Arslan Hocam İngilizce öğretmenimizdi ama bana gazetecilik dersi de vermişti

ads ads ads ads
27/01/2022

ads

Ali Baturay Ali Baturay


  Efsane İngilizce öğretmenimiz Sümer Arslan’ı (ya da herksin Aslan Hocası) kaybettik, çok üzgünüz.

  Eğitim yaşamımın en farklı, en ilginç ama en sevdiğim öğretmenlerinden birisiydi.

  Kendisi de farklıydı, eğitim verme tarzı da…

  Belki de bu farklılığı onu çok sevmeme neden olmuştu.

  Hani derler ya “zor hoca” ya da “ondan geçer not almak zordur” diye, işte öyle bir hocaydı.

  7’den yukarı not alamadım ondan, bazı zamanlarda zorla geçtim dersinden.

  Ancak hiç öfke duymadım, sevgimde ve saygımda hiç azalma olmadı.

  En iyi öğrencileri arasında değildim, hatta vasat öğrencilerindendim ama severdi beni.

  Ders dışında koridorlarda ya da okulun avlusunda yanına gidip de bir şey sormak istediğimde önce ilgisiz gibi davranır ama sohbet ederdi.

  Ben konuşurken yüzüme bakmaz, sigarasını çeker başka tarafa ya boşluğa bakardı, tam “beni dinlemiyor galiba” diye düşünürken kafasını çevirir cevap verirdi.

  Sanki göz teması kurmak istemez gibiydi…

  Sanırsınız ki dünyanın derdi sırtındaymış ve altında ezilmiş gibi bir hali vardı.

  Hareketleri çok yavaştı, acele ettiğinde bile sanki mesafe kat etmez gibiydi.

  Öfkelendirmeye gelmezdi, ateş gibi olurdu ama o haliyle bile bize sevimli gelirdi.

  Arada bazı hocaların derse gelmediği olurdu ama Arslan Hoca’nın dersleri hiç boş geçmezdi.

  Sınıfın panosunu ben hazırlardım, gazetelerden ve dergilerden kestiğim haberleri koyar, haftalık değiştirirdim, bir tür pano gazetesiydi…

  O panoya en çok ilgi gösteren öğretmenlerimiz Hüseyin Tuğyan, Kadriye Şevket ve Arslan Hoca idi… Dururlar okurlardı panoyu, bu da çok hoşuma giderdi.

  Arslan Hoca okur bana fikrini de söylerdi, beğenirdi seçimlerimi…

  Panoya iliştirdiğim gazete- dergi yazılarını beğenmesi, İngilizce dersinden alacağım nottan daha önemliydi benim için.

  Okumayı seven bir hocaydı, protest bir kişilikti, isyankârdı, sanki dünyaya bir isyanı vardı.

  Genelde öğretmenler, öğrencilerinin yanında ülke yöneticilerini eleştirmez, sistem eleştirisi yapmaz, suya sabuna dokunmak istemez ama Arslan Hoca yapardı. Bu da hoşuma giderdi.

  (Az önce yukarıda ismini yazdığım Hüseyin Tuğyan Hocamız da ülkede beğenmediklerini yanımızda söylemekten, tartışmaktan çekinmezdi.)

  Arslan Hocam hemen her şeyi zor beğenirdi…

  Sululuğu sevmezdi ama çok ince esprileri vardı…

  Hep takım elbise giyerdi, o elbiselere sinen sigara kokusu halen burnumdadır.

  Sigarayı tuttuğu parmakları sararmıştı, bu durum çok ilgimi çekerdi.

  Kilo sorunu olmadı hiç, hatta o kadar zayıftı ki adeta o takım elbiseler içinde kaybolurdu.

  Mezun olduktan sonra da görüşüp, konuşurduk onunla… Tavsiyelerde bulunurdu bana.

  Gazetecilik yıllarımın başlarında Mağusa’da gençlerin konuşmacı olduğu bir panel düzenlendi.

  Orada ben de konuşmacıydım, hayatımın en kötü paneliydi, heyecanlanmış, istediklerimi söyleyememiştim.

  Panelin izleyicileri arasında Arslan Hoca da vardı, ortaokul, lise yıllarında zor sorularıyla canımızı çıkaran hoca, bu kez heyecanımı yeneyim diye bana beni kurtaracak, kendimi ifade etmeme yardımcı olacak bir soru sormuştu.

  Beni tanıyordu… Tanımıştı… Onca yıl, tahtaya astığım gazete sayfalarından, sohbetlerimizden tanımıştı, o gün bunu çok iyi anlamıştım ve çok mutlu olmuştum…

  Beni çok iyi tanıdığı için öyle bir soru sormuştu ki gerçekten de o soru sayesinde birazcık olsun kendimi kurtarmıştım…

   O gençlik panelinde konuşan gençlerden birisi de şimdilerin milletvekili Asım Akansoy’du. Asım o gün çok güzel konuşmuştu, resmen onun yanında sönük kalmıştım ben ve diğer konuşmacılar.

   Arslan Hocamın o beni kurtaran sorusu nedeniyle neredeyse ağlayacaktım, çok duygulanmıştım.

   Panel bitince yanına gittim, teşekkür ettim, “beni tanıyorsun hocam” dedim.

   Eliyle arkama vurdu, “Tanımaz mıyım?” dedi.

   “Hiç iyi konuşamadım hocam, çok kötüydüm, rezil oldum galiba” dedim.

   Arslan Hoca; “Hayır kötü değildin, ben anladım seni, diğer dinleyiciler de anladı ama hazırlıksızdın. Bak diğer konuşmacılar sayfa sayfa notlarıyla geldi. Onlar hazırlıklıydı, sense bir boş kâğıt ve kalemle geldin. Sen sen ol, en bildiğin konu da olsa, konuşmacıları tanısan da hazırlan. Eğer röportaj yapacaksan da hazırlan… Röportaj yapacağın kişi çok ünlü tanınan biri de olsa hazırlık yap. Hep hazırlıklı ol, hep dersine çalış ve çık birilerinin karşısına” dedi.

    Arslan Hoca, “Bunu sana üniversitede söylemediler mi?” diye de sordu. İlk okuduğum fakülte, İletişim Fakültesi değildi ki; gazeteciliğe başladığımda bilgisayar programcılığı okuyordum. Çok sonra iletişim fakültesinden mezun oldum.

    O panele katıldığımda meslekte çok yeniydim, Arslan Hoca’dan önce bana bunu biri söylememişti. Sonra devam ettiğim iletişim fakültesinde bunları bize anlattılar ama ben ilk dersimi, kendimi yetersiz hissettiğim o panelden ve Arslan Hocamdan almıştım zaten.

    Ondan sonra da hep öyle yaptım… Hep dersime çalıştım… Halen çalışıyorum… Her gün TV programları yapıyorum ya, halen mutlaka program öncesi bir miktar çalışma yapıyorum.

   Konuğum en tanınmış kişi de olsa son günlerde neler yaptığına, neler konuştuğuna bakıyorum. İçine hiç bakmasam da mutlaka önümde en az 10 soru çıkardığım notlarım var…

   O başarısız konuşmacı olduğum paneli hiç unutamadım, tabii Arslan Hocamı da…

   Nur içinde yat Arslan Hocam, ben ve diğer tüm Canbulat Liseli arkadaşlarım, seni çok seviyoruz…

27/01/2022 20:01
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Arslan Hocam İngilizce öğretmenimizdi ama bana gazetecilik dersi de vermişti
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.