yapmamızı daha fazla dayatıyor ama normalleşme dönemine girince bunların tümünü unuttuk.

     Dünyada sağlıkçılar, ekonomistler, uzmanlar, salgın sonrası “daha uzaktan, daha temassız ama daha verimli ve sağlıklı bir dünya” hedeflenmesini öğütlüyor, bu hedefle yola çıkacak devletlerin bunu başarabilmesi için, içinden geçmekte olduğu küreselleşme sürecini buna göre yeniden ele almasının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.

     Tanınmamış bir devlet olsak da dünyanın bir parçasıyız ve yukarıda belirtilenleri bizim de benimsememiz gerekiyor ama şu anda ne devlet yöneticilerinde ne de toplumda böyle bir istek görebiliyoruz…

     Bloomberg Business Week yazarı ve akademisyen İsmail Hakkı Polat, “Korona salgını eğer bu yolda insanlığa yapılan bir uyarı ise küreselleşmenin devletler arası bir mücadele ve dayatma alanı değil, aksine bir uzlaşma ve dayanışma platformu olması lazım” diyor.

     Polat, şöyle devam ediyor: “Şu günlerde Korona salgını nedeniyle üzerinde bol bol ahkâm kestiğimiz ‘evden çalışma, uzaktan eğitim, e-ticaret, temassız ödeme, uzaktan teşhis’ gibi dijital dönüşüm uygulamaları, ancak ve ancak vatandaşlık bilinci olan toplumlar ve toplumların aldığı iradeyle hareket eden devletlerin dayanışma ve işbirliği temelinde hayata geçerse sağlıklı ve verimli küreselleşen bir dünya hayali gerçeğe dönüşebilir. Aksi takdirde görüp görebileceğimiz en fazla Korona benzeri bir salgından ibaret…”

     Yazar bunları tüm ülkeler için yazdı ama biz Kıbrıslı Türklerin buradan çıkarmamız gereken dersler var. Vatandaşlık bilinci olan ülkelerde kuşkusuz bu söylenenler daha kolay uygulanabilir ama bizim için çok zor. Gerçek anlamda bir vatandaşlık bilincimiz yok. Ülkeyi yönetenler de iradeyi toplumdan almıyor, tam tersine, toplumsal değil bireysel dertlerin peşinde koşarak, bireyleri tavlayarak, kandırarak, oyalayarak hem kendi isteklerini dikte ediyor hem de kendine topladığı bireyleri “oy olarak kullanıp” koltukta kalmayı garantilemeye çalışıyor.  

      Salgın günlerinde ülke yöneticilerinin inceden cumhurbaşkanlığı propagandası yapması, bazılarının da parti içinde kendi yerini sağlamlaştırmaya çalışması gözlerden kaçmadı. Bu anlayış, toplumsal fayda amaçlı olamaz.

     Toplum ise salgının tehlikesini gerçekten görerek, çok sorumlu davrandı, bugüne kadar güzel bir sınav verildi ancak, kontrollü açılış ya da normalleşme sürecinde yine o en kötü hastalığımız “süreklilik sağlayamama” nüksetti.

    Süreklilik ve bilinç en büyük ihtiyacımız. Örneğin trafikte, deniz ve havuzlarda, iş yaşamında, sağlıkta, mesela kalp ve damar hastalıklarda karşımıza çıkan “ölümüne tedbirsizlik” en büyük hastalığımız. E tabii devlet de hiçbir zaman “denetimi” beceremeyince, yani işin içinde “denetimsizlik” de girince işte koronavirüs süreci hiçbir işe yaramamış oluyor.

    Ülkenin şu andaki haline bir bakın isterseniz, yukarıda başka yazarlardan o kadar alıntı yaptım, o kadar şey yazdım, sanki hepsi bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Üzüntü verici ama gerçeğimiz bu; ağlıyoruz, şikayet ediyoruz, sağa sola eleştiri yapıyoruz, kendimizden başka kimseyi beğenmiyoruz ama kendi hatamızı görüp, kendimizi düzeltmeyi hiç düşünmüyoruz…

     

25/05/2020 20:54
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Ali Baturay
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.