Berber koltuğu…

ads ads ads ads
05/11/2017

ads

Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


Niye öyle derler? Çok mu konuşulur berber koltuğunda? Herkes geveze mi olur oturunca o koltuğa? Berberlerin özel bir yeteneğimi var insanları sorgulamada? Saygı duymak lazım eğer ortaya saçılanlara rağmen söylenenler berber dükkanında kalabiliyor ise.

İnsanlar konuşmayı, övünmeyi, kendini önemli göstermeyi sever. Belki de ondandır saçı, sakalı kesilirken her türlü faaliyetten uzak insanların çenelerinin açılması. Berberlerin, kuaförlerin günahı alınıyordur belki de…

Tüm Kuzey Kıbrıs berber koltuğuna oturmuş gibi bu günlerde. Dökülüyor etrafa “birbirinden önemli” arkadaşların alameti farikaları. Konuşuyorlar, konuşuyorlar. Hem kendilerini övüyorlar hem birbirlerinin foyalarını anlatıyorlar. Bir taraftan da öyle büyük görünmeye çalışırken ikbal uğruna ne nankörlükler yapabileceklerini, ne saçmalıklara prim vereceklerini, o iktidar koltuklarında biraz daha oturabilmek için ne kılıklara girebileceklerini sergiliyorlar.

Şimdi bir partinin milletvekili olarak bakanlık koltuğunda otururken bir başka partiden adaylık başvurusu yapmanın ne büyük ahlaki özelliği var birisi anlatsın da ben de anlayayım. Olmaz. Ne siyaset bu kadar ucuzlamalı ne de zaten zor gelişen siyasetçi potansiyelimiz bu kadar basit harcanmalı. Ne olurdu yani bir seçim siyaset dışı kalmakla? Veya zor mu idi önce bakanlıktan ve partiden istifa edip sonra diğer parti ile flörte girmek, aday olmayı düşünmek. Şart mıydı yani meclise seçilmek? Seviyesizlik değilse ne? “Nasıl olsa iki günde unuturlar” inancı mı? Şimdi o partinin seçmeninde görev. O aday boykot edilmeli listede, tercihlerle sandığa gömülmeli, böylece diğerlerine de mesaj verilmeli.

Bir diğer değerli doktor milletvekili gelişmelerden midesi o kadar bulanmış ki “Buraya kadar” deyip aday olmadığını açıklıyor, sağdan sola tüm siyasette bir yandan şapka çıkartılıyor, bir yandan da “İhtiyacımız var sizin gibi kaliteli siyasetçilere” mesajları sel olup akıyor. Yazık değil mi kifayetsiz muhterislere meydanın terk edilmesi? Koltuğun gereğini yapamayacakların, gücü kontrol edemeyeceklerin siyasete girmemesi ne güzel olurdu. Hayal işte.

Bir milletvekilinin tekrar seçilme uğruna yaptığının topluma maliyetine gelince, tahmin edilemeyecek kadar yüksek oldu bu kez. 90’ı aşkın sivil kuruluşun desteklediği, iktidardaki koalisyonun milletvekilleri ve bağımsızlardan oluşan 19 kişilik bir milletvekili grubu Kıbrıs görüşmelerinde ille de federasyona varılması yolundaki takıntıyı ortadan kaldıran, görüşmeler iki devlet arasında devam etsin diyen bir karar tasarısı sunmuştu Cumhuriyet Meclisi’ne. Zamanı gelmiş de geçmiş bir girişim. Aylardır uğraşılmış, Türkiye’nin el altından karşı çıkmasına, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıkça hedef göstermesine rağmen bu cesur adım atılmıştı 19 milletvekili tarafından.

Önce karakter suikastı yapılmaya çalışıldı. Şöyle faşistmiş, böyle ırkçıymış, şöyle siyaseten ahlaksızmış bu milletvekilleri falan yazıldı çizildi kalemşörler tarafından. Nihayette karar tasarısı verildi. Ne oldu? Demokrat Parti (DP) daha önce destek vereceğini söylemesine rağmen, “üzerinde düşünmek konuşmak lazım” deyip önerinin acele görüşülmesini engelleyip, meclis ko0mşsyonuna havale edilmesini sağladı. Komisyonda beş üye var. 2 UBP, 2 Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve bir DP. DP kendi milletvekili ve bakanı iken siyasi nezaket ve ahlak kurallarını da bir kenara iterek gidip UBP’den aday olma “faziletini” gösteren bakanını hem koltuktan hem de partiden istifaya zorladı. Bu adımla DP’nin meclisteki koltuk sayısı dörde düştü, grup kurma hakkı, komite ve komisyonlara üye verme hakkı kalktı. Böylece komisyona havale ederek hemen oylanmasını engellediği karar tasarısının komisyonda görüşülmesi ve karar alınması da imkânsız oldu. Bir kişinin siyasi ikbal hülyası neye mal oldu?

İki yıllık süreç sonrasında daha birkaç hafta önce “Bu iş bitti, bizim nesil de başarısız oldu. Umarım ileriki nesiller sorunu çözer” diyen Akıncı’nın biti kanlandı bu günlerde yeniden. Dostu Nikos Anastasiades her gün yeni bir aşağılama demeci veriyor. “Türkler ya Türkiye’ye yama, ya Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönme arasında tercih yapacak… Görüşmelere hemen başlamaya hazırım” deyip “Adadan Türkiye ve Türk askeri ayrılırsa Akıncı’nın dediklerine varım” mesajları veriyor. Adını net koyuyor adam. “Ya Türkiye’ye teslim olun ya da bize.” Kıbrıs Türkünün onurlu bir devletinin olamayacağına o kadar inanmış ki karşısındaki bukalemun davranışlarını gördükçe.

Ne dedi Özdil Nami Reuters ajansına mülakatında? Yeni süreç ancak görüşmeler çökerse Kıbrıs Türklerine ne olacağı net olarak önceden belli olursa mümkünmüş… Doğrusu laf güzel. Eğer Rm tarafı o adımı atarsa son bir görüşmeyi kabul etmek elbette ki mümkün. Nasıl olsa ne verirseniz verin siyasi eşitlik, rotasyon, toplumsal haklar meselesine gelince iş Niko efendi “kişisel temelde bu işi çözelim, herkes eşit Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olacak” deyip işi taca atacak…

Peki Nami samimi mi bu sözlerinde? Şimdiye kadar karşılıksız harita verme, toprak oranı verme, 1960 anlaşmasında bile olan ayrı oy ve veto haklarından bir kalemde vaz geçen bir görüşmeciye “inanıyorum” demek, boş çeke imza atmak anlamına gelmiyor mu?

Doğru, “yapsın görelim” demek belki de daha doğru. Ama, en iyisi bütün bunları bir meclis kararına bağlamak ve sağlı-sollu tüm meclisin oy birliği ile ilan etmesi daha iyi bir adım olmaz mı? O zaman kimse Nami ve Akıncı parlak sözlerin arkasına saklanıp seçim propagandası yapmaya, verdikleri tavizleri gözlerden uzaklaştırmaya çalışıyor demez.

Farkında iseniz kimse Akıncı’nın Demokratik Toplum Partisi’nden bahsetmiyor artık. Hem Lefkoşa belediyesi hem de cumhurbaşkanlığında yalanılan büyük hayal kırıklığı partiyi de siyasi partiler mezarlığına sürükledi gibi.

Seçim dönemi ite. Berber koltuğuna oturuldu. Kaç siyah, kaç beyaz var dökülüyor demet demet ortaya. İtiraflar, hayaller, büyük umutlar sel oldu.

05/11/2017 15:26
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.